İlker MAGA | Dada Üzerinden Fotoğrafı Düşünmek (19. Sayı)

Kültür tarihinin kesinlikle zenginliklerinden biri olan “dadaizm”in yaşadığı sorunlar, burada sorun edindiğimiz konuyu anlatmamıza yardımcı olabilir: 1918’de çıkışı büyük gürültü çıkaran ama verimli dönemi çeyrek asır bile süremeyen dadaizmin en kısa ömürlü ürünleri, yazıyla ilgili alanlar oldu. Gariptir, akımın teorisyeni Tristan Traza şair olmasına, akımın üyelerinin büyük bir bölümünün yazı insanlarından oluşmasına rağmen durum değişmedi.

Dadaizm, “Dada bir şey anlatmaz”, “Dada hiç birşeydir” iddialarıyla çıktı. Eskiye karşıydı, eskiyi yıkmak iddiası vardı. Manifestosunun ilan edildiği şehirlerde, dadizmin teorisi olmadığı öne sürüldü. Akımın temsilcilerinin yaşadığı şehirlerde düzenledikleri her etkinlik, “Dada Akşamı”, ilgiyle karşılanıyordu. Her dada akşamı tiyatral bir havaya sahipti. Dada Zürih, Dada Berlin, Dada Hollanda, Dada New York, Dada Köln, Dada Paris…

Yeniydi “Dada”. Yenilikçiydi. İlginçti. Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı umutsuzluk, yorgunluk ve eskiyi yıkma duygusu sol bir dünya görüşüyle birleşerek, sanatta Dadaizm akımının doğmasına zemin hazırlamıştı.

Akımın kurucusu ve (kendisi “Dadanın teorisi yoktur” dese de) teorisyeni Romanya kökenli Tristan Traza, Hugo Ball, Georg Grosz, John Heartfield [¹], Kurt Schwitters, Arthur Cravan, Man Ray, Elsa von Freytag-Loringhoven, Paul Eluard, Louis Aragon ve Max Ernst gibi kültür insanlarını bir araya getirmeyi başarmıştı “Dada.” [²] Buna rağmen, ömrü uzun olmadı. Neden? Bir ses, bir derdi veya herhangi bir şeyi anlatmak amacıyla kullanıyorsa, buna kelime diyoruz. Fonetiğin dilin oluşumunda büyük bir rol oynadığını biliyoruz. Dil, kelimelerin toplamından oluşuyor.

Kelime, bir şeyi anlatmak amacıyla kullanıldığı için yazıyla hayat bulan disiplinlerin ürünlerinde bir şey anlatması beklenir. Bir şey anlatmayan yazılı bir eser olamaz. Kelime bir şeyi ifade ettiği için bulunmuştur; böyle bir içeriğe sahip olma özelliğini koruduğu sürece hayatta kalır, aksi durumda sonbaharda dökülen yaprağın kaderini yaşar. Cümle içinde kelimenin anlattığı bir şey vardır, olmalıdır. İnsan kelimelerle düşünür. Yazı insanı, bir fikre ve bir duyguya kelimelerle hayat verir, harekete geçirir.

Şiir ve bu kategoriye giren alanlar bir yana, “Dada”da en sönük eserler tiyatroda yaşandı. Başta ilgiyle karşılandı, ilginçti ama sadece ilginçliğiyle kaldı ve devam edemedi. Şiir de edemedi… Kurucusu Tristan Traza, 1918’de okuduğu “Dada Manifestosu” üzerinden yaklaşık yirmi yıl geçmeden, şiir yazmayı bırakmıştı. Bugünden baktığımızda şiiri bırakışını daha kolay anlayabiliyoruz. Dada, kurucusunun dediği gibi, bir sistem olamadı. Sürrealizme zemin hazırladı ve tarihten hızlı adımlarla çekildi. Eskiyi yıkmak üzerine kurulan bir akımın sistem oluşturması beklenemez. Dada sistem geliştiremedi. Benzer bir durumu Rusya’daki Nihilizmden biliyoruz. Bir sistem oluşturabilmek için ne istendiğinin, hedefin açık olması gerekir. Eskiyi yıkmak, eskiye karşı olmak ana hedef değil, ancak bir türev olabilir.

Yazının bir şey anlatma zorunluluğuna karşılık, ses ve görüntüde durum farklılaşabiliyor: Kulağa hoş gelen bir sesin illâ bir şey anlatması, müzik olması gerekmiyor; kuş seslerini de severek dinliyoruz. Ton, melodi ve ritim üçlüsüyle hayat bulan müzikte mutlak bir konu aramıyoruz.

Bir düzen içinde gözümüzün önüne serilmiş ve baktıkça bizi rahatlatan bir doğa parçasının da illâ bir resim olması gerekmiyor. Görmenin, resmin geometrisi, matematiği var; bir doğa parçasına, konusunu sorgulamadan severek bakıyor, dalıyoruz.

Fotoğrafta konusuzluğa da yer var. Fakat fotoğraf hayattan koparılmış “an” demek. İnsan hafızası, anlardan oluşmuş bir fotoğraf albümü. Bir film kamerası gibi değil, tıpkı bir fotoğraf makinesi gibi. İnsan her şeyi hafızasına kaydetmiyor. İnsanın bir şeyi hafızasına kaydetmesi için ona ulaşması, ona değmesi ve orayı harekete geçirmesi gerekiyor; zaten değen o şey, gerçek değerine ancak böyle kavuşabiliyor. Fotoğrafta konusuz sayılabilecek sayısızca görüntü hayat bulur ve bunlar severek izlenirken, insana asıl dokunan şey, insan hikâyeleri, “an”lar oluyor. Bu tezlerin fikir askerliği yapmak gibi bir amacı yok. Fotoğrafa bir de Dadaizm üzerinden bakılabilir.

Şimdiki zaman içinde bir şeyin “nasıl anlatıldığı” etkili olurken, gelecek zaman içinde “neyin anlatıldığı” öne çıkıyor. Yani, konu… Ama o dile hâkim olabilenlerin anlattığı konu…

Kaynaklar
[1]. Politik fotomontajın tarihteki en etkili ve verimli ismi Heartfield’i has bir dadist saymak ne kadar doğru, emin değilim. Eserlerindeki politik hedefler öylesine açıktı ki…
[2]. Adı geçen isimlerden büyük bir kısmını “Dadaist” olarak nitelemek yerine, “bir dönem Dadaist ürünler de vermiş kültür insanları” demek daha doğru duruyor.

İlker MAGA

Kontrast Sayı 19, Eylül-Ekim 2010

Bizi paylaşın..