İlker MAGA | Günlük Retoriğin Bazı Tuzakları (24. Sayı)

Günlük hayatın retoriği içinde sık kullanılan deyimlerin ve atasözlerinin genellikle dokunulmazlıkları vardır; dileyen tarihten bir deyimi seçer ve söylemek istediklerini desteklemek için kullanır.

Resimde en çok kullanılanı ise, herhalde bu Çin deyişidir: “Bir resim bin kelimeye bedeldir.”
Son yıllarda bu deyimi fotoğrafa uyarlayanların sayısı az değil: “Bir fotoğraf bin kelimeye bedeldir.”

İster orijinalinde, isterse fotoğrafa uyarlanan versiyonunda söylenmek istenen; görüntüyle anlatılabileceklerin, kelimelerle ifade edileceklere baskın olduğudur.

Buradaki sorun, kulağa hoş gelen bu Çin deyişini sorgulamak değil. Sorun, bu cümleden hareketle varılacak tuzaklar:

Ne bir görüntü bir ya da bin kelimeye bedeldir, ne bir kelime bir görüntü ya da bir sese, müziğe…

Kelime (dil ve yazı), görüntü ve sesten hiçbiri diğerine bedel değildir; çünkü bunların her birinin tesirleri ve sahip oldukları görev diğerleriyle karşılaştırılabilecek türden değildir.

Bir ses bir anlamda kullanılıyorsa, ona kelime diyoruz. Dilin ortaya çıkışında fonetiğin çok önemli bir rol oynadığını biliyoruz. “Su” ve “tahta” kelimelerini fonetiğin ortaya çıkardığı kelimelere iki örnek sayabiliriz; sadece Türkçe’de değil, bütün dillerde de benzer bir gelişim yaşanmıştır.

Dil, kelimelerden oluşuyor.

Kelimeleri çok olan dile, zengin dil diyoruz.

Kelimeleri çok olan dilin felsefe ve bilim dili de olmasını rastlantı saymamak gerekir.

İnsanlar kelimelerle düşünür.

Bir şey için bir insanın belleğinde ya da o toplumun dilinde kelime yoksa, o şey hakkında henüz düşünülmemiş demektir.

İnsan kelimelerle düşündüğü gibi, yine kendini kelimelerle ifade eder.

Düşünen; bilim ve felsefenin günlük hayatın içinde olduğu toplumların kelime hazinesi, dili zengindir. Kavramlara en çok bu dillerde rastlıyoruz.

Bir şeyi icat eden, ona isim verme hakkına da sahiptir; bu maddî ya da soyut bir icat olabilir. Küçük bir test için kullandığımız dildeki yabancı kelimeleri hızla hatırlamak yararlı olabilir. Yararlı olabilecek bir başka düşünme çabası da, bu kelimelerin dilimize neden bu kadar kolay girebildikleri sorusuna cevap arayışı olabilir…

Sosyal yapısı ne olursa olsun her insan karşısında görüntünün, meselâ fotoğrafın tesiri büyük olabilir; fotoğrafla insanlara daha hızlı ulaşılabilir; fotoğrafla insan hafızasına daha derin bir iz düşülebilir. Bunlar fotoğrafın güçlü yanıdır, büyük bir avantajdır. Ama bu avantajdan hareketle yazı yerine görüntü konmamalı, düşüncelerimize anlam veren kelimeleri ihmal etmemize yol açmamalıdır.

Kelimelerden oluşan yazı, bir fikrin tek ve zorunlu durağıdır. İster bütün hayatını fotoğrafa adamış bir usta, ister bir müzik insanı, ister yazıya uzak gibi görünen spor ya da resimle uğraşan olsun, kendi alanında geliştirdiklerini fikre dönüştürmek isteyen her insan için zorunlu ifade şekli yazıdan başkası değildir. Yazı, bütün bir insanlığın temel mücadele ve ifade aracıdır. Düşünen her insan yazıyla ilişkide olmak zorundadır, fotoğrafçı da olsa…

Yazılı eserleri geniş ve derin olan dillerin felsefe ve bilim başta, hemen hemen bütün yaratı disiplinlerinde de gelişmiş olmaları bir rastlantı değil, meselenin diyalektiğinin doğal sonucudur:

Bir şeyin yazılı temel eserleri varsa, onun üzerinden gelişmek daha sağlıklı ve kalıcı oluyor. Kalıcı her şey sağlam bir temel ister. Bir yaratı alanının o coğrafyada bir felsefesi ve teoriği yoksa o disiplinde büyük ürünler vermek zorlaşır. Alanımız görüntü de olsa, onun felsefesi ve teoriği için yazıya, yani düşüncelerimize karşılık gelecek kelimeye ihtiyaç duyarız. Felsefesi ve teoriği olmayan bir şeyin o coğrafyada olmadığından yola çıkmak yanlış olmaz, çünkü felsefesi ve teoriği yoksa, o toplum sözkonusu disiplini ölçemez, yani değerlendiremez, ondan yararlanamaz, onun neden gerekli olduğunun farkında olamaz; kısacası, o disiplinin ilgili toprağı “vatan” edinmesi iyice zorlaşır.

Çağımız kolaycılık çağı. “Ben fotoğrafıçıyım, yazı neden?” diyenlerin sayısı geçmişten çok daha fazla. Böyle bir çağda birbirleriyle karşılaştırmak yerine yazı, görüntü ve sesle bize şimdiye kadar ulaştırılan eserlerden sonuna kadar yararlanmak, her çağdaş insanın görevi, yaratıcı insanın ise daha büyük bir görevi…

İlker MAGA

Fotoğraf: İlker Maga


Kontrast Sayı 24, Temmuz-Ağustos 2011

Bizi paylaşın..