Ne Gelir Elimizden İnsan Olmaktan Başka
[Edip Cansever]
Özgecan Aslan evine gitmek için bindiği dolmuşta üç kişi tarafından tecavüze uğradı, bıçaklandı, öldürüldü ve bedeni yakılarak derenin kenarına atıldı. 20 yaşında, üniversite öğrencisiydi.
Özgecan’ın annesi “Çok acı çekmiştir, keşke kurşunla öldürselerdi” dediğinde durmuştu zaman. Şimdi, genç bir kadının tecavüz edilen ve yakılan bedeninden yükselen çığlık gelip gözpınarlarımıza oturuyor. Acının gölgesinde buluşuyoruz. Binlerce kadın çığlığı kuşatıyor bizi. Aile içi şiddete uğrayan, töre cinayetleriyle toprağa gömülen kadınların çığlığı. Tecavüze uğrayan, öldüresiye dövülen, öldürülen kadınların çığlığı. Babanın, erkek kardeşin, sevgilinin, eşin, devletin şiddeti ile ruhları örselenmiş kadınların çığlığı.
Özgecan’ın katliamını yarım ağızla dillendiren hükümet yetkilileri, kadınların öfkesinin sokağa taşması karşısında, kadına yönelik taciz, tecavüz ve katliamları sıradan olaylar gibi göstermeye çalıştı. Özgecan Aslan dava dosyasına gizlilik konması, tecavüzcülerin hukuksal koruma altında olduğunu gösteriyor. Erkek şiddetini koruyan tutumlara daha önce de tanık olduk. 14 yaşındaki kız çocuklarına tecavüz edenlerin “RIZASI VARDI” gerekçesiyle beraat ettirildiklerini, çocuk tecavüzüne “çocuk gelin” adı altında izin veren anlayışın da yargı yolu ile aklandığını biliyoruz.
Kadına yönelik şiddet, tecavüz ve kadın cinayeti davalarında faillere “haksız/ağır tahrik”, “iyi hal” ve “pişmanlık” indirimi uygulanarak yargı kararları tecavüzü önlemek yerine teşvik etmektedir.
Son 15 yılda 241 polis, 91 asker, 17 özel timci, 15 korucu, 45 gardiyan tecavüzden yargılandı ama ceza almadan serbest bırakıldılar. Kadın bedeni üzerindeki egemenlik biçimleri yasanın koruyuculuğu ile yasal bir görünüm kazanmıştır. Pozantı Cezaevinde tutuklu çocuklara tecavüzü ortaya çıkaran Zeynep Kuriş’in tutuklanma gerekçesi şiddetin kaynağını göstermektedir. “Devletin mahremiyetini deşifre etmek” suçundan Zeynep hapse girer cezaevleri müdür ve müdür yardımcısı terfi ile ödüllendirilir. Suçu örtmek de suçu işlemek kadar şiddet içermektedir. “…oturun yerinize tehdidi” de böyle bir suçtur. Kadına ve cinsel tercihlere karşı saldırılar meşruiyetini siyasal iktidardan almaktadır. İHD (İnsan Hakları Derneği) verilerine
göre 2014 yılında Türkiye’de erkeklerin saldırısı sonucu 294 kadın öldürüldü, 458 kadın yaralandı ve 142 kadın taciz ve tecavüze uğradı. Türkiye’de her gün ortalama 4-5 kadın saldırıya uğramakta bu kadınlardan 1 veya 2’si yaşamını yitirmektedir. Cinayet ve tecavüzlerin nedeni sadece tecavüzcüler değildir, bunu besleyen bir arka plan var.
İşte onlardan bir kaçı;
“Kızlı-Erkekli öğrenci evi olmaz. Öğrenci evleri denetlenecek”
“Bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilmem”
“Ben zaten kadın erkek eşitliğine inanmıyorum”
“Kadın erkek eşitliği fıtrata ters”
“Feministler hiçbir şeyden anlamaz”
“Kadınlar erkeğin yaptığı işi yapamaz”
“Herkes Müslüman olursa kadın cinayeti olmaz”
(Recep Tayyip Erdoğan- Eski başbakanlık dönemi)
“Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek” (Mehmet Şimşek – Maliye Bakanı)
“Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor” (Erhan Ekmekçi – AKP il Genel Meclis Üyesi)
“Evdeki işler yetmiyor mu?” (Veysel Eroğlu – Orman ve Su İşleri Bakanı)
“Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün? Günahı ne, anası ölsün.” (Melih Gökçek – Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı)
“Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar” (Recep Akdağ – Sağlık Bakanı)
“Tecavüzcü, kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masumdur” (Ayhan Sefer Üstün – İnsan Hakları Komisyon Başkanı. AKP Milletvekili)
“Tecavüze tahrik eden kadın, cezalandırılsın”
“Kadın tecavüz çocuğunu doğursun”
Cinsiyetçi, dinci, muhafazakâr propaganda ile şiddete dinci bir içerik kazandırılmaktadır. Söylemleri ve tutumları ile tecavüzü sıradanlaştıran devlet, birinci derecede sorumludur. Tecavüz ve cinayetler sıradan bir vaka değil, sistemlidir ve bu nedenle kadın cinayetleri politiktir.
“Çalışan kadın fuhuşa hazırlık yapar”, “dekolte giyene tecavüz ederler”, “hamile kadının sokakta dolaşması terbiyesizliktir”, ”Türk kadını evinin süsüdür”, “anne de olsa dizinin üstü tahrik eder”, kadına yönelik şiddetin kaynağı bu zihniyettir.
Erkek egemen sistemin kadına yönelik şiddeti, sözde bilim insanları, kanaat önderleri, siyasetçi ve gazeteciler tarafından görmezlikten gelinerek, kadını suçlamaktadır. “susun, oturun yerinize” tehdidi, yargının ödüllendirici ceza indirimleri, erkek egemen sisteme meşruiyet kazandırıyor ve kadına yönelik şiddeti sürekli kılıyor.
“Kadın erkek tokalaşamaz, erkek 4 karı alabilir, kadından ve gavurdan tanık olmaz, akraba evliliği caizdir, doğum kontrolü yasaktır, iz bırakmadan kadınlarınızı dövününüz, evlilik dışı cima da erkeğe 100 kırbaç ceza, evlilik dışı cima da kadına recm ile ölüm” sözleri sözde bir bilim insanına aittir.
Kadını cinsel obje olarak gören zihniyet, kadın bedeni üzerinde her türlü şiddeti uygulamayı bir hak olarak görüyor ve devlet bu davranış biçimini içselleştirerek meşruiyet kazandıran bir tutum sergilemeyi sürdürüyor.
Tarihsel bir eşikteyiz. Çünkü kadınlar sokaklardan evlerine dönmeyecekler. Mutfaklarına dönmeyecek kadınlar. Korkuya, şiddete teslim olmayacaklar.
Kadın mücadelesinin büyümesi, kadınların özgürlük talebinin daha da büyümesini sağlıyor ve şiddet kapıların ardında kalmıyor, kadınlar susmuyor, erkek tarafından dayatılan kaderi kabul etmiyorlar, Kadınlar kendisinden başlayarak herkes için bir gelecek istiyor. Eşitler arasında eşit bir gelecek.
Susarak katilleri, tecavüzcüleri ödüllendirmeyin
Kara ceylan ateşler içinde üşümüştür şimdi,
Acı düşmüştür kirpiklerine
Soluğumuzla ısıtalım sokakları
Özgecan olalım
18 Şubat 2015, Ankara
Mehmet ÖZER
AFSAD Toplumcu Gerçekçi Belgesel Fotoğraf Atölyesi Eğitmeni
Fotoğrafçı, Şair
Kontrast Sayı 46, Mart-Nisan 2015