Deniz KORAŞLI | Sami GÜNER (45. Sayı)

Sami Güner 1915’de Priştine’de doğdu. İstanbul Lisesi’nden mezun olduktan sonra okuduğu Hukuk Fakültesi’ni bırakarak 25 yıl Merkez Bankası’nda çalıştı ve 1961’de kendi isteği ile emekliye ayrıldı. Çok genç yaşlarda başladığı fotoğraf çalışmalarını tüm yaşamı boyunca sürdürdü. Fotoğrafın her dalıyla ilgilenmiş olup, aynı zamanda stüdyo ışıklandırması, film yıkama ve baskı işlerinde de ustalaşarak Türkiye’de ilk renkli fotoğraf çekimini gerçekleştirenler arasında da yer almıştır.

Romantizmini ve duygusallığını katarak güzele erişmek, esrarlı güzellikleri yakalamak için 40 yılını Anadolu topraklarında harcayan sanatçı, fotoğrafçılığın ülke düzeyinde yayılması, sevilmesi ve gelişmesine çok büyük bir katkı sağlamıştır.

Fotoğrafları ve fotoğraflarından yararlanılarak yapılan afişler yurt içi ve yurt dışında birçok kez ödül aldı. Güner, Türk turizmine katkıları nedeniyle 1981’de 100. Yıl Armağanı, 1983’te Cumhurbaşkanlığı Takdirnamesiyle ödüllendirildi.

Fotoğraflarından oluşan afişleri, yurt içinde ve uluslararası müsabakalarda altın ve gümüş ödüller kazanarak, çeşitli başarılara da imza atmıştır.

1982’de Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (bugünkü Mimar Sinan Üniversitesi) Fotoğraf Enstitüsü ile İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği’nin (İFSAK) onur üyeliğine seçilen Sami Güner, aynı zamanda Japon Fotoğraf Derneği’nin de üyesidir ve Fotoğraf Sanatı Derneği’nin (FOTOGEN) ilk başkanıdır. 1986’da Uluslararası Fotoğraf Sanatı Federasyonu’nun (FIAP) ES FIAP (Üstün Katkıda Bulunmuş Sanatçı) ünvanına layık görülmüştür.

Türkiye’nin doğal güzelliklerini, sanat ve tarih zenginliklerini konu alan elli dolayında kitabın fotoğraflarını çeken Güner, yurt dışı gezilerindeki fotoğraf çalışmalarını da Türkiye’de sergilemiştir. 1987’de Türk Tanıtma Vakfı’nın (TÜTAV) Türkiye’yi Dünyaya Tanıtanlar adlı ödülüne, 1989’da da Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü’ne layık görülmüştür. 1991’de Çin Fotoğrafçılar Birliği’nin Shangai’da düzenlediği ve 43 ülkeden 2500 fotoğrafçının 12.500 eserle katıldığı, Milletlerarası Fotoğraf Yarışması’nda “Ağrı Dağı’nda Hayat” fotoğrafıyla birinci olmuştur.

20 Şubat 1991’de sergisinin açılışı için özel otomobiliyle Bolu’ya giderken geçirdiği trafik kazasında yaşamını yitirdi. Ünlü fotoğrafçının anısının yaşatılması, hem de ülkemizde projeye dayalı fotoğraf üretiminin teşvik edilip, fotoğraf sanatının geliştirilmesi amacıyla ve fotoğraf dünyamıza yeni bir heyecan kazandırmak için FOTOGEN tarafından ‘Sami Güner Kupası Fotoğraf Gösterisi Yarışması’ düzenlenmektedir.

Kızı Nazan Ulutekin ve oğlu Fuat Güner babaları Sami Güner’le olan anılarını şöyle dile getirmektedir.

Nazan Ulutekin; “Her yıl otomobille Ege’ye, Akdeniz’e seyahatlere giderdik. Çocukluğumuzda, hatırlarım; giderken yollarda sürekli dururduk. Çekim gezilerine zaten babam bizi almazdı. Üç saat boyunca, yolun kenarında bir fotoğraf çekmek için beklediğimizi hatırlarım.

Arkada çalışma odası vardı babamın. Gözünde gözlük, ağzında sigarası, masasının başında, bir masa lambasının ışığı altında çalışırdı sürekli. National Geographic okurdu. Dia temizlemekten ve onları düzenlemekten zaman bulursa tabii… KüI uzar, ben küllüğü zor yetiştirirdim ona. Eline bile almazdı sigarayı. Dudak tiryakiliğiydi O’nunki…

Babam hep, “Boş bakma, baktığını gör. Bakmak degil, baktığını görmektir önemli olan” derdi. Hep detayları görürdü. Güzel dönemde yaşadı babam; 60’lar, 70’ler her şey için güzel dönemlerdi”.

Fuat Güner; “Babamlar Priştineli; Arnavutluk’tan… Babamın babası, eşkiya. Savaş çıkıyor, tam da otel yapacaklarken. Üç sene sınırda bekletmişler onları. İzmir’e indiklerinde sadece 50 TL paraları varmış. Sanatçılar kendileriyle biraz fazla ilgili oluyorlar. Genelde kendi yapmak istediği şeyleri yapardı. Biz çocuk filmine gitmezdik mesela. Aslında fotoğraf dünyasında da biraz yalnızdı; babamı biraz kıskanırlardı. İyi iş yapardı, iyi para kazanırdı. Matbaalar, bütün takvim dialarını babamdan alırlardı. Merkez Bankası’nda çalışırken geziler yaparlarmış, vapurla da yurtdışı gezilere giderlermiş. Lizbon, Marsilya, bütün Akdeniz’i dolaşırlarmış. Hep elinde fotoğraf makinesi vardı ama, 1961’de 25 yılı bitirip emekli olana kadar da hep amatördü. Hemen sonrasında Taksim Meydanı’nda Kemal Baysal ile ortak yer açtı, uzun süre birlikte çalıştılar. Sonra ayrılıp kendi yazıhanesini açtı.

Kendisiyle ilgili bir sürü ilginç anım var. Örneğin bir tanesi; Alanya Kalesi’nin surlarına çıkıp, bir surun üzerinden diğerine çılgın gibi atlamasıydı. Üstelik elinde çantalarla… Bana da atla demişti; niye atlayacağım ki. Üstelik atlarken havada, daha iyi açı var diyerek fotoğraf çektiğini de hatırlıyorum. Bir de babam fotoğrafı çekmeden satardı. ‘Görüyor musun, bak çatlamış toprak’ der, farklı açılardan birçok fotoğrafını çekerdi. ‘Ben bunu sattım’ derdi. ‘Nereye sattın?’ diye sorardım: ‘Eczacıbaşı’na sattım; çatlamış, kurumuş damarlar; ilaç için çok uygun bir kompozisyon’ derdi. Bir çukura girer, makineyi kurar ve bana koş kuşları kovala derdi. Çukurun içinde bir saat beklerdi. Sonunda kuş gelirdi ve babam deklanşöre basardı. Daima dia film kullanırdı. Pozometrenin gösterdiği değerin bir altını, bir de üstünü çekerdi. İşini sağlama alırdı. Ben de babama yardım ederdim. Film yıkarken yanında bulunurdum. Metrelik, büyük baskılar yapardık birlikte. Çektiğim fotoğraflara hep konuşurdu. Hiç beğenmezdi. Her akşam gelir, tek tek fotoğrafların camlarını açar ve onları temizlerdi. Bu arada bana coğrafyayı, Osmanlı Tarihi’ni detayıyla öğreten babamdır. Bir şey sorardım, bunu bilmek için baştan başlamak lazım derdi. İnanılmaz geriye gider, şecereler çıkarır ve saatlerce bana anlatırdı. Her şeyi ezbere bilirdi.

Babam, güzel yaşadı. Türkiye aşığıydı. Dünyadaki en güzel ülke Türkiye derdi. Babam kimseyi kırmaz, davet edildiği her yere giderdi. İnsanlara, fotoğrafın sanat olmasının yanında, bundan para kazanılacağını da gösterdi. Yoğun iş yapmasına rağmen, laboratuvar ya da matbaa açayım gibi bir derdi olmadı. Ticari fotoğrafı çekerken, dört katını da kendine sanat fotoğrafı olarak çekerdi.

Sami Güner, bir evladın görmek istediği bir babadır. Çünkü despot, otoriter bir baba tipi değildi. Eğitimimize çok önem verirdi. İşini gücünü bırakıp bizimle ilgilenen, ders çalıştıran, yurtsever, Atatürkçü, milliyetçi bir insandı. Canını verecek kadar yurdunu severdi. Azimli ve çalışkan bir fotoğraf ustasıydı”.

Eczacıbaşı’nın, Fotoğraf Sanatçıları Dizisi 4 “Sami Güner” kitabının editörü Merih Akoğul ise Sami Güner için kitapta şunları yazmıştır:

“Sami Güner’i incelediğimizde gerçek bir Cumhuriyet insanını görürüz. Sami Güner bir ülkü olarak da ele alabileceğimiz ülkesel değerleri, her zaman milli sınırlarının içinde kalan coğrafya üzerinden büyük bir azim ve kararlılıkla savunmuştur. Ülkeyi sevmenin, ne yalnızca yaşanılan şehir, ne gidilen yerler, ne de inanılan değerlerle ilgisi olmadığını, bunun bir bütün olduğunu Sami Güner’in sergi açılışlarında ya da gösterilerde yaptığı coşkulu konuşmalardan, dönemin fotoğraf izleyicileri çok iyi hatırlamaktadırlar. O’nun fotoğrafa yaklaşımı, 19. Yüzyıl Romantikleri gibi günümüzün sanat yaklaşımlarından çok farklı olarak ‘güzel’ kavramı üzerinden daha doğru okunabilmektedir. Çektiği fotoğrafların birçoğunun takvimlerde yer almasından dolayı Sami Güner, bazı fotoğrafçılar tarafından bilinçli olarak takvim fotoğrafçısı olarak nitelendirilmiştir. Ama özellikle 60’lı yıllardan itibaren takvimlerin insanların ufkunu açmada ve dünyalarını zenginleştirmede büyük katkısı olduğu görülmektedir. Üstelik birçok amatör fotoğrafçı, takvim ve kartpostallardaki fotoğraflara bakarak fotoğraf makinesi satın almak istemiş ve ellerinde makineleriyle o yörelere seyahatler yaparak, bugünkü gezi fotoğrafçılığının temellerini atmışlardır. Türkiye’nin farklı yörelerinden çekilen doğal güzellikler ve tarihi yerler, takvimlerde yer aldıkça bu bölgelere olan ilgi de artmıştır.

Sami Güner fotoğrafına günümüzden bakıldığında görülen naiflik, aslında O’nun fotoğraflarına bakarak büyüyen kuşağın bir nevi genetik kodunu da oluşturmuştur. Türkiye’de amatör fotoğrafçılık, doğal güzelliklerin saptandığı manzara ve tarihituristik bölgelerin ele alındığı seyahat fotoğrafçılığı ile serüvenine devam etmiştir.

Sami Güner’in amacı, ne doğrudan sanat yapmak, ne de belgesel anlamda röportaj fotoğrafının üst örneklerini vermekti. Ne Anadolu’nun destanını yazmak gibi epik işlere girişmiş, ne de üst sanat savıyla fotoğraflara taşıyabileceğinden daha fazla bir yük yüklemişti. Hissiyatı neyse, fotoğrafı da o olmuştur. Sami Güner’in en büyük arzusu, var olan güzelliğin naif bir biçimde insanlarla paylaşılmasıydı. Sami Güner bir kült fotoğrafçı olarak fotoğraf tarihimizde vardır ve hep var olacaktır”.

Biz de kendisini saygıyla anıyoruz.

(Sami Güner fotoğraflarının büyük bir kısmında, tarih ve yer kayıtları olmadığı için fotoğraflarda bu bilgiler yer almamaktadır)

Nazan Ulutekin ve Fuat Güner’e fotoğrafları yayımlama izni sağladıkları, Eczacıbaşı’na mevcut fotoğrafların dijitallerine ulaşmamızı sağladığı için teşekkür ederiz.

Kaynaklar:
1- Fotoğraf Sanatçıları Dizisi 4 “Sami Güner”, Dr.Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı Yayınları, İstanbul, 2013
2- www.samiguner.com
3- http://tr.wikipedia.org
4- http://www.fotogen.org.tr/sgk.htm
5- http://www.fotografokulu.org/sami-guner-kupasi.html

Hazırlayan: Deniz KORAŞLI

Kontrast Sayı 45, Ocak – Subat 2015

Bizi paylaşın..