Bora ÇEKİÇ | Minimal Öğeler ve Kusursuz Estetik (25. Sayı)

İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin hemen ardından, sanat alanında tüm dünyada yeniden hareketlenmeler başlamıştır. Sinema da “yedinci sanat” olarak bu gelişmeler içinde yer almıştır. Tarihsel süreci incelediğimiz zaman şunu rahatlıkla görebiliriz; özellikle 1960’ların başından itibaren sinemada belli biçimlerin dayatılması ve Amerikan sinemasının empoze edilmeye çalışılması. Bu duruma tepki olarak özellikle Avrupa kıtasından farklı sinema akımları ortaya çıkmıştır. Minimalizm de bu akımlardan bir tanesi ve belki de en etkililerindendir. Minimalizm kendisinden önceki kimi sanat akımlarıyla etkileşime girerek olgunluk ve sağlam bir altyapı kazanmıştır. Minimalizmin doğmasında etkin olan sanat akımlarının ortak özellikleri; gerçekçilik, işlevsellik, nesnellik ve sadeciliktir.

Avant-Garde bir akım olarak kabul edilen Minimalizm, “şeylerin” özünü araştıran, deneysel ve yalın olandan yana tavır koyan bir akımdır. “Biçimsellik” ve “estetik” en önemli unsurları arasında yer alır. Bundan yola çıkarak, Minimalist sinemanın estetik olguların ön planda tutulduğu ve her şeyin buna göre planlandığı bir yapıya sahip olduğu söylenebilir. Akımın ortaya koyduğu yalın, temiz ve gerçekçi estetik anlayışı özellikle 60’larda “sanat sanat içindir” ilkesini yüceltmiştir. Minimalist sinema, aşırı tüketime dayalı, üretimin ikinci plana itildiği bir topluma kesinlikle karşı çıkan, gereksiz eklentilerden, abartılı efekt kullanımlarından kaçınan, yeteri kadarı ile estetik planların ve gerçekçi öyküsel anlatımların yer aldığı yapımlar ortaya çıkarmıştır. Anlatması gerekenden fazlasını anlatmayı, göstermesi gerekenden fazlasını göstermeyi gereksiz bulan bir görüşü temsil eden akım, “seçkin bir sadecilik” olarak nitelendirilebilir.

Minimalist sinemanın temel özellikleri şu şekilde sıralanır:

Amatör oyuncu kullanımı esastır. Profesyonelliğin sebep olduğu aşırı mimikli, yüksek sesli oyunculuktan kaçınılır.

Oyunculukta sadelik ve doğaçlama tercih sebebidir.

Bir oyuncu bir karakteri temsil eder. Birkaç oyuncu aynı tipi oynamaz.

Dekor ve objeler olabildiğince sade ve işlevseldir.

Mümkün olduğunca doğal ışık kullanılır. Yapay ışık kavramı neredeyse yoktur ya da film içinde izleyici tarafından hissedilemeyecek boyutlarda kullanılmıştır.

Sabit kamera açıları ve uzun planlar tercih edilir.

Yapay efektlere asla başvurulmaz.

Dublaj yerine sesli çekim yapılır.

Dış müzik gibi destek öğelere asla yer verilmez.

Bresson’un ünlü deyimiyle “bir kemanın yettiği yerde ikincisini kullanmamak” gerektiğini düşünen minimalistler, tazelik, estetik ve yalınlık peşinde olmuşlardır. Gerçek ile sahtenin karışımının sahteyi verdiğini düşündüklerinden bu ikisini ayırma ihtiyacı hissetmişlerdir.

Gerçekliğin parçalanıp yeniden kurgulanmasıyla elde edilen bir yapının, gerçekçiliği arka plana attığını gören minimalistler, “zaten güzel olan gerçeğe ek bir güzellik katmaya çalışmanın” gereksizliğini vurgulayan bu düşünceyi alternatif olarak sunmuşlardır. Fakat eleştirdikleri hataya düşerek oluşturdukları yapı, gerçekliğin hiç olmadığı kadar sıradan ve yoksunlaştırılmış bir başka türevidir. Zira gerçeğin kendisi, hatalı buldukları tarzlardaki kadar atraksiyon ve gösterişe yaslanmamakla beraber, onların savunduğu kadar durağan bir çizgi de takip etmeyebilir. Böylece damıtmaya çalıştıkları sanatı, farkında olmadan yoksullaştırdıkları görülür.

Kimdir bu minimalist sinemacılar?

Bir yönetmenden “minimalist sinemacı” olarak bahsetmek, akımın bir sonuç olarak ele alınmasından dolayı konuyu oldukça sınırlayıcı boyutlara ulaştırabilir. Bu yüzden, “minimalist yönetmenler” yerine, “fi lmlerinde minimal unsurlara rastlanan yönetmenler” şeklinde bir ifade kullanmak daha doğru olacaktır. İlk olarak 1930’larda, usta Japon yönetmen Yasujiro Ozu’nun fi lmlerinde görülen bu tarz, Fransız yönetmen Robert Bresson’un yalın tarzı ve arınmış sinematografi sinde de fazlasıyla görülmektedir.

Abbas Kiarostami, Bahman Ghobadi, Cafer Panahi, Majid Majidi gibi yönetmenleri barındıran İran Sineması ise sade anlatımı ve sade olay örgüsü ile bu akımın merkezinde yer alır. Dardanne Kardeşler, Jim Jarmusch gibi isimlerin de eklenebileceği bu listenin Türkiye’deki en önemli temsilcisinin ise Nuri Bilge Ceylan olduğu söylenebilir. Ancak, Nuri Bilge Ceylan bir süre sonra bu akımdan kopmuştur. “Üç Maymun” isimli fi lmi ile daha çok “gişe sineması” tarzına geçiş yapmış ve minimalist sinemayı bırakmıştır. Türkiye’de Nuri Bilge Ceylan’ın dışında bu akımdan etkilenerek sinema yapmaya çalışan çok az sayıda yönetmen olduğu söylenebilir, bunların başında Semih Kaplanoğlu ve Tolga Karaçelik gelmektedir.


KAYNAKÇA

  • Robert Bresson, Sinematograf Üzerine Notlar, Nisan Yayınları, 2000.
  • İlhami Çiçek, Satranç Dersleri, Edebiyat Dergisi Yayınları, 1972.
  • Cahit Koytak, İlk Atlas, Yazı Yayıncılık, 1990.
  • Elif Özdemir, Sadeliğin Gerçekliği: Minimalizm, 2006.

Bora ÇEKİÇ

Kontrast Sayı 25, Eylül-Ekim 2011

Bizi paylaşın..