Fotograf, insanın kendini ve çevresini görsel olarak tanımlamasında etkin bir role sahiptir. 1839’dan bu yana, yüzyılı aşan bir süreçte, belgesel-sanatsal-fotografik yorumlar, dönemlerinin siyasal-kültürel izlerini günümüze taşıyan etkin kanıtlara dönüşmüşlerdir. Bu nitelikleriyle fotoğraf insanın tüm dünya ile ilişkilerinin ve onun kalıtlarının yaratılarının takipçisi olma konumunu korumaktadır.
Bu izlemenin çok net yaşandığı alanlardan biri ise “kent” olgusudur. İnsanoğlunun fiziksel, sosyal, ekonomik, kültürel ihtiyaçlarının karşılanması adına oluşturulan bu yaşam alanları, aynı zamanda insanı yönlendirici, kısıtlayıcı… karakterlere de sahiptir. Dolayısı ile tüm bu verileri bünyesinde taşıyan kentler, Italo Calvino’nun Görünmez Kentler kitabında ince bir duyarlılıkla işlediği gibi, açık ve gizli birer göstergeler bütünüdür.
Bu çerçevede fotoğraf-kent ilişkisini değerlendirirsek; fotoğrafın ilk dönemlerinde kentler tanımlanmak, belgelenmek amacıyla, gezgin fotoğrafçıların objektifinden Asya’dan, Afrika’ya, Kutuplardan, Ekvator’a uzanan çok geniş bir coğrafyada yeniden keşfediliyordu. Amerika’da Photo Secession Grubu (1900- 17) bünyesinde A.Stieglitz, P.Strand, A.Steichen vd. vizyonlarından kentler; modern çağı tanımlayan simgelere dönüşmüştür (Pollack, 1958,260-269). Avant-garde sanat akımlarının fotografik değerlendirmelerinde de kentler, farklı bakış açılarının ve görsel yorumların önemli bir keşif sahasını oluşturmaktadır. Lazslo-Mohory Nagy’nin Bauhaus çerçevesinde kent öncelikli fotoğrafı çalışmaları veya Konstrüktivizm (1910-29) akımının kente yönelik örneklerinden hareketle, Rodcenko’nun fotoğraflarını bu yönde değerlendirebiliriz. Harry Callahan ve Aaron Siskind fotoğraflarında kent kaynaklı soyutlamaları saptarken, Robert Frank’ın vizyonunda kentler, Amerikan rüyasının öteki yüzünü gizli bir eleştiri ile somutlaşmaktadır.
1970’li yıllarda Nicolas Nixon ve Robert Adams’in klasik landscape kurallarının uygulandığı kent peyzajları yeni bir söylemi belirlerken, Garry Winogrand’in non-perfeksiyonist görüntüleri ile Lee Freadlender’in işaret panolarının yönlendiriciliğinde şekillenen, çarpıcı kent fotoğrafları özgün kimlikleri ile ayrışmaktadır. Aynı dönemde Stephene Shore tarafından hiperrealist bağlamda değerlendirilen kent peyzajları resim fotoğraf ilişkisine yetkin örnekler oluşturur.
Günümüze kadar olan süreci ana hatları ile özetlemeye çalıştığım fotoğraf-kent ilişkisinde, 1970’li yıllarda gelişen; geçmişe ait sanatsal ve görsel ifadelerin, güncel bağlamlarda yeniden değerlendirilmesi ile oluşan ‘post-modern’ söylem ve sanatsal ifade biçimini içerik haline getiren, formalizmi uç boyutlara taşıyan Minimalizm ile Formalizm’e karşın, seyircinin düşünce gücünü harekete geçirmeyi amaçlayan, sanatsal düzenlemelere ağırlık veren ‘Kavramsal’ akımlarının birleşimi, farklı yorumlar yaratmıştır.
Benzer bir süreç Türkiye fotoğrafında da kendini göstermektedir. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan kısa bir süre sonra Vedat Nedim Tör’ün Dahiliye Vekaleti Matbuat Umum Müdürlüğü döneminde, yeni rejimi dünyaya tanıtmak amacı ile çeşitli dergi, broşür vb. yayınlanması kararı alınmıştır. Bu yayınlardan üç aylık periotlarla çıkması planlanan “La Turquie Kemaliste” (Ak,2001:221) için düzenlenen fotoğraf yarışmasında birinciliği kazanan Othmar Pferschy (1898-1984), kısa bir süre sonra Dahiliye Vekaleti Matbuat Umum Md. Fotoğraf uzmanlığına atandı ve 1935-40 yılları arasında Türkiye’yi dolaşarak 16 bin kare fotoğraf çekti. Othmar Pferschy’nin fotoğraflarında Türkiye’nin doğa güzellikleri, yeni şekillenmeye başlayan kentler, açılan fabrikalar, yollar, eğitim kurumları vb. doğrudan bakış açısıyla aktarılıyordu. 1932 yılında Halkevleri’nin kurulması ve eğitim programlarında fotoğrafa yer vermeleri, 1935’te Türkiye’de 38 gündelik, 78 yayın zamanlaması birbirinden farklı gazete ve 127 derginin (Ak,2001:180) çıkması fotoğrafın yaygınlaşması ve popülerleşmesi açısından önemlidir.
Basın fotoğrafçılığının yanı sıra fotoğraf stüdyosu sahibi pek çok kişi de başta İstanbul olmak üzere bulundukları şehirleri fotoğraflıyorlardı. Pferschy’nin yanı sıra Arif Hikmet Koyunoğlu, Şinasi Barutçu, Baha Gelenbevi özgün çalışmalarıyla Türk fotoğrafına yön gösterici olmuşlardır.
1948 yılında Amerika Birleşik Devletlerinden alınan Marshall Yardımıyla birlikte, Türkiye ekonomik ve politik olarak yeni bir sürece girmiş, yardım sayesinde alınan araçlarla kırsalın yapısal dönüşümü ve kentlileşme ivme kazanmıştır. (Britannica,1993: 381) Aynı dönemde basın hayatı da hızlı bir gelişim sürecine girmiş, 1948’de yayına başlayan Hürriyet gazetesini, 1952’de Resimli Hayat ve 1956’da Hayat Mecmuası izlemiştir. Adı geçen yayınlar bol fotoğraflı yapıları ve çalıştırdıkları fotoğrafçı kadroları ile önemlidirler. Başta Ara Güler, Ozan Sağdıç, Fikret Otyam, İnal Tengizman, Semiha Es olmak üzere gerçekleştirilen haber ve röportajlar, üretilen fotoğraflar işlevlerinin ötesinde, dönemin sosyo-kültürel yapısının kanıtlarıdır. Konumuz çerçevesinde, Hayat Mecmuası’nın 1960-70 yılları arasındaki sayılarının genel bir taraması sonucunda, yayınlanan pek çok röportaj ve haber fotoğrafında “kent”, olayın gerçekleştiği sahne konumunda saptanmıştır. İnsan yaşamı ön plandadır. Kent(lere) ait her türlü değişim daima olumlu yanı ile yansıtılmıştır. Dönemin popüler yayınlarındaki kente bakış açılarına alternatif olarak, Ara Güler’in sosyal belgeci tarzdaki kent fotoğrafları ve Fikret Otyam’ın Anadolu röportajları eleştirel yapıları ile dikkat çekmektedir.
1965 yılında Türk fotoğrafı’nın gelişimini destekleyen, saptayan ve arşiv değeri taşıyan Eczacıbaşı Yıllıkları yayınlanmaya başlanmıştır. 1965’de başlayan 1968’den 2001 yılına dek her sene belirlenen bir konuda Türk fotoğraf örneklerini bir araya getiren yıllıklarda, mimariye ve kent yaşamına ait temaların yoğunluğu dikkat çeker. Burada yer alan farklı sanatçılara ait fotoğraflar incelendiğinde, ağırlıklı olarak belgesel tavrın hakim olduğu gözlenir. Kent yaşamında yer alan mimari yapıların ve detayların “özne” konumunda değerlendirildiği doğrudan fotoğraflar az sayıdadır.
1970-80’li yıllarda dönemin belgesel anlayışı ile birlikte Türkiye’yi tanıtım amaçlı fotoğraf üretimi de hızlanmış ve çok sayıda sergiler açılmıştır. Başta Sami Güner olmak üzere Şemsi Güner, Ersin Alok, Nurdan Nusret Eren gibi fotoğrafçılarımız Anadolu’nun tarihi, kültürel, arkeolojik değerlerini ve doğa güzelliklerini yeniden saptamışlardır (Özendes,1999:209). Sami Güner’in fotoğraflarında kent ve mekan, genellikle cepheden, yaygın ışık altında, çevresi ile olan ilişkilerin net algılandığı, doğrudan bakış açısı ile saptanmıştır. 1975-80 yılları arasında Prof. Reha Günay açtığı mimari temalı sergiler ile dönemin fotoğraf anlayışına alternatif olmuştur. Günay’ın fotoğraflarında mimari yapılar, herhangi bir görsel deformasyon ve dönüştürme olmadan, tüm detayları ile algılanabilecek şekilde cepheden görülmektedir. Dönem itibariyle Amerikan Yeni Topografları ve Avrupa’da Bernard-Hilla Becher’in öncülüğünde gelişmeye başlayan mimari fotoğraf akımı ile paralellikler gösteren bu çalışmalar uzun soluklu olmamıştır. Oysa daha önce değindiğimiz gibi, mimari fotoğraf akımı Avrupa fotoğraf vizyonunda, Kavramsal sanat ve Minimal sanat akımları ile kurduğu içerik bağlantıları sonucunda kısa sürede yaygınlaşarak etkin bir sanatsal ifade biçimine dönüşmüştür.
1981 Eylül’ünde yaşanan rejim değişikliği uzun bir süre Türkiye gündemini belirlemiştir. Bu süreç ve ona bağlı olarak şekillenen yeni siyasi düzenin getirisi olarak artan refah düzeyi ve yurtdışı ilişkilerinin kolaylaşması her alanda gelişmeyi hızlandırmıştır. Fotoğraf anlayışımızda kurgusal çalışmalar ağırlık kazanmış, belgesel tarz ve tanıtım fotoğrafçılığı farklı bakış açıları ve estetik yorum çeşitliliği ile zenginleşmiştir.
2000’li yıllarda ise yayınlanan albümler ve açılan sergilerle mimari yapılar ve kent olgusuna farklı yaklaşımlar dikkat çekmektedir.
Mimar fotoğrafçı Ahmet Ertuğ, öncelikle 20×25 cm. formatlı makinası vd. ile gerçekleştirdiği çekimlerinde, Türk tarihini temsil eden mimari, sanat ve kültür eserlerini fotoğraflamıştır. Ertuğ’un hazırladığı sergiler müze salonlarında veya Aya Sofya kilisesinde olduğu gibi nesnenin kullanıldığı, özgün mekanın da açıldığı için fotoğraflar ile izleyici arasında, sıradan sergi gezme ritüeli dışında algılama ve sorgulama süreçlerinin yaşanması sağlanmıştır.
Fotoğraf sanatçısı ve eğitmen Kamil Fırat’ın (1959) “Kubbe Sonsuz Döngü” sergisi bir çok şehrimizde bulunan Osmanlı dönemi camilerimizin kubbe görüntülerinden oluşmaktadır. Özel
tasarlanmış bir makine çekilen ve mükemmel teknik kalitede baskılarla sunulan görüntüler, dingin ve aynı formu tekrarlar niteliktedir. Ancak her bir fotoğraf, kubbelerin kendilerine özel görselliği ile hareket kazanmakta, iç dinamiği ile ayrışmaktadır.
Yakın döneme geldiğimizde ülkemizden Murat Germen, yurtdışından Andreas Gursky, Stephane Couturier gibi fotoğrafçıların yaklaşımlarını örnekleyebiliriz. Kent planlaması ve mimari eğitimi alan Murat Germen’in fotoğraflarında kent, fabrikalar, mekanlar tanımlamak–betimlemek amacının ötesinde form ve renk özellikleri ile yorumlanmaktadır. Alt açı, üst açı ve eğik kadrajlarla saptanan fotoğraflar bazen simetrik olarak tekrarlanmaktadır. Fotoğraflarda insan–mekan ilişkileri uzak, müdahalesiz “an”ın özgün estetiği bağlamında saptanmıştır. Fotoğrafların sergilenme aşamasında farklı boyutlarda sunumları da alışılagelen kriterleri yıkmaktadır.
Andreas Gursky, 1981 yılında girdiği Dusseldorf Güzel Sanatlar Akademisi’nden 1987 yılında Beherler’in master öğrencisi olarak mezun olmuştur. Diziler halinde geliştirdiği vizyonunda; hocalarının nesneyi yorumlamayan, çıplak yansıtmayı tercih eden görsel kriterlerine bağlı kalmakla birlikte, insankent ilişkisini sorgulayan bir bakış açısını ön plana çıkarmaktadır. Fotoğrafları çekildiği kentleri değil, her kentte olabilecek sıradan mekanları yansıtmakta böylece onları kullanan insanlara vurgu yapmaktadır. Fotoğraflarda zaman kavramı, yaşam süreci, mekan kullanımı, insanın modem hayatla ilişkileri dolaylı olarak sorgulanmakta, ana tema olarak, insanın kendi eliyle yarattığı mekanlar aracılığı ile doğadan kopuşu, doğaya yabancılaşması tartışılmaktadır.
Fotoğraflarında kenti nesnel kimliği ile yorumlayan bir diğer sanatçı da Fransız Stephane Couturier’dir. Couturier’in fotoğraflarında kent daima kendini yenileyen, eskinin üstüne yeniyi inşaa eden canlı bir organizma gibidir. Çok büyük boyutlu baskılarda, kentin ögeleri üst üste binmiş tabakalar halinde, son derece detaylı ve yorum katılmadan izleyiciye sunulur. Güçlü kompozisyonlara sahip, renk algısıyla hareketlenen bu görüntüler sadece birer ‘sunuş’tur. Bu fotoğraflarda sanatçı kendi adına herhangi bir tartışma veya çözüm önerisi ortaya koymamaktadır. Onun kimliği, kente bakışı, sıradan olanı sanata dönüştürmesi ile ortaya çıkmaktadır.
Sonuç olarak; günümüz fotografik kent yorumlarının -geçmişten bugüne ayni çizgisini koruyan turistik ve tanıtımı amaçlayan kent fotoğraflarından ayrı olarak- nesnel bir bakış açısıyla, şehrin kimliğine ve ayırt edici niteliklerine paye vermeksizin, sıradan olanın cazibesini ön plana çıkardığını söyleyebiliriz. Bu yaklaşım, büyük formatlı fotoğraf makineleri ve çok duyarlı filmler ile yapılan çekimleri, modern teknolojinin fotoğrafa armağan ettiği, metrekarelik mükemmel baskıları ile değişen gerçeklik hissi ve sanatçının üstün performansını bünyesinde barındırmaktadır. Diğer yandan bu fotoğraflar aracılığı ile, fotoğraf sanatının tüm özellikleriyle, mimarlık, kent plancılığı gibi disiplinler arasında geçişler de sağlanmaktadır. Bu yaklaşımın bir diğer özelliği de, güncel yaşantımızda dikkatimizi çekmeyen görüntülerden hareketle, insanlığı ilgilendiren zaman, yaşam süreci, coğrafya algısı vb. tartışmaların kavramsal boyutta değerlendirilmesidir.
KAYNAKÇA
• BOOKCHIN, Murray; Kentsiz Kentleşme, 1999, İng. Çev:Burak Özyalçın, Ayrıntı Yay., İstanbul.
• AK, Seyit Ali ; Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Fotoğrafı 1923-1960, 2001, Remzi Yay., İstanbul.
• ÖZENDES, Engin ; Türkiye’de Fotoğraf, 1999, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul.
• GÜLER, Ara ; Eski İstanbul Anıları, 1995, Dünya yay.,İstanbul
• ECZACIBAŞI, Şakir ; “Türk Fotoğraf Sanatı ve 20.Yılında Eczacıbaşı Yıllıkları”, Refo Fotoğraf Sanatı Dergisi, 1988, Sayı;3, Sf; 16
• FIRAT, Kamil ; Kubbe Sonsuz Döngü, Fotoğraf Albüm, 2004,Family Finans Kurumu yay.,İstanbul
• ANA BRITANNICA Ans.; 1993, İstanbul, Cilt;5 sf; 381
• HAYAT MECMUASI 1960 – 1970 yılları arasındaki sayılar
• ECZACIBAŞI YILLIKLARI, 1968 – 2001 yılları arasındaki sayılar
• Yeni Fotoğraf Dergisi, İstanbul, Sayı; 3 Yıl;1976- Sayı; 9, Yıl;1977
• POLLACK, Peter; The Picture History of Photography, New York , Harry N. Abrahams Inc., 1958.
• CALVINO, Italo; Gorunmez Kentler, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1990
• WAUTERS Anne; “ Realist Photographs Ordinary Buildings “, ART Press sayı:209, Paris 1995, sf.40-47.
• DURAND, Regis; “Andreas Gursky, Distance and Emptiness”, ART Press sayı:226, Paris 1997, sf 20-25
• DURAND, Regis; “Stephane Couturier Opposite Attractions”, ART Press sayı:214, Paris 1996, sf.42-46
• BENJAMIN, Walter; Pasajlar, İstanbul, Y.K.Y., 1995, sf.51-54.
• ÖZDAL, Işık; “Bernd-Hilla Becher”, Yapı Dergisi, sayı:208, 1999, sf. 102-108
www.milliyet.com.tr
www.ahmetertug.com
www.kamilfirat.com
www.muratgermen.com
www.denizce.com
Işık ÖZDAL
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
Fotograf Bölümü Öğretim Üyesi
Kontrast Sayı 36, Temmuz-Ağustos 2013 / Kent ve Fotoğraf