Eda ÇALIŞKAN | Ucu Sinemaya Dayanan Şehirler… (36. Sayı)

Kameralı Adam, Dziga Vertov, 1929

Chelovek s kino-apparatom, Dziga Vertov 1929

Gün doğumundan gün batımına kadar bir kentin serüveni…
Akşamın yorgunluğu henüz çökmektedir, boşalan sokaklara şehrin silueti hakim olur. Şehri kaplayan uzun sakinliğin bitişiyle insan kalabalıkları şehir meydanına doluşur, otobüsler ve tramvaylar alabildiğine kalabalıktır, şehir uyanmıştır ve yeni bir gün daha başlamıştır. Yeni bir iş günü… İş makineleri, fabrika ve madenlerde çalışan insanlar, dikiş diken kadınlar, tek bir vücut olup adeta ülkeyi yeniden yaratma çabasındadırlar. Filmin en çarpıcı yanı, sanayi devrimi ile hızlanan hayata yaptığı dokunuş. Sovyet yönetmen Dziga Vertov’un gözünden, 1929 yapımı, henüz gelişmekte olan sosyalist bir ülkenin ve orada yaşayan insanların anlatıldığı belgesel bir film.

Hanasaari A, Hannes Vartiainen ve Pekka Veikkolainen, Finlandiya, 2009

Hanasaari A, Hannes Vartiainen ve Pekka Veikkolainen, Finland 2009

Helsinki’deki bir kömürlü elektrik santralinin son günlerini anlatan deneysel bir belgesel. Helsinki’nin kent yapısı değişiyor, eski sanayi tesisleri yıkılarak yerlerine modern konut siteleri inşa ediliyor. Hannes Vartiainen ve Pekka Veikkolainen, bu ilginç öyküyü anlatmak üzere fotoğraflar, animasyon, aktüel çekimler ve grafik çizimleri başarıyla biraraya getiriyor.

Megakentler (Megacities), Michael Glawogger, Avusturya, 1998

Megacities, Michael Glawogger, Austria 1998

Mumbay, Meksiko, New York ve Moskova. İnsanlar bu dört şehrin sokaklarında, gece kulüplerinde, fabrikalarında, çöplüklerinde, tren istasyonlarında, restoranlarında hatta evlerinin içinde bile hayatlarını sürdürmek için kıyasıya mücadele ediyor. Her şehirde yaşam mücadelesi veren insanlar.. Şehrin ritmine ayak uydurma çabasıyla hırpalanan insanlar…
Yönetmen Glawogger, “İşçinin Ölümü”nden sonra çektiği bu ikinci belgeselinde, yer yer kurmacaya göz kırpan bir tarzla, megakentleri içinde yaşayan insanlarının aracılığıyla anlatıyor.

Berlin, Bir Şehir Senfonisi (Berlin: Die Sinfonie der Grosstadt), Walter Ruttmann, Almanya, 1927

Berlin: Die Sinfonie der Grosstadt, Walter Ruttmann, Germany, 1927

Şehir senfonisi türünün en ünlü örneklerinden biri olan film, iki savaş arasındaki Berlin’de bize zaman yolculuğu yaptırıyor. Savaş yorgunu Berlin’i farklı bir bakış açısıyla anlatan film, kendi dalında klasiklere girebilme özelliği taşıyor kanımca. Kameranın, dönemine göre bu denli özgür ve hareketli oluşu, şehirde dolaşarak, görsel izlenimler üzerinden günlük hayatı özetliyor. Filmin dinamik kurgusu, izleyeni Berlin’e bağlamaya hedeflenmiş adeta… Ve şehirde yaşam alanı biraz daha daralıyor… Şehir ve yaşam konusunda etkileyici yapımlardan biri de 2012 yılında Türkiye’den geliyor…

Ekümenopolis, Ucu Olmayan Şehir, İmre Azem, 2012

Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir, İmre Azem 2012

Film ismini; 1967 yılında Yunanlı şehir plancısı Constantinos Doxiadis tarafından ortaya atılan “ekümenopolis” teriminden alıyor. Ekümenopolis; dünyanın geleceğinde bütün kentleşmiş alanların ve megapollerin kuşaklar halinde birbirleriyle birleşeceği ve tek bir şehir oluşturacağı fikrini özetliyor.
Yönetmen İmre Azem, varlığı ile insanlık üzerinde oluşturduğu baskıyla ciddi bir tehdide dönüşen, “şehirde kaos” kavramına dikkat çekiyor. Film; ucu olmayan şehir İstanbul’un bir gün civar şehirlerle birleşme ihtimalnii konu alıyor, bağlantılı olarak, kentsel dönüşümün yaşama etkileri, geçici çözümlerde boğulmanın anlamsızlığı, nüfus yoğunluğunun tüm cüretiyle ensemizde duruşuna da eleştirel yaklaşımda bulunuyor. Son yıllarda yapılan en iyi ve akıcı anlatımlı belgesel filmlerden biri olmasının yanı sıra teknik olarak animasyon ve çizimlerle kurgu dili de daha dinamik hale getirilmiş. Ayrıca dramatik alt yapısının gücü, kentin içine girmemizi, filmde yaşamamızı, insanların çaresizliklerine ortak olmamızı sağlıyor. Film bitiminde ise bir çok şeyi aynı anda düşünüp sorgulamaya başlıyoruz. Yönetmenin konuya bakış açısı tek taraflı değil. Kentsel dönüşüm projelerinin çekici yüzünün arkasında, insanların çaresizliği, çevreye olan duyarsızlığımız bir bir yüzümüze vuruluyor.
İnsanoğlunun bencilliği ve tüm sayılan nedenlerle içinde bulunduğumuz şehirlerin yavaş yavaş bizleri yutmasının yarattığı tehdit, filmin konuya yaklaşımlarından biri… Tüm dünyada sanayileşmenin ve nufüs artışının doğal bir sonucu olarak kentin sakinlerini boğma tehlikesi; Türkiye’nin en yüksek nüfuslu, bir çok topluma hizmet etmiş, yorgun şehri, İstanbul üzerinden anlatılıyor aslında. Ülkemizin en çok göç alan şehri olması, durumun vehametini iyiden iyiye arttırıyor.
Türkiye ve Almanya ortak yapımı olan “Ekümenopolis”, 4. DOCUMENTARIST İstanbul Belgesel Günleri’nden “Yeni Yetenek Ödülü”, 44. SİYAD Ödülleri’nden “En İyi Belgesel Ödülü” ve İstanbul Mimarlar Odası, Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali’nden “En İyi Belgesel Ödülü”nü kazandı.

Bağlarken… Sinema gibi yaşamın içinde olan bir sanat dalının kent grafiğine değinmesinin etkili sonuçları, tüm dünyada izlenmeye değer örnekler olarak karşımıza çıkıyor. Aklıma gelen birkaç çarpıcı öneri ile naçizane katkım olsun istedim…

Sinema dolu günler…

Kontrast Sayı 36, Temmuz-Ağustos 2013

Eda ÇALIŞKAN

Bizi paylaşın..