Elçin POLAT | Zamansız Fotoğraflar – Dali Atomicus (18. Sayı)

Günümüz fotoğrafçılığından söz ederken, kaçınılmaz olarak değinilen konuların belki de en üst sırasında, fotoğraf düzenleme programları yer alıyor. Kimi için olmazsa olmaz olarak görülen bu programlar, bir başkası için fotoğrafın ruhuna zarar veren bir uygulama olarak görülebiliyor. Her yeni uygulama gibi, bu programların da, belli gereksinimleri karşılama fikriyle yola çıktığını söylemek mümkün. Bir şeyin gereksinim olarak değerlendirilebilmesi için, önce varolan durumun sınırlarına temas etmek gerekiyor. Sonra da gereksinim olarak gördüklerine ulaşmak için, bu sınırları aşma çabasına giriyor insanoğlu.

1948 yılında, Philippe Halsman tarafından çekilmiş olan “Atomic Dali” adlı fotoğrafa baktığımızda, insanoğlunun sınırları zorlama güdüsünden bir kez daha etkilenmemek elde değil. Ortada ne bir bilgisayar programı var ne de saniyede bilmem kaç kare çeken bir fotoğraf makinesi.

Fotoğrafın hikâyesine gelirsek; Dali ve Halsman, fotoğrafın içeriğini belirledikten sonra, Halsman’ın stüdyosunda altı saatlik bir çalışma ile 28 kare fotoğraf çekilir. Fotoğrafta görülen şövale ve tablo, iplerle tavana tutturulur. Sandalyeyi, Halsman’ın eşi Yvonne tutar, asistanlar ise kedileri ve suyu havaya fırlatır.
Fotoğrafçı saymaya başlar; üçe geldiğinde, kediler ile su fırlatılır, dörtte ise Dalí zıplar ve Halsman fotoğrafı çeker. Halsman bu çekim hakkında şunları söyler: “Ben ve asistanlarım ıslanmış, kirlenmiş ve neredeyse tamamen tükenmiştik; sadece kediler hâlâ yeni gibi görünüyordu.”

Halsman, çektiği bu fotoğraf üzerinde, karanlık odada çeşitli değişiklikler yapar: Cisimleri tutan ipleri yok eder; sol kenarı keserek sandalyeyi tutan eşinin elini ve suyu fırlatan asistanı dışarıda bırakır. Yaptığı en büyük değişikliklerden biri, çekim sırasında boş olan şövale üzerine, Dalí’nin ikinci bir tablosunu yerleştirmesidir. Halsman, boş şövaleyi tablo ile doldurmasına rağmen, cismin yerdeki gölgesini değiştirmez.

Bu çalışmaya baktığımızda, fotoğrafa müdahalenin çok eskiden beri var olduğunu görebiliyoruz. Belki de asıl mesele özgünlük meselesi.

Wittgenstein şöyle söylüyor: “Kişinin özgünlüğe sahip olabilmesi için yalan söylemiyor olması yeterlidir.”

Philippe Halsman, Dali Atomicus, 1948. © Philippe Halsman/Magnum Photos

Kontrast Sayı 18, Temmuz-Ağustos 2010

Elçin POLAT

Bizi paylaşın..