Altan BAL | Fotoğraf Eleştirisi Hakkında [1] (27. Sayı)

Zaman içinde fotoğrafla ilgili gelişmeyen, artmayan değil; bir türlü var olamayan alanlardan biridir Fotoğraf Eleştirmenliği. Kör topal ilerleyen, pahada git gide ağırlaşan sanat dünyamızın bir çok alanında eleştirmenlik kavramı oluşmuştur. Her ne kadar Fethi Naci öldükten sonra biraz öksüz de kalsa edebiyat eleştirmenliği, belki kitap dergileri sayesinde okumaya meraklı insanları etkileyen bir güce sahiptir. Sinema eleştirmenliğinin ise günlük gazetelerde kendine köşe bulabilecek kadar meraklısı vardır. Ticareti kadar artmasa da sanat eleştirmenliği, camianın dergileri arasında kendine yer bulmaktadır. Fotoğraf eleştirmenliği ise değil farkı mecralarda yer bulmak, sırf fotoğrafa adanmış yayınlarda bile var olmaz. Tam bu noktada tanıtım yazısı ile eleştiri yazısının birbirinden farklı olduğunu hatırlamamızda fayda var.

Eleştiri, ortaya çıkan eser üzerinden, yine sanatçının daha önce ürettiği ürünler referans alınarak eseri (sergiyi, kitabı) anlama, anlatma gayretidir. Kişiseldir. Okuyucu bilir ki eleştiri, eserin, eleştirmenin süzgecinden geçmesidir. Eleştirmenin yazdıklarının asıl muhatabı sanatçıdır ve eserin daha iyi anlaşılması için eleştirileri değerlendirip cevap vermelidir. Bu cevap yeni eserler şeklinde de olabilir, metin halinde de yayılabilir. Ancak bu şekilde ilerleyen bir süreç, eserlerin daha iyi anlaşılması ve daha etkili yeni eserlerin ortaya çıkmasına sebep olur. Bir sanat üretimi üç önemli ayaktan oluşur: Sanatçı, seyirci, eleştirmen. Nasıl sanatçı ben seyirciyi önemsemiyorum diyemezse -ki sergi açması önemsediğinin en önemli kanıtıdır-ben eleştirmeni önemsemiyorum da dememelidir. “Bana özgü” ile “ben yaptım oldu” arasındaki çoğu zaman görünmeyen sınırı bu tavır belirler.
“Fotoğraf eleştirisi nasıl olmalıdır?” sorusuna bir sonraki sayıda cevap bulmaya çalışalım. Bu yazıda ise neden fotoğraf eleştirisi olmadı konusunda akıl yürütelim.

İlk sıraya coğrafya insanının eleştiriyi sevmediği gerçeğini yazabiliriz. Kanıt olarak da “çok biliyorsan sen yap” ya da “kimseye hesap verecek değilim” cümlesinin her düzeydeki sanatçının ağzından duymuş olmamızdır. Filmi eleştirilen yönetmenden, oyunculuğu eleştirilen aktöre eleştiriyi sevmediğimiz ortadadır. Fotoğraf camiası için de geçerlidir bu. Kişisel deneyimlerimle bu duruma şahit olmuşumdur. Yüzüne karşı üretilen fotoğrafları eleştirdiğim bir arkadaş, internet ortamında demediğini bırakmamıştı ama, yaptığım eleştirilerin hiçbirine değinmemişti.

Eleştirinin insanlara ulaşması için yakın bir zamana kadar dergilerden başka bir ortam yoktu. Ve Türkiye’de fotoğraf camiasını hedef alan dergilerden yalnızca bir iki tanesi eleştiriye sayfalarını açmıştı: Yakın bir zamanda yıldönümü kutlayan ünlü bir fotoğraf dergisi ise fotoğrafla ilgili gerekli gereksiz her türlü ayrıntıya sayfalarca yer vermesine rağmen, fotoğraf eleştirisi hakkında bir kelimeye bile yer vermedi. Sergiler ve kitaplar hakkında, daha çok basın bülteninden kopyala-yapıştır ile elde edilen tanıtım yazılarından bir adım öteye gidilemedi. Derginin eski ve yeni yayın yönetmenlerinin bu konuda fotoğraf camiasına bir açıklama borçları olduğunu düşünüyorum.

Fotoğraf eleştirmenliğinin oluşması konusunda, fotoğraf dergiciliğinde özel bir yeri olan Geniş Açı Dergisinin denemelerini anmak lazım. Geniş Açı Dergisi son dönemlerinde 5-10 sayfasını eleştiri yazılarına ayırmıştı. Hem derginin kısa bir süre sonra yayınına son vermesi, hem de yeterli altyapıya sahip olmadan yazılan yazılar nedeniyle, bunlar eleştiriden çok tanıtım yazısı tadında kaldı. Beğendim, beğenmedim üzerinden gelişen bir eleştiri, okuyucu üzerinde bir etki bırakamazdı zaten. Emekleme devresiydi, dergi yayına devam edebilseydi eminim ki bir eleştirmen kadrosu yetişebilirdi.

Bir de, ilk iki sayısında benim de içinde olduğum Gölge Fanzin fotoğraf eleştirisi konusunda çabaladı.

Yine daha önceki sayılarda bahsettiğim İFSAK dergisinin fotoğraf eleştirisine sayfalarını açması, dernek yayınlarının eleştiriye yer vermesi konusunda tek örnektir. Elinizde tuttuğunuz ve bir çok açıdan örnek olabilecek AFSAD Kontrast Dergisi ne yazık ki eleştiri yazıları hakkında herhangi bir çaba sergilememektedir.

Durum yalnızca kısıtlı imkanlarla yayınlanan dergiler üzerine yıkılmamalı. Bu durumun bir de fotoğrafçı, eleştirmen ve seyirci kısmı var. Öncelikle fotoğrafçı kısmı. Bir şekilde fotoğrafçılığa bulaştığınızda ilk girdiğiniz ortamlar olan fotoğraf seminerlerindeki eğitmenlerden, derneklerde usta diye tanıtılan fotoğrafçılara, hatta tüm ülkenin en çok bilinen fotoğrafçısı Ara Güler’e kadar kimse eleştiriye gelemez. Eleştiri yapan ya onu kıskanıyordur ya da yaptıklarını anlamamıştır. Zaten fotoğrafçı da “kendisini savunacak değildir” ama, tam aksine savunmalıdır. Eser üzerinden yapılan her eleştiri ya kabullenilmeli, ya da eseri savunarak cevaplandırılmalıdır. Sergi açılması ve albüm yayınlanması eserlerinizi başkalarının fikrine açmaktır. Takdir etmelere nasıl muhatap olunuyorsa, eleştirilerin de muhatabı olmak şarttır. Eser üzerinden yapılan eleştirilerin yıkıcı veya yapıcı olması sanatçıya bağlıdır. Hakaret olarak algılarsa yıkıcı olur tabii ki. Tecrübeyle sabittir, bir çalışmanın eleştirisini yaptığınızda, ortaya bir takım sorular attığınızda, fotoğrafçıların bir çoğu bu sorulan üzerinden sizin yanıldığınızı ispatlamak yerine, haddinizi aştığınızı, onu karalamaya çalıştığınızı filan söyler, yazar. Sorularınızın hiç birine cevap vermez. Bir anda düşmanı olursunuz.

Güzel sanatlar fakültelerinin fotoğraf bölümleri de bu konuda herhangi bir çaba içinde değildir. Profesörler, doçentler birbirlerinin çalışmaları konusunda konuşmamak için özel bir çaba sarf ederler. Ünlü bir fotoğraf profesörü hocamıza, derste “şu sergi hakkında neler düşünüyorsunuz” diye sorduğumda yüzünün halini görmenizi isterdim. Bana, ağzından laf almaya çalışan biri gibi davranmıştı.

Böyle bir ortamda kimse de ortaya çıkıp, ben fotoğraf eleş- tirisi yazacağım demiyor. Çünkü eleştiri yazısı yazmak hem donanım gerektirir, hem de bu coğrafyalarda ateşten gömlek giymektir. Kaynakların kısıtlı, hatır gönül ilişkilerin profesyonel kurulan ilişkilerin önüne geçtiği tüm camialarda, “kimsenin tavuğuna kış demeyelim” refleksi ete kemiğe bürünür. Eleştiri kurumu ortaya çıkmaz. Zaten çoğu zaman seyircinin de peşinde olduğu tek değerlendirme yöntemi “güzel” “güzel değil”. Okuma alışkanlığı ile yazı arasındaki ilişki çok nettir.

Gelecek yazıda bir fotoğraf eleştirisi nasıl olmalıdır konusunda beyin fırtınası yapmaya devam edeceğiz. Bekleriz…

Altan BAL


Kontrast Sayı 27, Ocak-Şubat 2012

Bizi paylaşın..