Yüz yılı aşkın bir süredir sinema tarihinde yönetmenler ve sinematograflar, görsel anlatımın izleyiciye aktardığı duygu ve anlamı yönetebilmek için çok çeşitli görsel anlatım metotları geliştirdiler. Oluşturulan mizansen içerisinde bu duygu ve anlam yönetimi bazen müzikle, bazen sanat yönetimi ile bazen de sadece doğru kadrajın kurulması ile sağlandı.
Doğru kadraj kurmanın sinematografideki yeri tartışılmaz. Sahne içerisindeki kişilerin veya objelerin yeri, kameranın açısı anlatımı kuvvetlendirir ve belki de çok farklı anlamlar yükleyebilir. Bazı durumlarda özel kadrajlar kurmak gerekebilir. Kadraj içerisinde yeni bir kadraj kurma, diğer bir deyişle, kare içerisinde başka bir kare oluşturma özel yöntemlerden birisidir ve izleyici üzerinde oluşan bu duygu ve anlamı yönetmede etkin bir yöntem olmuştur.
Bir sahnede kare içinde kare, kadraj içerisindeki bir kişi ya da objeyi odak noktası olarak tayin etmekte kullanılabilecek bir metottur. Kurulmuş mizansen içerisinde izleyicinin algısını yönetirken hangi objenin daha önemli ve öne çıkması gerektiğini, hangisinin önemsiz ve geri planda kalması gerektiğini belirleyebilir. Bazen bir kapı, bazen bir pencere veya bir arabanın dikiz aynası bile, kare içerisinde kurulmuş ikinci bir kare görevi üstlenebilir.
Bunun en çarpıcı ve öne çıkan en iyi örneklerinden birisi, 1941 yılında Amerikalı dahi yönetmen Orson Welles’in ilk uzun metrajlı filmi olan Yurttaş Kane’in ünlü pencere sahnesidir. Sahnede çocuk Kane karakteri, dışarıda karda oynarken ve olaylardan habersizken, Kane’in ailesi ve bir bankacı, Kane hakkında onun geleceğini etkileyecek bir karar almaktadır. Konunun merkezinde Kane vardır, ancak o konuşmalardan tamamen uzak ve bahçede olmasına rağmen, Welles’in ustaca hazırlamış olduğu sinematografisi sayesinde, Kane hakkında konuşan insanlar arasında halen fiziksel olarak vardır ve pencere sayesinde, kare içinde oluşturulmuş başka bir kare ile, onun kapana kısılmış hali imgesel olarak seyirciye aktarılmıştır.
Kare içinde kare metodu sadece anlamı ve duyguyu yönlendirmek için değil, eş zamanlı olayları aynı anda izleyiciye sunma olanağı da sağlar. Ünlü yönetmen Alfred Hitchcock’un Rear Window (Arka Pencere, 1954) filminde, ayağı sakatlanmış bir fotoğrafçının can sıkıntısından karşı apartmandaki evlerin pencerelerini gözetlemesi ve bu evlerden birinde yaşayan bir apartman sakininin bir cinayet işlediğine inanması konu alınıyor. Filmde Hitchcock çokça kare içinde kare tekniğinden faydalanıyor. Ancak bu kez Welles’in çalışmasındaki gibi bir odak noktası yaratmak amacıyla değil, aynı anda farklı apartman dairelerinde cereyan eden olayları anlatmak için. Elbette, izleyiciye “gözetleme” hissini vermesi de bu tekniği bu filmde çok başarılı kılıyor.
Bir diğer başarılı örnek ise Steven Speilberg’ün Duel (1971) filminde görülebilir. Film, Amerika Birleşik Devletleri’nin uçsuz bucaksız çöllerinde, uzun bir yolculuğa çıkan bir iş adamının, yolda başına musallat olan gizemli bir kamyon tarafından terörize edilmesini konu alıyor. Yönetmen Speilberg, Dennis Weaver’in canlandırdığı ana karakterin korku dolu yüz ifadelerini ve aynı anda kendisini takip eden dehşet verici kamyonun hareketlerini, yalnızca arabanın dikiz aynasını kullanarak, dâhice izleyiciye verebilmişti.
Türk sinemasında da başarılı örnekler mevcut. Metin Erksan’ın Sevmek Zamanı (1965) adlı filminde, Meral’in portre fotoğrafına âşık olan boyacı Halil’in hikâyesi anlatılıyor. Usta yönetmen, başkarakter Halil’in, Meral ile Meral’in sureti arasındaki gelgitlerini izleyiciye görsel olarak da yansıtabilmiş ve çokça kare içinde kare metodunu kullanmıştır. Zamanının çok ötesinde bir film olan Sevmek Zamanı, son sahnesine kadar, bir çerçeve içinde Meral’in fotoğrafını sahnenin geri kalanından -hatta Meral’in kendisinden bile- ayırarak, kare içinde kare ile anlatışını sürdürüyor.
Kare içinde kare kurmak, sinemada özgün bir anlatım çeşidi olmaktan ziyade, artık klasikleşmiş bir tekniktir. Ancak doğru mizansen ile kullanıldığında görsel açıdan izleyici üzerinde bıraktığı etki büyüktür. Yönetmene, çerçeve içindeki kişinin, objenin veya alanın önemini vurgulama şansı tanır. Bazen anlatıcının dünyasına açılan bir kapı, bazen önemli bir şeyi merkezine almış bir koza ya da bazen sadece estetik bir ayraç görevi üstlenir. Sinema sanatında, görsel estetik kaygısı taşıyan filmlerde, adeta kült olmuş bir metot olarak var olmaya devam edecektir.
Kaynakça:
[1] Treske, Andreas. Frames within Frames – Windows and Doors. www.academia.edu
[2] Anne Friedberg, The Virtual Window: From Alberti to Microsoft, Cambridge: The MIT Press, 2006, p. 200
[3] www.listology.com/afterhours/story/citizen-kane-welles-1941-full-review-analysis-part-1
[4] www.tr.wikipedia.org/wiki/Sevmek_Zamanı.
Hüseyin Can ATAÇ
[email protected]
Kontrast Sayı 49, Ekim-Kasım-Aralık 2015