Dijital sanat, teknolojinin ilerlemesiyle birlikte görsel ve işitsel sanatta gittikçe adını duyuran, ama bir o kadar da kavram karmaşasına yol açan bir sanat kolu olarak 1980’li yıllardan itibaren literatürde yerini almaya başladı. Aslına bakarsak, dijital sanat kısaca; bilim ve teknoloji ile iç içe geçmiş bir sanatsal anlatım biçimidir. 1980’li Yıllardan günümüze geldiğimizde dijital sanat tanımının gittikçe genişlediğini görüyoruz. Aynı zamanda da kategorize etmenin gittikçe zorlaştığını.
Dijital sanat, kavram olarak çok geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Bilgisayar teknolojilerinin kullanıldığı ilk grafik çalışmalardan, geleneksel sanat formlarının (fotoğraf, heykel resim vb) sınırlarının genişletilmesi, yeniden üretilmesi, kopyalanması, çoğaltılması ve arşivlenmesi için kullanılmasına yönelik bütün çalışmalar dijital sanat başlığı altında tanımlanmaktadır (Çuhaci:2009). Bu bağlamda, dijital sanat içerisinde bilgisayar ifadeyi sadece somut bir şekilde anlatmakta kullanılan bir ressam için tuval, fırça, veya boya gibi bir yardımcı araç değil, aynı zamanda üretim sürecine ortak olan bir yaratıcı konumuna ulaşmıştır (Sağlamtimur-2010).
Geleneksel sanatın doğuşu gelişimi ve olgunlaşması çok uzun bir süreç içinde gerçekleştiği için dijital sanatın, sanat olup olmadığı tartışıladursun, dijital sanat festivalleri yarışmaları, galerileri, müzeleri, dergileri büyük ilgi görmekte ve gün geçtikçe de dikkat çekici boyuta ulaşmaktadır. Artık sanatın çıkış noktasının sadece doğa değil, teknolojik gelişmeler olduğu gittikçe kabul görmeye başlamıştır. Bilgisayar ve teknolojinin devreye girmesi ile beraber gerçeğini anlamı, içeriği değişmiş ve yerini sanallık almıştır.
Dijital sanatın tarihine bir göz atacak olursak, ilk kez Alman Stuttgart Teknik Yüksek Okulu, New York’ta Howard Wise Gallery’de bilgisayar sanatı sergileri açmaya başlamıştır. 1968’de ise Londra Çağdaş Sanatlar Enstitüsü ICA’da ilk bilgisayar sanatı sergisi açılmış, arkası güçlenerek gelmiştir (Çizgen, 2007). 80’li yılların başlarında ressamlık kariyerini bırakan soyut ressam Harold Cohen, AARON isimli (Artificial Intelligence/Yapay Zeka) bir program üretmiştir. Burada amacı; kullandığı sanatsal kompozisyonun kurallarını bilgisayara öğretmekti (King, 2002). 1986’da bunun yerini “paint” programları almış, 1987’de ise “photoshop” programı Thomas Knoll tarafından geliştirilmeye başlanmıştır.
Dijital sanatın, henüz çok yeni bir sanat dalı olmasından dolayı kavram karmaşası yaşanıyor demiştik. Bu karmaşada en büyük payı fotoğraf sanatı almaktadır. Fotoğraf sanatının tamamen teknolojiye bağımlı olması, fotoğrafların manipüle edilmesi, elde edilen çalışmaların tamamen fotoğrafın dışına çıkması, bu karmaşaya neden olmaktadır.
Ancak dijital sanat, ürünü oluşturma ve kendi başına bir uygulama alanıdır. Bu alanda fotoğraf kullanılabildiği gibi, fotoğraf kullanılmadan da dijital sanat eseri üretilebilir. Dijital teknolojinin yayılmaya başladığı 1980’li yıllarda ilk kez karşımıza çıkan dijital fotoğrafçılık 1990’Iarda iyice yaygınlaşmaya başlar ve analog çekimlerin yerini alır. Dijital görüntülemenin temelinde de, geleneksel tekniklerden dijital teknolojiye, sanatçılar çalışmalarını üretirken fotoğraftan oldukça yoğun bir şekilde faydalanmış, gerçek hayatta aslı olmayan fotoğraflar üretmişlerdir. Fotoğraf sanatında, dijital destekli manipülasyon, ham fotoğrafı, çeşitli uygulama programları ile olduğundan farklı biçime dönüştürmektir. Birden fazla fotoğrafı birleştirme yoluyla yapılabildiği gibi, sadece fotoğraf üzerinde yapılan deformasyon gibi efektler ile de uygulanabilen bir yöntemdir. Manipüle edilecek fotoğraflarda dikkat edilmesi gereken konu, birbiri ile ışık, perspektif, çözünürlük gibi yönlerin uyumudur. Manipülasyon uygulamalarının, yeni dijital teknolojilerle kolaylaşması nedeni ile “postfotoğrafçılık”tan söz edilmeye başlanmıştır. “Postfotoğrafçılık”ta hayal gücü ve gerçek birbirine karışmaktadır. Kimin çekim yaptığı değil, olayın ne şekilde kurgulandığı önem kazanır. (Sağlamtimur-2010)
Günümüzde, dijital sanatı fotoğrafları ile birleştiren bir çok önemli sanatçı, fotoğrafın geleceğini belirleyen örnekler sunmaktadır. Nancy Burson, Lillian Schwartz, Robert Rauschenberg, Andreas Muller Pohle, James Porto ve Raymon Meier bu isimlerden bazılarıdır. “Bugün dijital fotoğrafın resim ile evliliğine tanık oluyoruz” diyor Ali Alışır. Devam ediyor, “ışık ile çizmenin, boya ile birleşiminden ortaya çıkan yeni bir oluşum bu: Işık ile resim yapmak. Belki de her şey yapıldı denilen bir dönemde, sanatın tıkanmış olan bu solunum sistemi ve can damarlarını tekrar açıp, sanat çevresini ve geniş halk kitlelerini içine alacağı bir döneme giriyoruz.” (Alışır, 2009). Uluslararası dijital sanat festivalleri, müzeler, galeriler ve yayınlara bakacak olursak, bu saptamanın yerinde olduğunu görüyoruz. Digital Art Museum, MOMA, Tate gibi dünyaca ünlü galeri ve müzeler kapılarını dijital sanatçılara açmıştır.
Kaynakça: Sağlamtimur, Zühal Özel (2010)
http://www_anadolu_edu_tr/arastirma/hakemli_dergiler/sosyal_bilimler/pdt/2010-3/2010_03_14.pdf
Eser Nisan YAĞMUR
Kontrast Sayı 27, Ocak-Şubat 2012