“2000 yılında başlayan projede, belki de bu yazıyı okuyan pek çok gencin görmediği, sadece duymuş olabileceği saydam, renkli ve siyah beyaz negatifler kullanılmıştı. Çoktan kenara atılmış olan ışıklı masaları tekrar kullandık. Çeşitli nedenlerle kesintiye uğrayan projeye 2012-13 yıllarında devam edilirken, bu kez dijital makineler kullanıldı. Böylelikle aynı sergide teknolojinin her iki biçimi yan yana izlenebilecekti. Eski fotoğrafların görüntüsü diğeri ile yarışamayacaktır ama yeni çekimler sırasında fark ettim ki, artık o fotoğrafların bir çoğu yeniden çekilemez. Zaman fotoğraf teknolojisini değiştirirken mekânları, yaşamı, yaşam biçimlerini kimi zaman olumlu ama kimi yerde de yok ederek değiştirmeyi unutmamıştı. Bu nedenle bugün o eski fotoğraflar daha değerli ama yarın yenileri içinde aynı şeyi söyleyeceğiz.”
Kontrast– Önemli bir coğrafyada varlığını sürdüren bir ülkeyiz. Bu coğrafya açısından ele alındığında Amen/ Amin (İnanç Mozaiği) projesinin anlaşılması ve Türkiye Cumhuriyeti açısından değeri, önemi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
İbrahim Göğer – Yaşadığımız coğrafya yeraltı zenginlikleri için ne kadar fakirse, eski uygarlıkların izleri için bir o kadar zengin. Geleceğin emanetleri olan değerleri, gereğince korumak, gereken değeri vermek, günyüzüne çıkartmak aynı zamanda bir insanlık görevi. Bu bilinçle bu coğrafyanın gerek tarihi, gerek din turizmi açısından değerine paha biçilemez. Öncelikle bu coğrafyada yaşayanlar olarak bizlerin göçebe toplum bilincinden, yerleşik toplum bilincine ulaşması gerekir ki, daha çok yolumuz olduğunu söylemeye gerek bile yok. Kimi zaman, bu coğrafyada ki egemen bilinç düzeyini göz önünde tutarak, kazıların yapılmayarak, tarihin yer altında bırakılmasının daha hayırlı olduğunu bile düşünüyorum.
Yüzyıllardır pek çok kültüre beşiklik yapmış coğrafyada yaşıyoruz. İnanç ve inanışlar açısından, çok tanrılı dinlerden, ilk peygamberlere kadar izler takip edilebiliyor. Göbekli Tepe insanlık tarihi için çok önemli gizleri barındırma potansiyeline sahip. Bölgede yaşayan inanç çeşitliliği, Yezidilerden, Musevilere, ilk Hıristiyanlardan (Süryaniler), Müslümanlara ve Anadolu Alevilerine kadar farklı inanç ile mezhepleri barındırıyor. Tarihsel süreçte, etnik ve inanç farklılıkları çatışmalara ve savaşlara neden olmuş. Farklılıkları anlama, saygı duyma, yaşam ve inanç özgürlüklerinin sağlanması becerisi ve hoşgörü sadece devlet politikası olmaktan öte bu coğrafyada yaşayanlar ve tüm toplumlar için tamamıyla özümsenmesi gereken bir durum. Biz dememiz için ortak değerlerimizin ve kutsallarımızın olması beklenir. Onlar da onların değerleri ve kutsalları. En az bizim ki kadar değerli ve kutsallar.
Serginin; aynı işbirliğiyle gerçekleştirilen projeler gibi, bölgenin yapısının anlaşılması, farklılıkların anlayış ve hoşgörüyle karşılanması, bölgenin kalkınma ve turizm potansiyelinin artırılmasına katkısının olacağını düşünüyorum.
Kontrast– Ülkenin içinde olduğu gündem belli, özellikle din ile siyasetin birbirine karıştığı bu zamanda böyle bir serginin toplumsal olarak sonuçları oldu mu? Proje kapsamında böyle bir beklentiniz var mıydı?
İ. Göğer – Toplumsal açıdan dini, siyasetten ayırmamak gerekir. Dinsel faktörler zaman zaman siyasi bir araç olarak da kullanılmaktadır. Projede, sorduğunuz gibi bir amaç zaten güdülmemişti. AFSAD–GAP İdaresi işbirliğiyle gerçekleştirilen, bölgeye yönelik sergi çalışmalarının 6’ncısı olarak projenin ilk çekimleri ve araştırma bölümleri 10 yıl önce yapılmıştı. Çeşitli nedenlerle ara verilmek durumunda kalınan projenin, ikinci dilim fotoğraf çekimleri 2013-2014 yıllarında yapıldı. Toz pembe olmasa da; inanç farklılıklarına rağmen bölge insanın yan yana yaşama becerisi, farklılıkların zenginliğini, kitaplardan değil de, coğrafyanın doğal bir uzantısı olarak, yaşayarak edinmiş olmaları, bölge insanın en belirgin özelliği.
Daha sınırlı bir başlıkla, bölgenin sosyal yapısı ele alınarak, daha kapsamlı olacak biçimde proje gerçekleştirildi. AFSAD’lı fotoğrafçılar olarak konuya yansız (belki azınlıklar için pozitif ayrımcılık bile yapılmış olabilir) yaklaştık. Bu çabanın, sergiyi değerlendirirken, yerli yabancı tüm taraflar için ‘gerçeklik’ konusunda güven sağlayan bir durum olması gerekir.
Etnik ve inançsal farklılıklar açısından azınlıkların hakları; dil, din, ibadet, gelenek, görenekler, ekonomik paylaşım, gelir adaleti, yaşamsal özgürlükler nelerdir, sorularına fotoğrafçılar olarak sadece bizlerin yanıt oluşturması beklenemezdi. Toplum bilimciler, sosyologlar bu soruya cevap ararken, sergiden de yararlanacaklardır. Azınlık hakları için diğer coğrafyalarla karşılaştırıldığında, çıtanın nerede olduğu konusunda tam bir netlik de bulunmamaktadır. Sonuç olarak amaç şimdiki durumu saptamaktı. Saptama ve belgelemenin, değerlerin korunması ve gelecek kuşaklara, kimlikleri bozulmadan aktarılması açısından katkısının olacağını umuyorum.
Kontrast– Fotoğrafların seçimi konusunda editöryal ekip kimlerden oluşuyordu ve çok sayıda fotoğrafçı elinden, eminiz ki çok sayıda fotoğraf çekildi. Eleme, seçme işlemi nasıl gerçekleştirildi?
İ. Göğer – Proje kadrosu; AFSAD ekibi, GAP yetkilileri, danışmanlar, editoryal kadro olarak, proje yöneticisi, küratör, metin yazarı, çevirmenler, yazım kontrolörleri ve grafik yapımcılardan oluştu. AFSAD yönetim kurulunun desteğini ve katkısını hissettik. Projede 15 fotoğrafçı görev aldı. Serpil Yıldız proje yöneticiliğini ve metin yazarlığını yaptı. Fotoğrafların sınıflandırılması ve her aşamada kontrollerini birlikte gerçekleştirdik. Küratör olarak sergi fotoğraflarının seçimi, panolar, panoların düzenlemesi, albüm, broşür ve sunum çalışmalarını yapıyorum. Her sergi tekrarı için sergi salonunun seçimi ve salonun konumuna göre yeni düzenlemelerin yapılması gerekiyor.
Projenin uzun aralıklarla iki aşamalı gerçekleşmesi, kullanılan fotoğraf tekniğinin de iki farklı biçimde olmasına neden oldu. Geleneksel teknikle (filmle) yapılan çekimlerde, mekânların görece uygun olmayan aydınlanması ve objelerin sabit olmaması fotoğrafçıları zorladı. Bu grubun ön seçimini o yıllarda tamamlamıştım. Sergi için tekrar gözden geçirirken, yıllar sonra ışıklı masaları yeniden kullanmanın nostaljisini yaşadık. Dijital çekimlerin benim için zorluğu, çok sayıdaki RAW formatı (yaklaşık 8000 adet), işleyerek TIF formata dönüştürmekle başladı. Açıkçası fotoğrafları sınıflandırmak da bir o kadar zordu. Büyük ebatlı panolarda katmanlar oluşturulunca, dosya büyüklüğü yaklaşık 450 MB’a ulaşıyor. Sergide 104 panoda 758 fotoğraf, metinlerle birlikte yer aldı. Sergiyi izleyenler, iki büyük poster baskımızı (530×350 cm), yine büyük boyutlu sergi afişi, künye ve metin panolarını anımsayacaklardır.
Eleme tahmin edeceğiniz gibi teknik açıdan ön değerlendirme sonrasında, sınıflandırma ve sınıflandırılmış fotoğraflar arasından tekrar, tekrar elemelerin yapılması biçiminde devam etti. Bir proje sergisi olması nedeniyle fotoğrafik yeterlilik ve estetik dışında, fotoğrafın konuya katkısının da göz ardı edilmemesi gerekiyordu. Ele alınan inanç biçiminin, bölgedeki ağırlığı ile sergide yer alacak fotoğraf sayısı ve çekimlerin söz konusu demografik yapı göz önünde tutulacak biçimde yapılması gibi temel düzenlemeler, çekime katılan fotoğrafçıların o konuya yakınlığı gibi durumlara girersek fazla detaylandırmış olacağım.
Serginin sıralaması antik dönemden günümüze, kronolojik yapı baz alınarak yapıldı. Her bölümün başında ve panolarda o bölümü özetleyen metinler (albümde geniş biçimde) yer aldı. Sıralama; Antik Dönem, Peygamber Makamları, Yezidiler, Museviler, Hıristiyanlar, Müslümanlar biçiminde devam etti. Bu Toprağın İnsanları başlığında fotoğraflar, görüntülerde olduğu gibi inanç ayrımı yapılmaksızın, günlük yaşamda rastlandığı gibi sıralandı. Sergide Sınır Geçişleri, Semboller ve Kutsal Kitaplar ile Düğünler gibi bölümler de bulunuyor. Panolarda her bölümün zemininde farklı renkleri kullandık. Ayrıca izlemeyi kolaylaştırmak için salonun zemininde, bölümlere ait numaralar ve yön gösteren işaretler yer aldı.
Kontrast– AFSAD için GAP Projelerinin 1989 yılında barajların temelinin atılmasıyla başladığını biliyoruz. Kendi içerisinde toplumsal bir dönüşümü barındırması haricinde bir çok konuyu da içinde doğurarak çoğalttı. Biliyoruz ki bu bir sonuç çalışması değil. Bundan sonrası için yeni projeler nelerdir?
İ. Göğer – Sergi Aralık ayında İstanbul’da, Şubat 2015’ de İzmir’de tekrarlanacak. Serginin uluslararası açılımının ayırdındayız. Bizim ve İdarenin girişimleri devam ediyor. Albüm çalışması basım, audio-visual sunum ve sergi broşürü yapım aşamasında. İnternet sitesi neredeyse tamamlandı. Bölgeyle ilgili yeni projeler gündemde. Kimbilir belki yeni kanallar da açılabilir.
Kontrast– Bu proje gösteriyor ve işaret ediyor, bakın diyor! Ana fikir olarak izleyici, göstermek istediğinizle buluştu mu dersiniz? “Biz biliyorduk zaten, Anadolu böyle bir coğrafyadır” bilgisinde kaldı mı ?
İ. Göğer – Proje ön bilgi olarak bakın buralar böyle demekle kalmıyor. İnançlar hakkındaki bilgiler doğrultusunda daha farklı katmanları da izleyebilmek mümkün. Ayrıca metinler, bilgilerin tazelenmesi ve yenilerine ulaşılması için oldukça doyurucu. İngilizce ve Türkçe olarak iki dil kullanıldı. Farklı inançta ki izleyicilerin, diğerine bakışı ve o inanç için bilgilenmesi yararlı olacaktır. Bu durumun farklılıkların anlaşılmasına, hoşgörüye katkısı olması gerekir. Serginin yurtdışı açılımları projeye yeni boyutlar kazandıracak ve hedefe yaklaştıracaktır.
Kontrast– Bu proje ile değişmiş olduğunuzu öngörerek; sizi nasıl değiştirdi?
İ. Göğer – Beni daha önce tanıyanlar, dinler ve inanç biçimlerine olan mesafemi bilirler. Öncelikle ders çalışmam gerekti. Projenin ilk aşamasında bölgeyi bu amaçla ziyaret etmemiştim. Hem gereklilik, hem de zorunluluk olarak ziyaretlere ve fotoğraf çekimlerine ben de katıldım. Namaz kılan cemaati karşıma alarak fotoğraf çekmek, kilisede ayin sırasında, Tanrı Katına çıkmak (buralar sadece yetkililer ve erkekler için ayrıcalıklıdır) gibi özel anlar yaşadım. GAP İdaresinin gerekli izinler konusunda katkısını azımsamamak gerekir. Bazı yerlerde ise GAP İdaresi bağlantısından hiç söz edilmemesi gerekiyordu. Müslümanlara göre Aleviler ile diğer inanç mensupları daha konuksever ve cana yakın davrandılar. İbadet halindeki insanların fotoğraflarını çekerken, gösterilmesi gereken saygı ve özeni hiç unutmadık.
İnanç tarafından bakınca ben değişmedim. Hala aynı tanrıya inanan insanların inanç ve ibadet biçimlerindeki farklılığın, aslında zenginlik olduğunu, inançlar arasında ne kadar çok benzeşen yan olduğunu, inanç ve etnik kültür gibi tüm farklılıklara saygı, özen, anlayış ve hoşgörüyle yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Hala aynı tanrıya, aynı uğurda ibadet eden insanların, dine hizmet adına neden birbirlerini öldürdüklerini anlamakta güçlük çekiyorum.
Bu proje benim için en zorlandığım, en çok zamanımı alan, en çok çaba göstermemi gerektiren çalışma oldu. Öncelikle fotoğraflarını bana emanet eden fotoğrafçılardan başlayarak tüm emeği geçenlere ve katkı verenlere teşekkür ediyorum.
Kontrast– Gezi Direnişi bizlere toplumsal bir kenetlenme örneği gösterdi. Sosyal, ekonomik, kültürel veya dinsel inanışların bir kenara bırakılarak bir araya gelebilen gurupları birlikte gördük ve yaşadık. Bu bağlamda bakıldığında yöredeki atmosfer nasıl? Şu hikâyelerle büyüdük hepimiz; Ermeni’si, Rum’u, Hıristiyan’ı Müslüman’ı komşuyduk. Bu hoşgörü atmosferine dair bölgeye dair görüşleriniz nelerdir?
İ. Göğer – “Baba ve Piç” adlı kitabında Elif Şafak, Ermeni sorunun gündemde tutulmasına bir gerekçe olarak, Ermeni lobisinin yaşamını sürdürme çabası olduğunu söyler. Bu durum bizi masum yapmaz ama hangi toplum yeteri kadar masum? Yan yana yaşayan komşuların farklılıklarının, onlar için sorun yarattığı düşünülemez. İnsanı insana kıydırmanın gerekçesinin, ekonomik nedenler dahilinde siyasi projeler olduğunu biliyoruz. İnsanlık tarihi savaşlar, katliamlar, asimilasyonlar, zorunlu göçlerle dolu. İnsanlar olarak dosyamız bu denli kabarıkken, hala uygarlaştığımızdan söz ediyoruz…
Gezi Direnişi için duygularınıza katılıyorum. ama gelin bir de diğer yandan bakalım: Direniş bir yandan kenetlenmeye ve apolitik görünüm veren gençlerin haykırışına şahit olurken, diğer yandan toplumumuzun neredeyse tam ortadan nasıl da ayrıştırıldığını gizleyen perdenin aralanmasını sağlamadı mı?
Kontrast Sayı 41, Mayıs-Haziran 2014 / Güneydoğu Anadolu’da İnançlar, İnanışlar