A. Beyhan ÖZDEMİR | “Disiplinlerarası Bir Disiplin Olarak Fotoğraf” (20. Sayı)

Alfred Stieglitz, 20.yüzyılın başında fotoğrafın sanat olduğu, resim ve heykel gibi sanatlarla birlikte kabul görmesi gerektiği konusundaki çabalarıyla fotoğrafı hakettiği yere getirmeyi başarmıştı. Stieglitz’in öncü çalışmalarıyla bir sanat olarak fotoğrafın varlığı kabul edilmiş ve kendine özgü anlatım olanaklarına kavuşturulmuştur. Fotoğrafı ortaya çıkaranların çalışmaları ve onu estetik açıdan ele alanların yaklaşımları, fotoğrafın kendine özgü bir dilyetisi kazanmasını, gelişmeye açık ve sınırsız anlatım olanaklarına sahip bir sanat alanı hâline gelmesini sağlamıştır. Fotoğrafın mucitleri, yaptıkları teknik deneyler, araştırmalar ve uygulamalar ile fotoğrafı, yaşamın vazgeçilmez bir parçası durumuna getirmiştir.

Bir buluş olarak kabul edilmesiyle birlikte fotoğraf, resim sanatı ile zorlu bir yarış içine girmiş, dünyanın olduğu gibi aktarıldığı empresyonist resimlerden uzaklaşılmış, kulllanılan yeni ve farklı teknikler (biçim), işlenen konu kadar (içerik) önem kazanmıştır. 20.yüzyılın ilk yirmi yılında yer alan bütün modern sanat akımları, gerçekçi fikirleri ortadan kaldırmayı amaçlayarak farklı sanatsal üretimler için kendine özgü kuralları olan yapıtlar ortaya çıkarmışlardır. Örneğin; Dinamizm, Kübizm, Fütürizm, Dadaizm, Ekspresyonizm ve Sürrealizm gibi akımlar içerisinde fotoğraf, çeşitli deneylerden ve denemelerden geçirilmiştir.

Dönemin sanatçıları, “görsel deney” yapmak fikrinden yola çıkarak, görüntü üretiminde; fotogram, optik bozmalar, solarizasyon, kolaj, florataj, fotomontaj yöntemleri gibi fotoğrafa müdahalelerle geleneksel görüntülerin değiştirilmesinde etkili oldular. Amaçları fotoğrafı resme benzetmek değil, soyut veya yarı soyut yeni fotoğraflar üretmeye yarar yeni bir kaynak oluşturmaktı. Sanatçıların birçoğu keşfedilen yeni işlemlerin inceliklerini öğrenip resimdeki gerçekliği tamamen bir kenara atarak, netsizlik, hareketli görüntüler, çoklu pozlama gibi fotoğraf makinesi teknolojisinin sağladığı olanakları yaratıcı bir biçimde kullanmışlardı.

Fotoğraf sanatı açısından da en farklı sanat akımı ve olağanüstü bir düş kurma makinesi olan Sürrealizm, hergün gördüğümüz bir şeyin anlamını aşacak güçte bir şeyler yaratma isteğini ortaya koyan bir akımdır. Sürrealistler, sanatın hiçbir zaman uyanık aklın bir ürünü olamayacağını, “aklın yalnızca bilimi verebileceğini, sanatı ise akıldışının oluşturabileceğini” savunmuşlardır. Bu nedenle sürrealistler, bilinçdışının derinliğindeki şeylerin ortaya çıkabileceği akıl durumlarını aramaya başlamışlardır. Sürrealist sanatın dünyası, bilinçaltının karanlık dünyasıdır. Bilinçaltı dünyasının, bilinçli bir sanat etkinliğiyle değil, akıl ve iradenin işe karışamadığı bir “otomatizm” içinde ortaya çıkabileceğine inanılır. Bilinçaltında yer alan sürrealist görüntüler, hayaller ve fantezilere dayanıp, maksimum gerçeklik ve ayrıntı ile ifadelendirilir. Bu ifadelendirme biçimi ise, fotoğrafı disiplinlerarası bir disiplin olabilecek en uygun medya hâline getirmiştir.

“Disiplin” kavramı, kendine özgü eğitim altyapısı, yöntemleri ve içeriği olan ve herhangi bir alanda yeni bilgi üretebileceğini ve sözkonusu alanda daha ileri düzeyde bilgiler geliştirilebileceğini kanıtlamış bir araştırma alanına verilen isimdir. Her disiplinin kendine özgü doktrini, profesyonel dili, terminolojisi, entellektüel öncüleri ve takipçileri bulunur. “Disiplinlerarası” teriminin sözlük anlamı ise, iki veya da fazla akademik disiplinin ya da inceleme alanının birleştirilmesi ya da kapsanmasıdır. Kısa bir tanım yapmak gerekirse, “disiplinlerarası” kavram olarak, bir veya daha fazla disiplini birleştirmek ve kapsamak anlamına gelir.

Toplumsal değişimler, sosyal, kültürel gelişmeler ve teknik ilerlemeler, sanat alanındaki yeni tavırlar, fotoğraf sanatını da etkilemekte gecikmemiştir. Bu etkileşim, fotoğrafın türlerini, konularını ve tekniklerini değişime uğratmış, fotoğrafta uygulanan teknik, estetik ve ideolojik amaçlı müdahale yöntemleri, fotoğrafın kendine özgü dilinin oluşmasını sağlayarak, anlatım olanaklarının sınırsızlığının farkına varılmıştır. Günümüzün teknik olanaklarıyla da fotoğrafa müdahale anlayışı yeni bir boyut kazanmıştır. Dijital teknolojisinin zaman içerisindeki gelişimi ve sağladığı olanaklarla fotoğrafik dil, yeni anlatım olanakları kazanmış ve fotoğrafta yeni estetik arayışlar zorunlu hâle gelmiştir. Böylece değişen teknik ve toplumsal koşullar, fotoğrafa müdahalede ideolojik müdahalenin etkisinin azalmasına, dolayısıyla teknik ve estetik müdahale yöntemlerinin daha fazla uygulanmasına olanak tanımıştır.

Çalışmalarında müdahale yöntemlerini olabildiğince kullanan fotoğrafçılar, fotoğraf sanatı ile diğer sanatlar arasında bir ilişki kurmuşlar ve sanat dallarıyla bütünleşmeye en yatkın araçlardan birinin fotoğraf olduğunu göstermişlerdir. Yenilikçi sanatçılar, yapıtlarında kullandıkları yöntemlerle, fotoğrafın dilinin yeni biçimler kazanmasını sağlamış ve klasik “fotoğraf çekmek” eylemini “fotoğraf yapmak” kavramına dönüştürmüşlerdir. Bu da çok disiplinli bakış tercihini zorunlu kılmakta, sanatçıların kendi alanlarına en yakın sanat dallarını yapıtlarını üretmedeki düşünce dünyalarının bir sonucunda oluşmaktadır. Ve bu çok yönlü düşünce de “merak etmeden” gerçekleşmemektedir.

Fotoğraf, kendine özgü kuralları olan, toplumda ve sanat alanında geçerliliğini koruyabilen bir sanat olarak, çağdaş sanatların içinde yerini almıştır. Sanatların birbirinden bağımsız olmadığı, sanatın artık tek başına ele alınmamaya başladığı günümüzde fotoğraf sanatı da diğer sanatlarla birlikte kullanılmaktadır. Çünkü fotoğraf, başlı başına bir materyaldir. Yani malzeme ve teknik olarak çeşitli biçimlerde kullanılabilme özelliğine sahiptir. Fotoğraf, sadece mekanik ve teknik bir işlem değil, onun da ötesinde diğer sanat dallarıyla bütünleşmeye en yatkın etkinliklerden birisidir. Bütün sanatlar arasında bir ilişki vardır ve bu ilişki, farklı sanat alanlarında kullanılan teknikler yoluyla her bir sanat alanının gelişimini, yaratılan eserleri ve birbirleri arasındaki bağları etkiler. Artık sanat dalları arasındaki sınırlar giderek yok olmaya başlamış, farklı sanat dallarının kaynaşmasından da yeni sanat alanları (video, bilgisayar animasyonları, mixed media vs.) ortaya çıkmıştır. Teknik açıdan sanatçı yeterli olduğu halde, enerjisinin çoğunu “fikir üretme”ye ayırır. Buradaki asıl nokta “sanatçının ne söylemesi gerektiği ve bunu nasıl söylediğidir”. Sanat çalışmasının özgünlüğü ister şiirde, ister fotoğrafta, ister resimde olsun, istenenin özgünlüğüne ve onun nasıl anlatıldığına işaret eder.

Çağdaş fotoğraf sanatında, teknik olanakların yanısıra anlatım olanaklarının da sınırları aşılmaktadır. Bu aşamada fotoğraf sanatının gelişimini estetik olarak ele almak, fotoğrafik dilyetisinin evrimini değerlendirmek, insanın dünyaya bakışı ve perspektifinin gelişmesi açısından evrensel bir öneme sahiptir. Bunun en önemli kaynaklarından birisi de fotoğraf ve fotoğrafın diğer sanatlarla olan disiplinlerarası etkileşim ve paylaşımıdır.


Yararlanılan Kaynaklar:
• A. Beyhan Özdemir, “Fotoğrafik Dilyetisinin Evrimi Bağlamında Müdahale Sorunsalı” (Yayınlanmamış Doktora Tezi), DEÜ SBE, İzmir, 1996
• J.T. Klein, Interdisiplinarity: History, Theory, and Practice, Detroit, Michigan: Wayne State University Press. 1990
• Nazan-Mazhar İpşiroğlu, Sanatta Devrim, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1991
• http://www.fotografya.gen.tr/issue-14/uzaklardan_14_index.htm
• http://www.arkitera.com/k247-disiplinlerarasilik—cokdisiplinlilik.html

Yrd.Doç.Dr. A. Beyhan Özdemir
Dokuz Eylül Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi
Fotoğraf Bölümü Bşk.
[email protected]

Kontrast Sayı 20, Kasım-Aralık 2010

Bizi paylaşın..