Mehmet BAYHAN | AFSAD (32. Sayı)

35 yıl…

Gerçekten mi diye bir an düşündüm. Uzun gibi ama yaşanıp geçince kısa da gelmekte.

Kuruluş günlerinden başlayarak AFSAD’ı izledim. İFSAK Başkanlığı dönemi idi. Sevinçle karşıladık. Yakınlıklarımız oldu. Adana’da da AFAD vardı. ’80 öncesinden başlayarak bir araya geldik. Federasyon tüzük taslağı hazırlamıştım. AFSAD’dan Kemal Cengizkan ve AFAD’dan Sefa Ulukan ile Abdülkadir Kaçar İstanbul’a geldiler. Çalıştık, gözden geçirdik ve anlaştık. 12 Eylül geliverdi, yasalar değiştirildi ve kuramadık.

12 Eylül öncesini ancak yaşı uygun olanlar anımsar… Politik hareketlenme dorukta idi. Partiler, sendikalar, örgütler, gruplar. Yürüyüşler, tartışmalar, çatışmalar. Şişhane’deki merkezde üyeler gidip bizler sohbete dalmışken dışarıda silahlar patlayınca masaların altına girdiğimiz çok olmuştu. “Hareketlenme” olarak tanımlamaya çalıştığım arayışların, kabarmaların toplumun sağlıklı geleceğe ulaşması için zorunlu olduğunu düşünenler de vardı, ki ben de buna yakınım, tedirginlik duyarak aşırılıklar olduğunu düşünenler de. Çocuğun gelişmesinde bazı hastalıklarla bağışıklığın gelişmesi gibi. Dengelenebilir, akılcı yöne gidebilir miydi? Sanırım kapsamlı bir inceleme konusudur.

Neden bunlara değinmekteyim?
Yasalarla sınırlanmış, 12 Eylül öncesinde ve sonrasında alabildiğine denetlenen amatör bir derneğin başkanı idim. Her görüşte üye vardı, tedirgin olup uzaklaşanlar da. Kişisel görüşlerimi, seçimlerimi ayrı tutarak ve o dönemde Mimarlar Odası Yönetim Kurulu’nda olduğumu vurgulayarak, tartışma / çekişmelerin derneğe girmemesi için çaba gösterdim. Çok da başarabildiğimi söyleyemem. Geriye bakınca yakınmam yoktur. Yaşanması gerekenler yaşandı Sosyal olayların da bir matematiği olduğunu düşünürüm.

AFSAD kuruldu. Ülkemizde üç dernek olmuştuk. Bozkırın ıssızlığında, gecenin ayazında ve rüzgarın uğultusunda, biraz uzakta da olsa yanan ateşin sıcaklığını ve güvencini duymak gibi. El ele vereceğimiz, güç alacağımız birileri daha vardı. Ama AFSAD’ın belirli görüşleri, seçimleri, yönelişleri de vardı…
Doğrusunu söylemek gerekirse önceleri acabalar içindeydim. Toplumun her kesimine ulaşmak çabasında olması gereken amatör bir kuruluş kendisini ve alanını sınırlamalı mıydı?
Bu da bir inceleme, irdeleme konusu olabilir.

Ancak AFSAD düzenli, düzeyli, sistemli ve hiç yalpalamayan çalışmaları ile hepimizin saygısını kazandı. Zaman içinde bu algılayışım azalmadı gelişti.

AFSAD’da üyeler, yönetenler değişti ama kararlılığı, çalışması, verimi değişmedi ve bugünlere ulaşıldı. Bu düzenin başarılmış olması da güzel bir örnektir.

Anımsıyorum; AFSAD ilk dergisini çıkardığında paketle yollardı. Çantama doldurur yolda rastladığım her tanıdığa ver bir lira derdim. Örneğin bu konuda çokça eleştirim var; dernekler ortamında onca üye varken ayda onar liramızı ayırıp dayanışmaya girişemedik. Biliyorum, derneklerimizin olmaktan önce geçmişten gelen toplumsal eksiklerimiz bunlar. Çok denedik ama yeterince olamadı. Günümüzde de olamamakta. Düşünün, bir milyon kişi ayda birer lira verse neler yapılmaz.
Birileri yapıyor… Bizler yapamadık.

Fotoğraf derneklerimizin genel konumuna da değinmek istiyorum. Otuzbeş yıl içinde belki biraz değişti ama birazcık… Sosyal yapı içinde her alanda değişik düzeylerde örgütlenme pek gelişmediğinden, amatör derneklerimiz gerçekte üstlenmemeleri gereken sorumluluklarla da karşı karşıya kaldılar. Gelişmiş batı toplumlarında benzer derneklerin büyük çoğunluğu üye sayısı sınırlı sosyal-kültürel beraberliklerdir. Üye sayısı çoğalınca bir bakıma sorunlar belirir ve kopukluklar yaşanır.

AFSAD’ın otuzbeşinci yılına saygın bir kurum olarak ulaşması hepimiz için kıvançtır. Geleceğe daha güçlü, daha verimli ve saygın bir örnek olarak varılacaktır.

Emeği geçenleri ve tüm üyeleri kutluyorum.
Saygılarımı ve sevgilerimi iletiyorum.

Mehmet BAYHAN

Kontrast Sayı 32, Kasım-Aralık 2012

Bizi paylaşın..