Altan BAL | Herkese rağmen dergi çıkarmak…* (25. Sayı)

Bu yazı İlker Maga’ya ithaf edilmiştir**

Bir dergiyi ilk defa elime aldığımda 4-5 yaşındaydım. Resimlerine baktım yalnızca… Ağabeyimin her hafta aldığı ve yılda bir kez özenle ciltlettirdiği Tercüman Çocuk ve Milliyet Çocuk çizgi roman dergileriydi bunlar. Okuma yazma bilmediğim için yalnızca resimlerine baktım. Okuma bilmeden çizgi romanların resimlerine bakmamın görsel sanatlara ilgi duymama yol açtığına inanıyorum. İlkokul süresince de bu dergileri –evde ciltlenmiş olan eski sayılarını- defalarca ama defalarca okudum… Ortaokul yıllarında ise, yine ağabeyim sayesinde, eve giren Gırgır Dergisi hafta boyunca elimden düşmedi. Orta üçe giderken Gırgır Dergisi kapandı. HIBIR, DELİ gibi birçok mizah dergisi çıktı. Ben de bu yeni mizah dergilerine ayak uydurarak, ortaokulda bir mizah dergisi çıkardım. Her hafta mizah dergileri karıştırır, beğendiğimiz karikatürleri sınıf arkadaşım Volkan bir daha çizer, ben de kendi çapımda mizah yazıları yazardım. Tabii ki bilgisayarın olmadığı bir zamandan bahsediyorum. Hepsini yapıştırır sonra fotokopi yoluyla çoğaltırdık. Dergi okulda çok tutmuştu. Hatta biraz da para bile kazanmıştık. Okul idarecilerinden izin almadan çıkardığımız bu derginin ismi Espirik’ti.

Lise yıllarında da fotokopi ile çoğaltılan, dizgisini benim evde daktilo ile yaptığım Kalemşör diye bir dergi çıkarmıştık. Yine kimseden izin almadan. 3-4 sayı yayınlamıştık. Bir kez daha lise yıllarında ağabeyimin yönlendirmesiyle Adam Sanat Dergisi’yle tanıştım. Kapanana kadar takip ettim dergiyi. Fotoğrafçılığa merak sarmamla beraber, Geniş Açı dergisi hayatıma girdi. Sektörel dergi kıvamını aşamayan Fotoğraf Dergisi’ne ise birkaç sayı dayanabildim. İFSAK dergisinde bir süre çalıştım. Kurucuları arasında olduğum Gölge adlı fanzinin ilk iki sayısında yer aldım. Bir süre de internette yayımlanan FotoRöportaj.org dergisini çıkardım.

Sevgili okuyucu,
Çocukluğumdan beri amatörce dergiciliğin içinden biri ve önümüzdeki günlerde de yeni bir dergi çıkartacak ekibin parçası olarak, sevgili Kontrast Dergisi gönüllüsü arkadaşlarımla birkaç lafın belini kırmak istedim. İdare et olur mu?

Kontrast dergisinin ilk sayısından son sayısına kadar emeği geçen herkese öncelikle çok teşekkür ediyorum. Çok önemli bir şey yaptınız ve yapıyorsunuz. Düzenli yayınlanan bir dergisi olmayan herhangi bir üretim disiplininin, yayılması, gelişmesi ve en önemlisi yeni kadrolara ulaşması imkânsızdır. Yeni kadrolara ulaşamayan bir sanat dalı ise, yaratıcı kimliği kaybeder, en kibar deyişle sıradanlaşır. Bir dergi her zaman yeniye ortam sağlar.

Fotoğraf dergiciliğini bir dernek çatısı altında yapmanın ne kadar zor olduğunu biraz biliyor, biraz da tahmin edebiliyorum.

Yıllarca, iki-üç sayfalık, İFSAK’tan haberler şeklinde yayımlanan bir bülten vardı. Etkinlik takvimi, yarışma duyuruları, üyelerin evlenme haberlerinden oluşan bir bültendi. Daha sonra, 2001-2002 tarihleri arasında Ayhan Aydın’ın başı çektiği ekip (ben de uzaktan bir parçası olabilme şansına sahip olmuştum) bir İFSAK dergisi çıkardı. Dergi dernekte üretilen, konuşulan fotoğrafın sınırlarını çok hızlı bir şekilde aştı. Tam anlamıyla buram buram fotoğraf ve sinema kuramı kokan, bence Türkiye’de örneği olmayan bir dergi oldu. Öyle ki, bir süre sonra üniversite kütüphanelerinde görmeye başladık bu dergiyi. Yine gönüllüler çıkartıyordu ama ortaya çıkan çok değerli ve etkili bir çalışmaydı. Uzun bir süre çıktı. Sonra, zaman kaybettirecek tartışmalara girmemek için isimleri atlıyorum, İFSAK yönetimi, “üyeler arasında bir anket yaptık, dergiyi kimse okumuyor” şeklinde bir savunma ile dergi yayınına son verdi. İşte oradan bilirim, dernek çatısı altında dernek sınırlarını aşan bir dergi çıkarmanın ne kadar zor olduğunu.

Dernek içinde herkes ayın fotoğrafçısı, yılın fotoğraf sanatçısı, on yılın dernek üyesi, derneğimizin FİAP unvanlısı olma peşinde koştururken, bir dergi çıkartmak kimsenin aklında değildir çoğu zaman. En fazla hayal edilen, kendi adıyla bir atölye kurup hoca tayfasına karışmaktır. Sonra birileri rahat durmaz, belki de rahat batar, der ki, “ya, dernek çatısı altında her türlü imkânımız var. Bir dergi mi çıkarsak. Duyuru yaparız. İsteyen gelir çalışır.” Bu cümleyle başlar macera. İlk yapılan duyuruya pek kimse kulak asmaz. İki-üç kişi ancak toplanır. Siz de başlarsınız dergiyi hazırlamaya. Kimse yardım etmez, ilgilenmez bile. Fotoğraf gezilerine otobüsler dolusu giden dernek üyelerinin ilgisi yoktur fotoğraf dergisine. Olsun dersiniz. İlk sayıyı yayınlarsınız, bir sayı daha yayınladığınız zaman dernek karışır. Herkes dergi uzmanı kesilir bir anda. Yok şu fotoğrafı niye yayınladınız, yok benim sergime niye daha fazla yer ayırmadınız, dernekten haberler niye az vb.

Önceleri her söylenene cevap vermeye çalışırsınız. Bunun bir dernek bülteni değil; derneğin yayınladığı bir dergi olduğunu, Türkiye’nin her yerine yayıldığını, bu yüzden dernek haberleri üzerine kurulamayacağını kibarca anlatırsınız. Anlamış gibi yapıp dernek kulislerine hız verirler.

Dergi yeni sayılarla beraber duyulmaya, yayılmaya başlayınca dernekte sesler iyice artar. Yıllarca derneğe uğramadıkları halde, derneğin tapusu üzerlerineymiş gibi davranan fotoğraf “usta”ları şikayet etmeye başlarlar. Neden şu kişi yazıyor? Neden şu fotoğrafl arı yayınlamadınız? Neden benimle en son röportaj yaptınız…?

Bitmez şikayetleri … Ayaklarına çağırıp ayar vermeye çalışırlar. Siz ortaya atılmadan önce kimsenin umurunda olmayan dergi yüzünden, bir anda “lanet olsun” dedirtecek kadar üzerinize gelirler.

Dernek sınırlarını aşmak üzer onları. Derneğin dergisi değil mi? Üyelerden bahsetsin, ayın fotoğrafl arını boy boy yayınlasın, ha bir de yeni açılacak atölyelerden bahsetsin sürekli. Yeter bunlar. Bir röportaj, bir kuramsal yazı daha fazla olsun diye bir kaygıları yoktur. Beğendiklerini içinden, beğenmediklerini çığlık çığlığa anlatırlar.

İyi bir şeyler yapmak için yola çıktığın halde, bıkarsın kısa bir süre sonra… Bırakırsın dergiyi… Başkaları gelir çıkartmaya devam eder. Bir zaman sonra onlar da aynı olayları yaşarlar. Onlar da bıkar, onlar da bırakır. Çıkartacak kimse kalmayana kadar, ya da yeni yönetim dergiden vazgeçene kadar bu durumlar tekrarlanır maalesef.

Aradan yıllar geçer, yeni tanıştığınız birisinin kitaplığında görürsünüz dergiyi. Biri çıkıp der ki “Çok güzel bir dergiydi. Ufkumu açtı”. Canınızı sıkan, acaba dedirten her şey gelip geçmiştir. Söz uçmuş yazı kalmış, tüm çabalarınız, boşlukta bir yer kaplayarak, kelimelerden fotoğrafl ardan oluşan bir dergi şeklinde birilerinin kitaplığında karşınıza çıkar. Yıllar sonra, yaptığınızın ne değerli bir şey olduğunu anlarsınız siz de. “İyi ki yapmışım” dersiniz.

Kontrast dergisinin yayınlanmasına bu güne kadar emeği geçen herkese, yıllar sonrayı beklemeden seslenmek istedim. “İyi ki yaptınız, iyi ki yapıyorsunuz.
Devam.”

  • Bu yazı duyduklarıma değil, benzer mevzulara tanıklığımdan ortaya çıkan tahminlere dayanarak yazılmıştır.

** İki sebepten dolayı. “Yalnız fotoğraftan anlıyorum diyen aslında fotoğraftan da anlamıyordur” cümlesini yazarak meseleyi bu kadar görünür, konuşulur hale getirdiği ve Kontrast dergisinin geçen sayısındaki yazısı ile bu durumu taçlandırdığı için. Teşekkürler İlker Bey.


Altan BAL

Kontrast Sayı 25, Eylül-Ekim 2011

Bizi paylaşın..