Bugün makinasını eline alıp, dış dünyadan herhangi bir görüntüyü doğrudan kaydeden her fotoğrafçı (ister derneklerimizdeki kurslardan birini yeni bitirmiş olsun, ister deneyimli bir fotoğrafçı olsun), aynı zamanda bir haber, bilgi ya da tanıklık üretmektedir. Öte yandan deklanşöre basılarak ortaya çıkarılan her anlamlı yüzey, yani her fotoğraf, sadece dış dünyanın değil aynı zamanda fotoğrafçının iç dünyasının da yansımasıdır.
Her fotoğraf bir seçimdir. Her fotoğraf zihnimizde işleyen bir dizi ayıklama ve tercih sürecinin, elimizdeki makineye uyarlanması sonucu ortaya çıkar. Seçmek, tercih etmektir, bazı şeyleri içeri alırken, bir şeyleri dışarıda bırakmak demektir. Fotoğrafçının deklanşöre basmadan önce seçtikleri ve seçmedikleri, ele aldığı gerçeklik hakkındaki düşüncelerini, yorumlarını ve duygularını içerir.
Çektiğimiz her fotoğraf sadece dış dünyaya ait bir görüntüyü yeniden ürettiğimiz basit bir kayıt değil, asıl fotoğrafçının iç dünyasının kaydıdır. Fotoğraf, derinlemesine bir zihinsel faaliyetle ve duygu yoğunlaşmasıyla ortaya çıkar; dış dünyanın, duygu ve düşünce alemindeki yansımalarını taşır; konsantrasyon ve nitelikli emek ister.
Esas olarak bir adap ile bir erkân meselesi olan ve fotoğrafçının dünya görüşüyle yakın ilişkisi bulunan etik problemler, özellikle objektifini sokaktaki hayata çevirmiş fotoğrafçıların karşısına sıkça çıkar. Kuşkusuz “fotoğrafta etik” hakkında tartışırken, alt alta maddeler sıralamak söz konusu olmadığı gibi, giderek yepyeni boyutlar kazanan bu mevzuyu ele alırken sadece “fotoğrafçılık ahlakı” şeklinde dar bir anlam biçmemek gerekir.
Fotoğrafın ve fotoğrafçılığın engin deryasında bugün ilk kulaçlarını atanlar, daha sonra ister yüzeyden seyretsinler, ister derinliklere dalarak bambaşka âlemlere objektiflerini çevirsinler, önlerinde öncelikle insan olmanın ilkelerini bulurlar.
Fotoğrafçılıkta etik problemlere, adap ve erkân meselesine dair kafa yormak fotoğrafın esaslarından biri sayılmalı. Teknik olarak bir görüntüyü “en güzel” biçimde ortaya çıkarmak mümkündür, hatta kimi zaman kolaydır, ancak bir insan olarak fotoğrafçının “etik-estetik-ideolojik” varlığını inşa etmesi oldukça zahmetli bir iştir; ama bir o kadar da hayatın anlamını zenginleştiren, kişiyi geliştiren, nitelikli varlık olmasına yardım eden bir süreçtir.
Bugün artık, uzaklardan ses alıp ses iletmeye yarayan aletler görüntü kaydetmekle kalmıyor, görüntüyü çoğaltarak her yere yollayacak biçimde tasarlanıyor. Fotografik görüntü, iletişimin önemli bir parçası haline geldi ve ayrılmaz biçimde hayatımızın içinde artık. Sadece kişisel hayatlarımızda değil, toplumsal dinamiklerde de görüntünün etkisi artıyor. Bu durum fotoğraf üretenlerden başlayarak fotoğraf yayan mecralara ve fotoğrafa “maruz kalanlara” kadar karmaşık bir zincirin içinde yer alan herkesi ilgilendiriyor.
Öncelikle suyun başını tutan, yani görüntüyü ortaya çıkarmak için deklanşöre basan fotoğrafçıların, gerçekle kurdukları ilişkiyi sorgulayarak, DÜRÜSTLÜK içinde konularına yaklaşmaları; fotoğraflarındaki yaratıcı ifadenin gerçekle ilişkisini İÇTEN-SAMİMİ biçimde kurgulamaları; çektikleri fotoğrafta yer alan varlıkların hak ve özgürlüklerine SAYGILI olmaları; kişisel, toplumsal ve doğal yaşam alanlarına dair SORUMLULUK taşımaları, yani adap ve erkâna dair ETİK bir tutuma sahip olmaları önerilir.
Fotoğraf teknik bir kayıttan ibaret olmadığı gibi, fotoğrafçılık da sadece güzel fotografik görüntü üretme işiyle sınırlı olmamalı. Fotoğraf; düşünmek, araştırmak, tartışmak, teorik yanıyla, politikasıyla ilişkilenmek, eleştirisine emek vermek, tarihini deşelemek, sosyolojisini, antropolojisini, göstergeler âlemini kurcalamak ve kuşkusuz etik meselelerle haşır neşir olmak da fotoğrafçılığa dahil.
* Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu’nun yakında yayınlanacak “Temel Fotoğraf Bilgisi” kitabında “Fotoğrafta Etik” bölümündeki makaleden.
Kontrast Sayı 34, Mart-Nisan 2013