Dosya konumuz için konuklarımızı ararken farkettik ki, ne kadar az kadın foto muhabirimiz varmış. Geçmişte de, bugün de, isimlerini parmakla sayabileceğimiz kadar az sayıdalar. Onlardan birinin kapısını çaldık: Gülümser İşçelebi. Fotoğrafa 1984 yılında AFSAD’da başlamış. 1987 ile 1999 yılları arasında, yaklaşık oniki yıl, az sayıdaki kadın foto muhabirimizden biri olarak basın fotoğrafçılığı tarihimize ismini yazdırmış. Bu süreçte, başta Şinasi Barutçu Kupası olmak üzere birçok ödül almış. Basın fotoğrafçılığının yanısıra, Bodrum Cup’ı yirmi yıldır takip eden İşçelebi’nin, Bale fotoğraflarının yer aldığı “Uçarcasına” isimli bir de albümü var. Gülümser Hanım bugün Adana’da yaşıyor. Fotoğraf tutkusu hiç eksilmemiş, hala kişisel olarak fotoğraf çalışmalarını sürdürüyor.
Foto muhabirliği mesleğine ne zaman başladınız? Bu mesleği tercih etme sebeplerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Foto muhabirliğine 1987 yılında Hürriyet grubundan TEMPO dergisinde başladım… Basında çalışma fikri benim için çok cazipti… Çok sevdiğim fotoğrafla içiçe olacaktım… Üstelik basın fotoğrafı… Sıcak yaşanan anları fotoğraflayacaktım ve bu fotoğrafların belgesel değeri de olacaktı…
Hangi gazete ve dergilerde çalıştınız? Yaptığınız çalışmaları kısaca anlatabilir misiniz?
Hürriyet Dergi grubunda dokuz yıl, Radikal Gazetesinde üç yıl çalıştım. Yıllar içerisinde yaptığım çalışmalarla çok değişik tarzda fotoğraflara imza attım… Bunların bir bölümü güncel haber değeri taşırken, diğer taraftan bale fotoğraflarından bir kitap oluşturdum… Bodrum Yat yarışlarını yirmi yıldır sürekli izliyorum… Ayrıca, topluma mal olmuş insanların cenaze törenlerini fotoğrafladım… 90’lı yılların ikinci yarısında gündemi uzun süre işgal eden CUMA olayları ve Cumartesi annelerinin fotoğrafları, o günleri anlatacak belgesel değerlere sahip… TEMPO dergisinde imza attığım fotoröportaj günlerini mutlulukla anıyorum.
Kaç yıl foto muhabirliği yaptınız? Ne zaman bıraktınız? Neden?
12 yıl foto muhabirliği yaptım. 1999 yılında oğlumun doğumu ile birlikte bırakmak zorunda kaldım.
Basın fotoğrafçılığı alanında erkeklerin ismini daha çok görüyoruz; bu bir erkek mesleği mi sizce? Türkiye’de bir kadın olarak foto muhabirliği yapmak nasıldı? Karşılaştığınız zorluklardan bahseder misiniz?
Fotoğrafa gönül vermeyen hiç kimse, bu görevi gereğince yerine getiremez. Ağır şartlar nedeniyle, işverenler daha çok erkekleri tercih ediyorlar… Ben çalıştığım yıllarda kadın olmanın zorluğunu görmedim, aksine avantajlarını yaşadım… Erkeklerin giremedikleri yerlere kolaylıkla girebiliyordum… Fotoröportajlarımda yapacağım çekimle ilgili daha kolay iletişim kurabiliyordum. O yıllarda fotoğrafladığım pek çok kişi için, karşılarında kadın foto muhabiri görmek şaşırtıcı idi… Yöneticilerimin beni zor ve tehlikeli olaylardan sakındıklarını fark ettiğimde, bir kadın foto muhabiri olarak pek çok şeyi yapabileceğimi kanıtlamaya çalıştım. Foto muhabirliğinde kadın sayısı o zaman çok azdı… Bugün eskisinden ne kadar farklı derseniz, çok farklı olmadığı düşüncesindeyim…
Bir kadının fotomuhabirliği yapmasının zor yanları da vardı. Çalıştığım dönemde fotoğraf çekmek için donanıma sahip olmak zordu, ama onları taşımak daha da zordu… Bugün fotoğraf çekmek ve bunları paylaşmak hem daha kolay, hem de ucuz… Dijital teknoloji hem fotoğraf çekmeyi, hem de paylaşmayı farklılaştırdı… Bugünü anlamak için değişimi iyi kavramak gerekiyor.
Size bu mesleği sevdiren nedenlerden bahsedebilir misiniz?
Zamandan bazı anları kendi yaşantıma katmak ve bu görüntüleri basılı olarak paylaşmak benim için çok keyifli idi… Foto muhabirliğinde her seferinde en iyi görüntüyü almak için kendimle yarıştım… Bu çok farklı bir duygu… Özellikle basında, kısıtlı zamanda en iyi fotoğrafı çekmek durumundasınız… Günde beş farklı işe gittiğimi hatırlarım… Örneğin, bir çalışma günümde; sabah bir sanatçının fotoğrafını çekmek için Nişantaşı’nda, öğle vakti CUMA olaylarını belgelemek için BEYAZIT Camisinin avlusunda, akşam lüks bir otelde kokteylde bulunduğum, arkasından gece bir konserde fotoğraf çektiğim olmuştur…
Çok yorulsam da, bu hareketlilik içinde çalışmak bana her zaman cazip geldi. Ayrıca, fotoğrafın peşinden dağlarından, denizlerine kadar bütün Türkiye’yi dolaştığım gibi, zaman zaman dünyanın değişik yerlerinde fotoğraf çekme şansım da oldu…
Sizin foto muhabiri olduğunuz dönemdeki basın ile bugünün basını arasında çok fark var sanırım. Sizin gibi hem kadın hem de foto muhabirliği yapmış bir isim bulmakta oldukça zorlandık, örneğin. İki dönemi karşılaştırabilir misiniz? Bugün sizce neden kadın foto muhabiri sayısı az?
Şimdi, foto muhabirliğinden oniki yıldır uzağım… Dışarıdan bakarak bir şeyler söyleyebilirim; ama, bugün hala fotoğrafın basın için çok özel bir iş olduğu düşüncesindeyim… Basının kendi problemleri ve değişimi de çok önemli… Fotoğrafın kullanımı, sayfada kapladığı alan. Son on yılda,görüntü kullanımı gerek fotoğraf gerekse video paylaşımı şeklinde, her geçen yıl inanılmaz biçimde arttı. Günde iki milyar video seyredilen, YOUTUBE benzeri mecraların varoluşları son on yıl içerisinde gerçekleşti… Görüntünün tarihi incelendiğinde son yıllardaki değişim aslında baş döndürücü… Ortalama bir cep telefonuyla, artık çok kaliteli fotoğraf makineleri her yere taşınabilir bir formata girdi… Çok basit bir hesapla, fotoğraf üretimi son on yılda değil binler, milyonlarca kere arttı… Bu bağlamda, fotoğraf üretimi kitleselleşti… Artık fotoğraf çeken kadın ya da erkek yadırganmıyor. Fotoğraf günlük yaşantımızın bir parçası oldu… Aynı zamanda da, fotoğraf çekenlerin onları yayınlamak için bir yayın kuruluşuna ihtiyacı kalmadı… Paylaşım sitelerinde pek çok insana aynı anda ulaşmak mümkün duruma geldi… Fotoğraf çeken o kadar insan içerisinde pek çok kadına rastlamak olası; ancak, belki de eskiden olduğu gibi çok özel değil bu durum…
Sizce iyi bir basın fotoğrafının kriterleri nelerdir? Özellikle toplumsal olayları izlerken, kritik anları fotoğraflarken ne gibi ilkeleri gözetirdiniz?
Basın kuruluşlarında çalışan ve çok güzel fotoğraflar üreten genç nesil içinde pek çok kadın olmasına karşın, yazılı basının kendi iç sorunlarından dolayı bunları göremiyoruz… Bunların en önemlisi imza. Bir diğeri ise, basın kuruluşlarının bünyesinde uzun süreli çalışan barındırmaması… Çalışanların sürekli sirkülasyonu sözkonusu. Bundan foto muhabirleri de etkileniyor… Basında bilinen imzaların dışında çalışma koşulları çok, ama çok zordu… Bugün de durum çok farklı değil.
Çekimlerimde en çok dikkat ettiğim yaşanan olayları eksiksiz, tüm gerçekliğiyle anlatmak olmuştur… Bazen çok acı duyduğum çekimleri de yapmak durumunda kalmışımdır… Fotoğraf çekerken nasıl korkusuz olduğuma hala inanamıyorum… Bazı zor çekimleri yaptıktan sonra günlerce etkisinden kurtulamadığımı hatırlarım. Ama çekim anında bu korku ve duyguları hiç yaşamadım. Çekim yaptığım karede kaybolduğum anlar çok olmuştur… Fotoğraf çekilmesi gereken bir durum ortaya çıktığında hala aynı heyecanı duyarım… Bu farklı bir tutku benim için. Bir basın fotoğrafı, olayı en iyi şekilde anlatmalıdır… Yazısız da olay hakkında bir fikir vermelidir. Basın fotoğrafı her zaman çok masum olmayabilir. Haberi bütünlemek esastır. Kurgu fotoğraflar veya can alıcı bir kareye atılan güzel bir manşet, olmayan bir şeyi size gerçek gibi aktarabilir. Bu konu yine fotoğrafın kullanımı ile ilgilidir… Fotoğrafçı fotoğrafının nasıl kullanılacağı konusunda söz sahibi olmalıdır… Bu dün mümkün değildi; bugün de mümkün olmadığını görüyorum… Ancak, bugün aynı konuda yüzlerce fotoğraf web ortamında kendine yer bulabilmektedir… Yeni gelişen dijital dünya pek çok doğruyu ve gücü geçersiz duruma düşürmüştür… Bugün baskı ve sansür kolay uygulanamamaktadır… Ama bu gerçek, manipülasyon gücünü de artırmaktadır…
Basın fotoğrafçısı olmak isteyen biri bu işi nasıl öğrenebilir, eğitim almak yeterli midir, bu meslekte yetenek ve deneyimin yeri nedir?
“Eğitim şart”. Ünlü bir komedyenin repliğiyle başlamak istedim… Ama yeterli değil… Ne yaparsanız yapın, eğitimin yanında o işi ne kadar istediğiniz çok önemli; bunun yanısıra fotoğraf gözünüzün olması gerekir… Nereden fotoğraf çıkacağını hissedebilmelisiniz… Sabır ve refleks de olmazsa olmazlardandır… En önemli şart, istemek ve teknik donanıma sahip olmaktır.
Sizi en çok etkileyen fotoğraflarınızdan birinin çekim sürecini bizimle paylaşır mısınız?
Beni en çok etkileyen çalışmalarımdan birisi (1997 yılında) TUZLA’da petrol tankeri yanarken fotoğraf çekmek oldu… Çok acı bir olaydı… Gemide bulunan yakıt depoları birer birer patlarken, insan çığlıkları arasında duygularını bir tarafa bırakarak çekim yapmak gerçekten zordu… Yanan insanlara yardım edememek, çaresizce izlemek… Üstelik de belgelemek zorunda olmak bugün bile beni üzüyor.
Kontrast Sayı 23, Mayıs-Haziran 2011