Özcan YURDALAN | Her Şeyin Başı (35. Sayı)

“Her şeyin başı” sanılan bazı şeyler, eğitim gibi mesela, pek çok şeyin sonu olabiliyor. Hatta cehaletin şahikalarına eğitim sayesinde ulaşılabiliyor ki bu mertebe toplumumuzun siyasal, kültürel ve sanatsal katmanlarında hemen hiç boş kalmıyor.

“EĞİTİM”,büyük harfle ve tırnak içinde yazılmış haliyle bir ihtiyaca karşılık gelirken, “KİME?”, “NE İÇİN?” ve “NASIL?”sorularıyla birlikte düşünülmediği takdirde boş bir tenekenin tangırtısından daha fazla bir anlam ve bir değer taşımıyor.

KONTRAST’ın bu sayıda belirlediği tema hakkında bu yazıyı yazarken Pink Floyd’un “The Wall” şarkısı dolanıyor çevremde. Biraz İspanyol rüzgarıyla, daha çok Endülüs rüzgarıyla karışık ama olsun.

Her birimizin birer tuğla olduğumuz o aşılmaz duvarın çevirdiği dünyalarımızı düşünüyorum. Kurtuba şehrinin yüksek taş duvarları, hayatımızı kuşatan o duvarların yanında hasır örgüsü gibi kalır bence.

Büyük bir maharetle öyle yaman duvarlar örüyoruz ki çevremize, yapıp bitirdikten sonra da küçük bir parça kopmasın diye debelenip duruyoruz.

O daracık alanın inşasında hem eğitilen hem eğiten, hem duvarcı hem duvar olarak kendi payımı biliyorum. Bildiğim bir şey daha var ki… girdaplı sularda dolaşıyorum.

Çünkü:
Eğitim felsefenin de konusu.
Eğitimin felsefesi ise tamamen ideolojik bir alan.
“Kurs görmüş, eğitim almış” olmak Aziz Nesin’in “Bekçi Murtazası” yapar insanı belki, hatta “amirlerinden” iltifat işitmesini, “yarışmalara” girip takdir kazanmasını bile sağlayabilir. Ama başka türlü bir şeyse istenen…

KONTRAST’ın belirlediği gündem sahici bir ihtiyaca denk düşen bir “yenilenme” arayışıdır muhtemelen ancak bu arayışın varacağı yerleri de geniş bir perspektif içinde tahayyül etmek gerek.

Yani memlekette fotoğraf eğitimi iki dokunuşla düzelecek bir şey midir, yoksa yeniden inşa edilmesi gereken bir alan mı? Bu soruyu öncelikle önümüze koymamız lazım.

“Türkiye’de fotoğraf alanında işleyen hobi kurumlarının ve akademyanın (Bu iki yapının fotoğraf eğitimi konusundaki bir cümlenin içinde birlikte yer alıyor olması neye alamettir acaba?) verdiği eğitim zaten iyidir ama daha iyisini nasıl yapabiliriz?” sorusuna mı cevap aranıyor? Yoksa…

Yoksa eğitim denilen mekanizmanın sadece bir “bilgi ve teknik aktarma” işi değil de esas olarak bir “zihniyet inşası” olduğunu bilen bir başka arayış mı var işin içinde?

Ben bilmiyorum.
Bu derginin sunuş yazısını okuyunca hep birlikte öğrenmiş olacağız.

Türkiye’de hobi kurumlarının sürdürdüğü fotoğraf eğitiminin temelinde yatan “kime ne için ve nasıl bir eğitim?” sorularının cevabı malum. Ancak bu cevaplardan yola çıkarak inşa edilmiş yapı “doğru mu, iyi mi?” diye sorulacak olursa şunları söyleyebilirim:

Türkiye’de hepimizin içine girip bir türlü çıkamadığımız, zihniyet dünyası o kadar da kolay inşa edilmedi. “Çoğulcu yerine tekçi, özgürlükçü yerine yasakçı, sivil yerine militarist, analitik yerine dogmatik, yaratıcı yerine ezberci, sorgulayıcı yerine razı…” zihinler itinayla yaratıldı bu ülkede. Kuşaklar harcandı.

Tornasından geçtiğimiz “eğitim” sayesinde yavaş yavaş ısınan suda haşlandığını fark etmeyen kurbağa misaline pek sık tanık olduk hayatımızda.

Kim başardı bunu ve nasıl?
“Her şeyin başı eğitim”in hakkını yememek lazım zahir.

Hal böyle olunca Türkiye’de fotoğraf eğitiminin akademya içindeki ve dışındaki halinin çok daha başka olduğunu, farklı derinlikleri ve boyutları bulunduğunu, sahip olduğunu sanmak, boş hayal olsa gerek.

Türkiye’deki eğitim neyse fotoğraf alanındaki de o. (Birkaç alternatif fotoğraf eğitimi denemesi ayrı tutulacak olursa durum hiç de iç açıcı sayılmaz.) Her ikisinin de arka planında yatan eğitim felsefesi ve ideolojisi aynı.

Zaman zaman önemsizleştirilen, dikkate alınmayan hobi fotoğrafçılığı alanı Türkiye’de sanat fotoğrafı ve haber fotoğrafı gibi akademyanın da zeminini oluşturdu. Başlangıçta doğal sayılabilecek bu durum hâlâ gerçek bir kopuş gerçekleşmediği için ciddi arazlara yol açıyor. Belki de bu nedenle sanat fotoğrafçılığı, haber ve belgeselcilik gibi akademik üretimin de Kapıkule ile Doğubeyazıt’ın ötesinde esamisi okunmuyor.

Fotoğraf alanında eğitimi masaya yatırdığımız zaman, “kime, ne için ve nasıl bir eğitim?” sorularına cevap aramakla işe başlamalıyız bence. Akabinde “neden?” sorusunu sormalıyız. “Neden fotoğraf öğretiyoruz insanlara. Ne yapacaklar o fotoğraflarla ve ne olacak o fotoğraflar. Peki fotoğrafçının iç donanımı nasıl zenginleşmeli ve hangi derinliklerden neler açığa çıkmalı?”

Fotoğrafçılıkta yaratıcılığın önünün açılması ve özgür ifadenin yaygınlaşması için nasıl bir metot izlenmeli?
Fotoğrafçılık teknik bir kayıt, bir “güzellikler yaratma alanı”, “yüzey düzenleme sanatı mıdır?” yoksa başka bir şey mi?
Fotoğrafçı olmak için teknik kayıt yapmayı becermek ve bunun için kameranın işleyiş kurallarını öğrenmek yeterli midir yoksa fotoğraf bir zihinsel organizasyonun sonunda mı ortaya çıkar. Peki bu nasıl bir şeydir?

Bunları konuşarak başlayacak yeni bir fotoğrafçılık eğitimi fotoğrafçının da, fotoğrafın da dünyasını büyütür bence. Kendi kurduğumuz duvarın ötesine bir kez geçtiğimiz zaman o büyük duvarın da aşılmaz olmadığını görürüz.


Özcan YURDALAN
Fotoğrafçı, Yazar

Kontrast Sayı 35, Mayıs-Haziran 2013

Bizi paylaşın..