Mehtap YILDIZ | 35 Yıla Saygıyla… (32. Sayı)

Yazacaklarım görüş istenen başlıklarla ne kadar örtüşecek bilemiyorum… Son altı yıldır dernekle bağlarım oldukça zayıf, bu anlamda yeni bir katkı yapamazsam beni bağışlayınız. Epeyce geriye giderek biraz öykü tadında anlatmak isterim kendi AFSAD’ımı.

Yıl 1983… Arkadaşım Nilgün Göğer’in önerisiyle fotoğraf öğreneceğim. AFSAD, Kızılırmak Sokak’taki o küçücük mekânda… O günler bugün gibi gözümün önünde, o minik salonun dört bir yanını kaplayan, siyah beyaz çıtıpıtı çiçekli basma örtülerle çevrelenmiş ahşap sıralar ağırlardı biz yeni konuklarını. Bir heves koşardık haftasonları kurslarına, kurs hocam Semih Yolaçan’dı. Bir Lubitel makine edinebilmiştim, 6×6 roll film kullanan. Kalede ve Kurtuluş Parkında çektiğimiz, fotoğraf bile denemeyecek karmakarışık görüntülerin içinden seçtiğimiz birkaç kareyle, ilk karanlık oda deneyimimiz nefes kesecek kadar heyecanlı ve zevkliydi. Hafızam beni yanıltmıyorsa, bir ya da iki metre karelik bir mutfakta sevgili İsmail Murşil’in demlediği ve güleryüzle ikram ettiği çayları yudumlayarak tadına varırdık o zamandan ta bugünlere taşınan yeni arkadaşlıkların… Sıra örtülerini ve perdeleri arkadaşlarımız kendileri dikmişlerdi, belli aralıklarla evlerine götürür aklar, paklar, ütüler getirirlerdi. Camları siler, yerleri temizlerlerdi. Eren Özerdim’in portre atölyesini hatırlarım o günlerden, Dora Günel’i. AFSAD Fotograf Dergisi için çalışan Muazzez Pervan’ı, Nilgün Göğer’i… Henüz kurumsallığa adım atılmadığı yıllardı ve her görev gönüllülükle ve özveriyle üstlenilirdi. Sonunda kurs bitti… Fotoğraf konuşmak, yeni bir şeyler öğrenmek istiyordum ama buna zaman ayıracak sayıda yetkin gönüllü de azdı sanırım. Uzak mesafelerden koşa koşa geldiğim dernekten yeni bir şey öğrenmeden pişmanlık içinde çıktığım günlerin sayısı giderek artmaya başlayınca kesinti de kaçınılmaz oldu… 1986’da üyeliğe kabul edildim ama sadece aidat ödemek için derneğe gidip gelen bir üye olmaktan öteye geçememiştim. Ta ki 1988 yılında Orhaniye Kızkumu’ nda düzenlenen Foto-Tatil’e katılıncaya dek… Bugün bile özlemle hatırladığım, unutulmaz güzellikteki o ortam, orada tanıştığım o güzel insanlar sayesinde yeniden AFSAD’a bağlandım. Sonrası kendiliğinden geldi… 1989’la birlikte artık görev alan, katkı veren gerçek bir AFSAD’lı olma onurunu kazandım. İlk atölye hocam, sevgili Merter Oral oldu. Ve birbirinden değerli bir sürü güzel insanla AFSAD için çabaladık. Derneğime şükran duyuyorum; bu çatı altında edindiğim arkadaşlıklar, yaşamdaki en büyük kazançlarım oldu ve ömür boyu paylaşılacak dostluklara dönüştü.

İlerleyen yıllarda AFSAD iki kez mekân değiştirdi. Herkes elini taşın altına koydu, çiçekli perdelerimizin yerini storlar, sıralarımızın yerini de düzenli derslikler, gösteri alanları aldı. Çocukluktan ergenliğe, sonrasında da yetişkinliğe doğru yol alırken, kurumsallaşma önemsendi, üye bağlarını geliştirecek birimler, atölyeler oluşturuldu. Dernek sekretaryası, mutfak hizmetleri ve eğitim seminerleri için profesyonel hizmet alınmaya başlandı. Elbette tüm bu süreç bizden önceki arkadaşlarımızın da karşılaştığı gibi güllük gülistanlık yürümedi; kurumları da, dernekleri de memleket genelinden soyutlamak mümkün olamıyor ne yazık ki! İnişlerle çıkışlarla geçen yıllar bunlar… Farklı bakış açıları ve çokseslilik, yaşamda ayakta kalabilmek için çok önemli, ancak ince ayar istiyor. Zaman zaman kişisel hırslar ve kurumsallığa aykırı uygulamalar çabaları sekteye uğratsa da, her seferinde yeniden toparlanma başarıldı. Biliyoruz ki hepimizin her zaman aynı dili konuşması mümkün değil. Sanata ucundan bucağından bulaşan bireyler olarak, farklılıklarımızla zenginleşiyor ve gelişiyoruz. Bu nedenle yaşanan kırgınlıklar, küskünlükler iz bırakmakla birlikte, zamanla bağışlanabilir oluyor.

Böyle böyle 35 yılı geride bırakırken AFSAD rüştünü çoktan kanıtladı. Kamuoyunda bilinen bir adı ve olumlu bir imajı var. Dernekler ve diğer fotoğraf oluşumlarıyla olan ilişkilerinde açık, yardımsever ve paylaşımcı oldu. Ankaralı binlerce fotoğrafsever eğitimlerinden geçti. Çıkardığı yayınlar, açtığı sergiler, düzenlediği etkinlikler, yıllara yayılan belgesel çalışmalarla göz doldurdu ve öncülük etti, fotoğrafı sevdirdi, yetiştirip toplum hizmetine kazandırdığı profesyonellerle, her zaman gurur duydu, bağışlarla yüreklenip, borçla da olsa bizim diyebileceğimiz bir çatı kazandırdı.

Peki, misyonunu tamamladı mı? Elbette hayır… Dünya hızla değişiyor ve bu değişim her zaman güzel gelişmelerin habercisi olmuyor. Ülke genelinde baktığımızda, yarınların umut vaat etmediği zor günler yaşanırken, yaşamı 35 yıldır karelere döken bir derneğin de, üzerine düşen görevle, toplumsal sorumlulukla, dernek politikalarını yeniden gözden geçirmesi kaçınılmaz oluyor. Teknolojik gelişmelerin yarattığı yeni düzenle, binlerce fotoğraf yüzlerce fotoğraf sitesinde uçuşurken, bu sonucun, fotoğraf adına ne kadar gelişme sayılacağı tartışılır. Madem ki biz fotoğraf üretiminin çokluğuna nicelik değil, nitelik olarak bakması gereken bir derneğiz, o zaman farkımız ne olacak, öncülüğümüzle nerede duracağız, ürettiklerimizin bir söylemi olacak mı, paylaşımı nasıl farklılaştırabilir ve yaygınlaştırabiliriz? Burada değindiğim, bireylerin tarzlarının tek tipleştirilmesi değil; ister soyut olsun, ister belgesel, her fotoğrafın bir dili, bir mesajı vardır. Mesaj yerine ulaşıyor mu kaygısını gütmek de üretenlere düşer. Bu konularda her AFSAD’lıyım diyen üyenin epeyce kafa yorması gerekiyor.

Son sözüm; AFSAD’ın geleceğe taşınırken, bugünlere gelmesini sağlayan geçmişini unutmayan, değerlerine sahip çıkan, emeğe saygılı, önyargılardan arınmış, araştıran, sorgulayan, yenilikçi, yaratıcı, toplumsal konularda duyarlı, bütünleşmiş, sorumlu ve öncü bir üye tabanı olmasını düşlemek olsun. Sevgiyle selamlarım.

Mehtap YILDIZ

Kontrast Sayı 32, Kasım-Aralık 2012

Bizi paylaşın..