Mustafa ÖNDER | Rastgele! (31. Sayı)

Yine sokaklardayım, yine ‘fotoğraf avına’ çıktım. Evet, yanlış duymadınız ‘av’ kelimesini kullandım. Çünkü benim için fotoğraf çekmek bir nevi avlanmaktır. Bunu aslında çocukluğumda, her haftasonu pazar olduğunda ava giden babama borçluyum. İstanbul’da olmamıza rağmen, babam bazen otobüsle, bazen arkadaşının arabasıyla bir saat uzaklıktaki, o zamanlarda bana uçsuz bucaksız gelen yerlere beni de götürürdü. Beni avdan çok, güneşin doğumundan batımına kadar yürümek, kâh köpeğimizin bize gösterdiği yöne, kâh kuşları takip ederek günü geçirmenin verdiği haz etkilerdi. Avlanmasam da, gün boyunca ağaçlarda, nehirde, havadaydı gözlerim. Yani bir nevi tek yaptığım şey etrafı gözlemlemekti. Yıllar sonra fotoğrafa merak saldığımda, bu sefer kendimi İstanbul sokaklarında, ‘fotoğraf avına’ çıkmış halde buldum. O gün bu gündür sokaklar bana sınırsız avlanacak malzemeyle, yani fotoğrafla dolu gelmiştir. Bu nedenle artık içgüdüsel olarak, her sokağa çıktığımda gözüm her daim avını arayan bir avcı misali açık, elim makinamın deklanşöründe her an çekime hazır bir şekilde tetiktedir.

Sokak fotoğrafçılığının tarihi aslında fotoğraf tarihi kadar eskilere dayanır. Özellikle makinelerin taşınabilirliğe ulaşması ile birlikte fotoğrafçılar da, tabir-i caizse, kendilerini sokaklara atıp, yaşadıkları şehri, sokaklarında olup bitenleri, kısaca günlük yaşamlarında tanık olduklarını belgelemeye başlamışlardır. Stüdyolarında çektikleri portre tarzı fotoğraflardan kazandıkları para ile geçimlerini sürdürürken, sokakta tanıklık ettiklerini, kendi özel projeleri için çekmişlerdir. Önceleri, her ne kadar gerektiği önemi görmese de, sokak fotoğrafçılığı yıllar geçtikçe başlı başına kendi tarzını oluşturmuştur. Bu tarzın öncü ve önemli isimleri arasında Henri Cartier-Bresson, Robert Frank, Ara Güler, Robert Capa, Diane Arbus, Elliot Erwitt, Lee Friedlander ve Martin Parr sayılabilir.

Sokak fotoğrafçılığının sınırları; sokaklarla birlikte parklar, ulaşım araçları, plajlar gibi bütün umuma açık yerlerde tanık olduğunuz ve bu tanıklığı kendi görüşünüzü de katarak bir kadrajda sunmanızdır. Genellikle sokak fotoğrafı dendiğinde insan öğesi olmazsa olmazlardandır; ama kurgusuz, anlatımı güçlü, gerçek olan insansız kareler de bu tarza girer. Her ne kadar sokak fotoğrafları birbirine benzer gibi görünse de, yıllar geçtikçe kendinize ait bir çizginizin oluştuğunu görürsünüz. Sokak fotoğrafçılığı yorucudur, bazen bütün gün dolaşır bir kare bile çekemezsiniz, ama hiç ummadığınız bir anda öyle bir kare yakalarsınız ki, bütün gün dolaştığınıza değer. Ve gördüğünüz bir karenin tekrarı, yani sonra gelir, çekerim diye bir ihtimali yoktur. İşte bu heyecan, bu arayış ve özellikle bu arayış içinde yaşadıklarım bana müthiş haz veriyor.

Bu çeşitliliğin getirdiği renklilik, biz fotoğrafçılar için de sonsuz malzeme demek. Tam ‘bu şehirde çekilecek konu kalmadı’ diye düşünürken, hiç olmadık bir anda bir kare objektifinize takılır. Ve New York yine sizi şaşırtır. Kısaca, New York’un özellikle sokak fotoğrafçıları için sunduğu olanaklar hem insanı, hem de sanatsal anlamda beslenmenizi ve kendinizi geliştirmenizi sağlar. Öte yandan New York şehri kaç yaşında olursanız olun sürekli yeni bir şeyler öğrendiğiniz bir okuldur. Hele biz fotoğrafçılar için bir türlü mezun olamadığınız, ya da daha doğru bir deyimle, mezun olmak istemediğiniz, her yıl tekrar etmek istediğiniz bir okuldur âdeta.

New York’ta geliştirdiğim sokak fotoğrafçılığını, zaman içerisinde gittiğim, gerek Amerika içinde ve gerekse dünyanın dört bir yanındaki şehirlerde de uygulama imkânı buldum. Gittiğiniz yerlerin kültürüne göre, insanların fotoğrafçıya bakış açısı da farklılıklar gösterir. Bazı ülkelerde sokak fotoğrafçılığı yapmak çok kolayken, bazı ülkelerde ise neredeyse bir fotoğraf için bütün gün uğraşmanız, insanlarla deyim yerindeyse ‘köşe kapmaca’ oynamanız gerekebiliyor. Mesela, Vietnam’da insanlar makinayı gördüğü anda yüzlerini saklarlarken, Küba’da neredeyse bunun tersine, sokakta herkes poz vermek için yarışır. İşte bu nedenle sizin insanlara nasıl yaklaşmanız, onları kızdırmadan, fark ettirmeden, poz verdirmeden, doğal ortamlarında nasıl çekmeniz gerektiği gibi birçok deneyim kazanmanızı sağlar. Tam ‘stratejimi belirledim’ dediğiniz anda bile, başka bir boyutta bir sorun karşınıza çıkıp, başka bir taktik uygulamanızı gerektirebilir.
Her sokak fotoğrafçısı gibi ben de fotoğraflarımı pozsuz, habersiz, doğal ortamında, gerçeği yansıtarak çekmek için uğraşıyorum. Bunda içgüdünüz, çabukluğunuz ve tabii ki de şansın çok büyük etkisi vardır.

Sokak fotoğrafçısı korkusuz, atak ve çabuk olmalı. Fotoğrafını çektiğiniz kişi çekildiğinin farkında olmazsa işiniz kolay, ama bazen de bunu başaramayabilir ya da mecburen açık açık çekmek zorunda kalabilirsiniz. İşte böyle durumlarda, tepkisinin nasıl olacağını bilmediğiniz birini fotoğraflamak kolay değildir. Ama ne yapıp edip önce fotoğrafı çekmek, sonra gerekirse niyetinizi açıklamakta yarar vardır. İşte bence bütün heyecan da burada yatıyor. Sonuçta, anlık da olsa bir insanın hayatından bir kesiti, bir hareketi izinsiz belgeliyorsunuz, hatta biraz ileri gidersek, özel hayata müdahale etmiş oluyorsunuz. Ama bunu dozunda, art niyet olmadan ve kibar bir şekilde yaptığınızda kimsenin itiraz etmediğini göreceksiniz. İtiraz edildiği durumlarda da, kendinizi ve ne için çektiğinizi anlatmalısınız. Emin olun, içgüdüleriniz size bu konuda yardımcı olacaktır.

Yıllardır hem gezi hem de sokak fotoğrafçılığı yaptığım için, adeta vücudumun bir organı haline gelen makinemi çok nadir almadığım günlerde kaçırdıklarımı gördükçe az dövünmemişimdir. Bu nedenledir ki, makinenizi her an yanınızda bulundurmakta yarar var derim. Gerek teknik, gerekse profesyonel anlamda SLR makinaların önemi tartışılmaz olsa da büyüklüğü ve ağırlığı nedeniyle her daim yanınızda taşımanın ne kadar zor olduğunu bilirim. Bunun yanısıra, sokaklarda insanlar büyük bir makina gördüklerinde daha çok itiraz edebiliyorlar. Bu nedenle günümüzde boyutu iyice küçülen yarı-profesyonel SLR makinalarla, teknik kalitesi neredeyse SLR makinalara yaklaşan kompakt makinalar bu sorunu da neredeyse ortadan kaldırmış bulunuyor. Ve daha da önemlisi, küçük makinalar çok göze çarpmadığı için sokak fotoğrafçılığı için kaçınılmaz avantajlar sunuyorlar.

Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümünde okurken en çok zevk aldığım derslerin başında Prof. Sabit Kalfagil hocamızın verdiği ‘Belgesel Fotoğrafçılık’ dersi gelirdi. Benim hem teknik, hem de anlatım olarak fotoğrafı anlamamda ve ileride tarzımı oluşturmamda çok büyük katkısı olan hocamla ilgili bir anımı paylaşarak yazıyı bitirmek isterim.

Her hafta ödev için İstanbul’un eski mahallelerinin sokaklarını arşınlardık. Balat, Fener, Eyüp, Eminönü, Beyazıt’ın dar sokaklarını, meydanlarını, parklarını…
90’ların başıydı ve doğal olarak neredeyse hepimiz analog makine kullanıyorduk. Ve tabii ki sınırlı sayıda da film kullanma hakkımız vardı. Yani, başka bir deyişle, her çekeceğimiz kareyi iyice hesaplayıp öyle deklanşöre basıyorduk. Derste o hafta çektiklerimizi hocamıza gösterirken öğrenciliğin ve acemiliğin verdiği naiflikle, benimle birlikte bütün sınıf arkadaşlarım, sırasıyla fotoğraf çekerken başımızdan geçen olumsuzlukları ve fotoğrafın neden iyi olmadığının mazeretlerini sıralamaya başladık. Sabit Hocamız mazeretlerimizi yarıda kesip “Çocuğum, mazeretlerini bir gün kitapta toplarsın, eğer ilgilenirsem ben de alır okurum. Şu anda mazeret değil, sadece fotoğraf göster” dedi.
Hiç aklımdan çıkmayan bu diyalog, hem kendimi hem de fotoğrafçılığımı geliştirmemde çok rol oynamıştır. Çünkü fotoğrafçı olarak çekim anında hepimizin başından bir sürü olay geçiyor. Bazen gördüklerimiz güzel bir kareye dönüşüyor bazen de o ya da bu nedenle ya çekemeden, ya da kötü bir kare olarak çöpe gidiyor. Özellikle sokak fotoğrafları için bu tartışılmaz. Her şey o an olmuş ve bitmiştir, tekrar etme şansınız yoktur. Yakaladınız yakaladınız, yoksa hepsi birer mazeretten ve anıdan öteye gitmez. Yani, kısaca, fotoğraf ya vardır ya da yoktur. Avınız bol olsun.

Mustafa ÖNDER

www.mustafaonder.com

Kontrast Sayı 31, Eylül-Ekim 2012

Mustafa ÖNDER
Missbehave, NYC
« of 7 »
Bizi paylaşın..