Roma bir günde inşa edilmedi. Beşeriyet zaman içerisinde birikimler üzerinde yükseldi. Bilim adamlarının açıklamalarına göre, taş devrinde yaşayan bir insanın sahip olduğu beyin yapısı, bizim beynimizle kapasite olarak aynıydı. Öyle ki, taş devrine ait bir çocuk günümüze gelebilseydi, anaokulundan başlayarak, pekâlâ üniversiteden mezun olabilirdi. Oysa o dönemlerde mağaraların duvarlarına yapılan eserlere baktığımızda bir Rembrandt’ı ya da bir Picasso’yu göremeyiz.
Beşeriyet gibi, sanat da benzer bir gelişim süreci geçirmiştir. Eserler birbirlerinin üzerine inşa edilmiş, lakin onları birbirlerinden farklı kılan, sanatçının sahip olduğu birikimleri, yeni özgün fikirlerle bezenmiş olarak eserlerinde ortaya koymasıyla gerçekleşmiş ve gerçekleşmektedir.
İnsanlar çevrelerinde gördükleri her türlü görüntülerden, işittikleri sözlerden, okudukları yazılardan, reklamlardan, özetle her türlü sözel ve görselden etkilenirler. Bu etkiler her insanda farklı birikimler oluşturur. İnsanlar, üretmeye veya faaliyetlerine ilk olarak var olanı kopyalamakla başlar, sonra tekrar tekrar kopyalar. Bu tekrarların sonunda, her insanın kendi yaşamı ve şeyleri algılaması doğrultusunda üretimi ya da faaliyetleri giderek diğerlerinden farklılaşmaya başlar. Aslında bu yaklaşımı Yohji Yamamoto da şu şekilde ifade etmiştir: ‘Sevdiğini kopyalamakla başla. Kopyala, kopyala, kopyala. Kopyalamanın sonunda kendini bulacaksın’. Kopyalamanın ilk başında ürettiğiniz ürünler birer taklitten ibaret olacaktır.
Kopyaladığınızdan daha kötü birer taklit. Bunda doğal olarak şaşılacak bir şey yoktur.
Aslına bakarsanız tarihe insanoğlu her şeyi doğadan kopyalayarak başlamış ve bu kopyaları zaman içerisinde geliştirmiştir.
Esinlenme
Erken Yunan mitolojisinde, Yunan sanatçılar; sanatsal ilhamın yukarıdan geldiğine ve fikirlerinin doğrudan Apollon ve Dionysos gibi Tanrılardan alındığına inanılırdı. Esinlenme, insanın doğal bir davranış halidir. İlk başlarda sanatçılar, çevresindeki doğadan esinlenirken, yıllar geçtikçe, çevrelerindeki pek çok şeyden esinlenmeye başlamışlar. Öyle ki; duydukları bir müzikten, okudukları bir şiirden, hikâyeden, inançlardan, yürüdükleri yollardan, beğendikleri ve takdir ettikleri diğer sanat eserlerinden, hatta rüzgârdan, yağmurdan, anda algıladıkları veya hissettikleri her şeyden…
Kelime anlamıyla esinlenmek;
– Bir şeyden ilham almak, içine doğmak, mülhem olmak (TDK).
– Esinlenme eylemini, daha önceden vücuda getirilmiş bir eserden istifade suretiyle, yeni bir eser meydana getirmek; fakat oluşturulan eserin, asıl eserden müstakil olması şeklinde tarif etmek mümkündür (Sengel, 2009. sf: 128).
Esinlenmenin kalitesini ve nereden doğduğunu keşfetmek için yapılan pek çok araştırma sonucunda görülmüştür ki; sanatçının başarısı, ilgilendiği konu hakkında, esinlenme öncesi araştırmalarının derinliğine ve nitelikli adedine bağlıdır. Kısacası ilham perisi, oturup beklemekle değil, peşine düştüğümüzde gelir. Çevremizde ilham alabileceğimiz o denli çok şey var ki. Bazı sanatçılar ilhamını diğer sanatçılardan alırken, bazıları ilhamını doğrudan deneyimlerinden alır.
Farklı şeyler, her insanda farklı esinlere neden olur. Bu nedenle, diğer sanatçıların ilham kaynaklarına bakmak yerine, bize gerçekten ilham veren şeylere yönelmemiz uygun olacaktır.
Esinlenmenin şekil alması, asıl eserden farklı olma…
Yaratıcılık genlere mi bağlıdır, yoksa eğitimle ileri seviyelerde yaratıcılık yetkinliğine sahip olmak mümkün müdür?
Bu yazının amacını aşması nedeniyle bu çok önemli temel tartışma konusuna, girmeyeceğim. Lakin James Webb Young tarafından kaleme alınan ‘Yeni Bir Fikir Oluşturmak İçin, Teknikler! (A Technique for Producing Ideas) adlı kitabından bazı kesitleri vermekle yetineceğim. Kitapta temel olarak aşağıdaki metottan bahsedilmektedir.
1-Hedefinizi çizin; Üzerinde çalışmak istediğiniz konuyu belirleyin. Örneğin; İstanbul Kahvehaneleri. Sınırların belirlenmesi çok kritik bir aşamadır, bu metottan fayda sağlanması temelde, sınırların doğru çizilmesiyle mümkündür. Sınırlar olması gerektiğinden geniş ya da fazlasıyla dar olabilir.
2-Kaynakların Belirlenmesi; Sınırlar çizildikten sonra, bu sınırlarla ilgili olarak her türlü kaynaktan faydalanılmalıdır. Okuyun, insanlarla konuşun, dinleyin, bakın, gezin…
Her şeyden önce konfor alanınızın dışına çıkın. Sınırlarını belirlediğiniz konu üzerinde farklı bakış açılarını harekete geçirmek üzere, farklı şekillerde konuyu ele alın.
Belirlediğiniz konuyla ilgili kitaplar, blog’lar okuyun, sergileri gezin, sınırlarınız içerisindeyse, hedef kitlenizi gözlemleyin, hatta içerisinde yer alın, ilgili müziklerini dinleyin, şiirlerini okuyun, geleneksel sanatları inceleyin, notlar alın.
3-Öğrendiklerinin tam olarak sindirilmesi;
– Toplanan malzemeleri organize edin
– Materyaller üzerinde detaylı şekilde çalışın – Onları hikâyeyi anlatan bir şekle getirin
– Bütün bunları bir araya getirin
– Düşünme haritası oluşturun 4-Araştırmayı Bırak;
Artık, topladığınız materyaller birikmiş, bunlar sindirilmiş ve düşüncelerinizin oturma ve yoğrulma dönemine geçilmiştir. Bu aşamada çalışmayı bırakmanız tavsiye edilmektedir. Bu dönemde işlerin nadasa bırakılıp, bilinç altının çalışması sağlanmalıdır. Fikirlerin bilinç altından ne zaman geleceği belli olmadığı için, yanınızda daima bir defter bulundurulması tavsiye edilmektedir.
Bütün bunlardan sonra oluşan fikrin yetersiz kalması, genelde sınırların amaca uygun çizilmemesinden kaynaklandığı şeklinde değerlendirilmektedir. Öyle ki; çok dar ya da çok geniş. Bu aşamada, sınırlar kısmına dönmekte fayda vardır.
Bu metot size yeni fikirler verecektir. Önemli olan, bu fikirleri hayata nasıl geçireceğinizdir.
Yaratıcılığın Temel Elementleri
“İyi fikirler nereden çıkagelir?” isimli TED konferansları çerçevesinde yaptığı konuşmada, popüler bilim araştırmacısı Steven Johnson (2010) konu ile ilgili görüşlerini şöyle dile getirir:
“İlham verici anları tarif etmek için kullandığımız zengin bir kelime dağarcığımız var. Beynimizde bir an şimşek çakması, ilham gelirken donup kalmak gibi deyişlerimiz var; ‘Evraka!’ anlarımız, hatta beynimizde yanan ampuller… tüm bu kavramlar, her ne kadar gösterişli söylemler olsalar da tek bir basit önyargıyı paylaşıyorlar, bu da bir fikrin, genellikle muhteşem ve aydınlatıcı bir anda ortaya çıkan bir kavram olduğudur… Özellikle başlangıçta yeni bir fikir aslında temele inerseniz bir şebekedir. Yani, beynimiz içinde şunlar oluyor: Bir fikir, yeni bir fikir, beynimizin içinde birbirileriyle senkronize ateşlenen yeni bir sinir ağıdır. Daha önce ortaya çıkmamış yeni bir dizilimdir.”
Kirby Ferguson tarafından kaleme alınan ve ‘Her şey tekrar karıştırmakla oluşur’ adlı, yaratıcılığın birleşimci olduğuna dair derin inancı benimseyen, örnekleme ve iş birliğine dayalı, yaratımın tarihi ve kültürel önemi üzerine dört bölümlük iddialı bir belgesel yayınlanmıştır.
Yaratım, var olan eserleri ya da çalışmaları, sahip olunan birikimle birleştirerek yeni bir eser ortaya koymaktır.
Isaac Newton’un şu sözü de bu teoriyi destekler niteliktedir. ‘Eğer daha ileriyi görebiliyorsam, 129 bunun sebebi geçmişte var olan devlerin (üstatların) omuzlarında durmamdandır.’’
Yukarıda esinlenmenin maddelerini saydığımız ve farkında olduğumuz üzere, insan okuduğu, gördüğü, gezdiği, tattığı, dokunduğu her şeyin bir birleşimi olarak, bilinç altında bu deneyimler pişirilerek, bilincimize sunulurlar. Bu sebeple, bilincimiz bu yeni esinlenmelerin, tam olarak nereden nasıl geldiğinin farkına varamaz.
En dramatik en özgün sonuçlar, fikirler birleştirildiğinde olabilir. Fikirleri bir araya getirerek, tarihin en büyük atılımlarından bazılarını ortaya çıkaran yaratıcı sıçrayışlar yapılabilmiştir.
Bir fikir, yeni bir fikir, beynimizin içinde birbirileriyle senkronize ateşlenen yeni bir sinir ağıdır. Daha önce ortaya çıkmamış yeni bir dizilimdir.
Nereye Kadar Kopyalama
Kopyalamanın son derece hoş karşılanıp desteklendiği dönem şüphesiz öğrenme dönemleridir. Öğrenme esnasında, geçmişteki ustaların eserleri öğrenci tarafından taklit edilir ve eğitim uzun bir süre bu yönde ilerler.
– Bir müzik öğrencisi, eserleri çalarken, başka müzisyenlerin kullandığı yorumları taklit edecektir.
– Bir resim öğrencisi, bir usta ressam tarafından yapılmış bir eserin taklidini yaparken, fırça darbelerini ve tarzını deneyimleyecek veya bir manzaraya bakarak, doğanın fırçasını taklit etmeye çalışacaktır.
Bu durum öğrenciye, bir eserin ortaya çıkarılırken, nasıl mekanik bir süreçten geçtiğini algılamasını sağlayarak, gelecekte kendi eserlerini ortaya koyarken, içselleştirdiği bu bilgiyi ileride nasıl birleştireceği ve kendi eserlerini ortaya çıkarırken nerelerden faydalanması gerektiği konusunda birikim sağlayacaktır.
Hepimizin kabul edeceği gibi, öğrenirken kopyalama hoş görülmekle birlikte, iş ticari hayata geldiğinde, kopyalamanın kabul görmediği, fikri hakların yasalarla korunduğu bölgeye geçilmektedir. Esinlenme ve kopyalamanın o ince çizgisinde ne tarafta kalınacağı da kişinin ahlaki yaklaşımına kalmıştır.
Pek çok iyi sanatçı, beğendikleri eserleri, kendi birikimleri ve düşünceleriyle tekrar yorumlayarak tekrar hayata getirirler. Amaç kopyalamak değil, edindiği fikri, kendi içselleştirdiği bilgi birikimi ile farklı bir şekilde, yine kendisine ait bir eseri ortaya çıkarmaktır.
Başka eserlerde gördüğünüz fikirleri, anlayabilmek için, onların nasıl bir araya getirildiklerini ve neden belli bir şekilde sunulduklarını anlamanız gerekir. Öncelikle bu fikirleri içselleştirmeniz gerekir; böylece kendi fikirlerinizle yeni bir formda başka sanatçılarının fikirlerini karıştırır ve bu sayede yeni biricik fikirlere sahip olabilirsiniz.
İşte iyi bir sanatçıyı, diğerinden farklı kılan da çizginin daima doğru tarafında kalıp başarabilmesi ve kendine ait tarzda eserler ortaya koyabilmesidir.
Vincent Van Gogh sıklıkla kendisini bir zincirdeki bir bağlantı olarak nitelendirirmiş. Çalışmalarını, kendisinden önce gelenlerin eseri üzerine inşa ederek ve kendisinden sonra geleceklerin üzerine bir şeyler inşa edebilecekleri eserler ortaya koymak isteğini ifade edermiş.
Geçmiş ustalardan aldıklarını içselleştirme, kendi başına yeni bir şey haline getirme ve bu süreci devam ettirmeleri için gelecekteki başka sanatçılara bırakma..
“Olgunlaşmamış şairler taklit eder; olgunlaşmış şairler çalar; kötü şairler aldıklarını tahrif eder, iyi şairler aldıklarını daha iyi, en azından daha farklı bir şeye dönüştürürler…” (T. S. Eliot, The Sacred Wood)
Telif Hakkı
Telif hakkı yasası karmaşıktır, ancak birkaç temel fikir edinmek yardımcı olabilir.
Telif hakkı yasası tarihine baktığımızda, yasanın zamanla değiştiğini ve genişlediğini görürüz. Ancak yine de aynı temel hedefe sahip: sanatçının haklarını korumak. Telif hakkı yasası, bir sanatçının eserinin kopyalanmasını yasaklayarak bunu gerçekleştirir. Telif hakkı ihlali, eser sahibinin izni olmadığı halde eserin kullanılması durumunda ortaya çıkar (Eser sahibi belirli fotoğraflar, müzik eserleri, yazılımlar vb..).
Bununla birlikte, adil kullanım (fair use) için büyük bir istisna vardır.
Adil Kullanım-Yeniden Yorumlamaya Açılan Hukuk Anahtarı
Adil kullanım, okulların ve benzer kuruluşların, telif hakkıyla korunan materyali eğitim amaçlı kullanmalarına izin veren telif hakkı yasasının önemli bir parçasıdır. Öğrencilerin internetten kopyalar oluşturarak yeni eserler oluştururken telif hakkı yasalarını ihlal ettiklerinden endişeleniyorsanız, çok fazla endişelenmeyin, çünkü adil kullanım başlığı altında korunmaktadırlar. 🙂
Adil kullanım ayrıca, eserlerin ve imajların yeniden yorumlanması amacıyla, sanatçıların yeni anlam yaratmada anahtar bir yol olduğunu kabul etmekte ve buna izin vermektedir. Ödünç alma ve geliştirmenin sanat tarihinde uzun bir geçmişi vardır, öyle ki Dada ve Pop Art gibi akımlar; sanatın ve popüler kültürün anlamına yönelik bildiklerimize önemli eleştiriler getirmektedir.
Dijital dünyanın hayata geçmesiyle, eserlerin görüntülerine kolay erişme olanağına sahip olduğumuz için, adil kullanım bugün daha da yaygın olarak kullanılmaktadır. Üniversite Sanatları Derneği, 2014 yılında sanatçılar için aşağıdaki tavsiyeleri içeren adil kullanım kılavuzlarını yayımlamıştır:
Yukarıda yaratıcılığın Temel Elementleri başlığında belirtildiği gibi;
– Başkalarının eserlerini kullanmak, mutlaka var olan kültürü temel alan yeni kültür inşasının bir parçasıdır.
– Telif hakları korunan eserlerin, tekrar yorumlanması Adil Kullanım ile korunmaktadır. Ortaya çıkan yeni eser, ‘’yeni bir anlam yarattığında’’ eseri yeniden yorumlayan sanatçı, adil kullanım ile korunmaktadır.
– Eserleri tekrar yorumlayan sanatçılar, neden başkalarına ait eserleri yeniden yorumladıklarını açıklayabilmeli ve yeterince geçerli sebebi bulunmadığı sürece, tekrar yorumladığı eserin sahibine atıfta bulunmalıdır.
İntihal (Plagiarism) ve Yaratıcılığa Olan Olumsuz Etkileri
Başkalarının yazılarından bölümler, dizeler alıp kendininmiş gibi göstermek veya başkalarının konularını benimseyip değişik bir biçimde anlatma, intihal (TDK, 2007).
“Alıntı ifadeler ve fikirler için kaynak göstermemek. Ödünç alınan ifadeleri tırnak içinde yazmamak, kaynak göstermemek.” (Wikipedia)
‘‘Başkalarının fikir, yazı ve çalışmalarını çalarak, aldığı kişilere gerekli atıfı yapmadan, kendisinin gibi göstermek.’’
Beşeriyetin gelişimi şüphesiz, yeni fikirlerden, yeni tasarımlardan, yeni sanat eserlerinin üretiminden ve birbirlerinin üzerine inşa edilmiş özgün yaklaşımlardan geçmektedir. Bir toplumda okulda başlayan kopya çekme yöntemleri, ilerleyen yaşlarda intihale dönerek çalıştığı alan ne olursa olsun ister akademik ister grafik tasarım ister sanat bir benzerini tekrar edecektir.
Gelişmiş ve yüksek eğitim standartlarıyla gelişmeye çalışan medeniyetlerin intihal ve fikri eserlerin korunmasına karşı verdiği mücadele, dünyada yeni fikirlerin, yeni buluşların ve yenilikçi sanat eserlerinin ortaya çıkmasını sağlamaktadır.
Daha okul sıralarında başlayan ve öğrencilerin sınavlarda birbirlerinden kopya çekerek, sınav notlarını yükseltme çabaları; ilerleyen yıllarda yazılı ve görsel alanda ortaya koydukları eserlerde intihal alışkanlığını da beraberinde getirmektedir. Kırılmış yazılımları kullanan, başkalarının doktora tezleriyle doktorasını tamamlayan, başka fotoğrafları kendi fikriymiş gibi kullanmayı alışkanlık haline getirmiş, emeğe saygıyı hiçe sayan, başkalarının fikirlerini ve eserlerini çalmayı adet haline getirmiş olan bir toplum, hiçbir zaman sanatta veya bilimde ileriye gidemeyecek, yenilikçi olamayacak, insanlığa katkı veremeyecek ve kendi kuyruğunu takip etmeye mahkum olarak yaşayacaktır.
“Bir ülkenin gelişimi basmakalıp yinelemelerin yaşama geçirildiği eğitim tarzıyla değil, ütopyaların arkasında durmak, hayal gücünü zorlamak, orijinaliteyi yakalamakla olur” (Çellek, 2004).
Özgünlüğü yakalamak, başka eserlere benzemeyen eserler ortaya koymak; dürüst, tutarlı, yüksek disiplinde, özgür düşüncenin hayata geçirilmesiyle oluşur. Bunun dışına çıkarak, ‘esinlendim’ adı altında ortaya konan çalışmalar, iyi uzman bir göz tarafından ‘çalıntı-kopya-intihal’ olarak teşhis edilecektir.
Bir sanatçıyı özel yapan şeylerin başında, kendine has, biricik eserler ortaya koyması gelir. Öyle ki, bu eser ister bir kitap ister bir resim ya da fotoğraf olsun, temelde eser sahibinin özgün düşüncesini ve stilini yansıtmalıdır. Sanatçı diğer
eserleri sadece esinlenmek için kullanır, ancak esinlenme sonucunda ortaya çıkardığı eserin; yeni ve esinlendiği eserden farklı olarak biricik olma özelliği bulunmalıdır.
“Tabii ki, her birey kendisinden önce yaratılan eserlerden yararlanmak hakkına sahiptir. Ancak bu yararlanma makul ölçüler içinde olmalı, başkasının eserini kendisine mal etmek anlamına gelen ‘intihal’ düzeyinde olmamalıdır” (İçel, 2006, sf: 102).
“Bu anlamda hukuki terimin ortaya koyduğu salt anlamda da orijinalliği yakalama zorunluluğunu görmekteyiz. Bir eseri eser yapan nitelikler, onu meydana getiren kişinin kendisiyle arasında oluşturduğu bağ ile güçlenir. Aksi halde bir çalıntı fikir ile oluşturulmuş eserler eser sıfatı ile anılmazlar. Eser tanımı içinde yer almayan bu işler ise gereksiz bir bilgi kalabalığı yaratacak ve neticede kültürel değerlere bir katkıda bulunmamış olacaktır. Sanat ve tasarımın özgür bir ortamda üretilen özgün yapıtlar olması gerektiği savunulmuştur.” (Elmas, sf: 288).
Bir sanatçının asıl hedefi, esinlenmeyi hangi ölçüde kullanacağını bilmesidir. Eğer esinlendiği noktalar başka sanatçılarının eserleri üzerinden hareketle, ortaya koyduğu yeni, biricik eserlerse gerçekten, sanatın ilerlemesi yönünde atılmış adımlar olacaktır.
Yok eğer ortaya çıkan eser, var olanın kopyası ya da esinleniyor gibi yapıp bir benzerini ortaya koymayı geçemiyorsa ve orijinal eserden bahsetmiyorsa, ortaya çıkan durum sadece intihal ve sanat adına bir hayal kırıklığı olacaktır.
Ancak kendi yaratıcılığını kullanmak yerine; kendine ait olmayan fikir ve tasarım çözümlerini kendininmiş gibi sunmak, intihal ile sonuçlanmakta ve neticede bir farklılık yaratılamadığından kısır bir döngü oluşturacaktır.
Kişiyi yaratım haline doğru iten duygu durumu onu başkalarından ayıran, özgünleştiren bir ruh halidir. Yaratıcı bireyin hayal gücü; zihin yapısı ve kavramları algılayışı bakımından kişiye özgüdür. Yaratıcılık ateşini daima kalıcı kılmanın yolunun; ilham perisini oturup beklemektense, kişinin çalışkanlığına, meraklılığına, birikimlerini artırma adına yoğun okumasına, araştırmasına ve çok iyi bir gözlemci olmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır.
Kaynakça
– İlhamı Beklerken ya da Bilmeden Çalmak!, Nafia Akdeniz/ 11 Şubat 2016
– Plagiarism and Its Effect on Creative Work, Shelley H Carson Ph.D.
– A Case of Art Plagiarism, http://hoaxes.org/, Jan 29, 2013
– Everything is a Remix, Maria Popova, www. brainpickings.org
– Elements of Creativity, http://createmorebetterdifferent. wikia.com/wiki/Elements_of_Creativity
– Sengel, F.C. (2009). Fikir ve Sanat Eserleri Hukukunda İntihal ve Esinlenme. İstanbul: Seçkin Yayınları
– http://www.plagiarism.org/
– Andreasen, N. C. (2009). Yaratıcı Beyin: Dehanın Nörobilimi. (3.Baskı) Ankara: Arkadaş Yayınevi