Bir ‘olayın’, belirli bir ‘sürecin’ kaydedilmesi söz konusu olduğunda, fotoğraf; hareketli görüntüye kıyasla bir miktar güdük kalır. Hareketli görüntüdeki akışın sürekliliği, hareketler, davranışlar, sesler, ve benzeri ilave etkiler sayesinde belirli bir sürece ait tüm detaylar birçok boyutuyla kaydedilmiş olur. Bu nedenle, çekim anına ilişkin hareketli görüntülerin belgesel potansiyeli daha ön plandadır. Durağan haldeki fotoğrafın ise çağrışımsal potansiyeli ön plandadır. Fotoğraftaki çağrışımsal potansiyelin hareketli görüntüyle olan farkı, belirli tek bir sürece bağlı kalmadan, imgedeki detayların, enstantanenin kısalığına nispet edercesine, çekim anından çok öncesi ve çok sonrasıyla, geniş bir belleksel yelpazeyi harekete geçirebilir olmasındadır. Hatta denebilir ki; görüntüdeki nesneler ve mekânlar, belirgin bir olayın detaylarından soyutlandığı ölçüde daha da geniş bir zamana yayılmış anıların bellekten çağrılmasına olanak tanır. Belleklerdeki çağrışımsal etki imgenin durağanlığı ölçüsünde güçlüdür. Bu nedenle yitip gitmiş bir canlıya, nesneye, mekâna ait suretin yarattığı etki; fotoğrafın en önemli özelliklerinden birisidir. Bir daha geri dönmeyecek olana ait durağan suret, akıp giden zamana karşı koymanın âdeta bir başkaldırı biçimidir.
2002 yılında, AFSAD’ın fiziksel koşullarının yetersiz gelmesi nedeniyle, Fevzi Çakmak Sokak’taki lokalimizi Büklüm Sokaktaki daha geniş ve kullanışlı mekâna taşımaya karar verdik. Fevzi Çakmak Sokak’taki adresimizden taşınmadan birkaç hafta evvel, o dönem sorumluluğunu yürüttüğüm atölye katılımcılarıyla birlikte, dernek lokalinin her bir köşesini, sıradan gündelik detaylarını fotoğraflamaya, zaman içinde dondurmaya karar verdik. Elde ettiğimiz görüntüler, kısa bir süre sonra dönüşü olmayacak şekilde yitip gidecek bu büyülü mekânın son imgeleri oldu.
Beş kat merdiveni teker teker tırmandıktan sonra biraz daha devam etseniz neredeyse apartmanın çatı arasında çıkacağınız noktada yer alan dernek kapısı; kapıyı açar açmaz karşınızda duran duvar panosu, mutfakta çalışan kim varsa selam vermeden geçemeyeceğiniz daracık şirin mutfak, bahar ve yaz aylarının vazgeçilmez terası, terasın demirbaşları plastik sandalyeler, saksılardaki çiçekler, her türlü toplantı, eğitim, vb etkinliklerin yapıldığı dernek ‘salonumuz’, söyleşi dinlemek için kafamızı uzatmaya çalıştığımız ahşap doğrama pencereler, dia gösterilerinde veya dernekten en son çıkarken açıpkapattığımız ayağımızın dibinde duran elektrik anahtarları, kış aylarında mont-kaban istifine alabildiğince dayanan duvar askıları, musluğun altında birilerine ait film tankı akar su altında yıkanırken aynı zamanda kullanımda olan derneğin yegâne tuvaleti, bir zamanlar günlerce randevu beklediğimiz banyodan bozma ‘emektar’ karanlık odamız ve kırmızı lambası, internet diye bir bilgi kaynağımızın olmadığı dönemde yabancı dergilerden bilgi edinmeye çalıştığımız kütüphanemiz ve simsiyah kapaklı dolaplarımız, kütüphane odasındaki film kurutma dolabı ve içindeki ataçlar-çamaşır mandalları, her zaman için tasnif gerektiren materyallerin bulunduğu arşiv-dergi odası, yönetim toplantılarının yapıldığı, dernek işlemlerinizi yürüttüğümüz sekreterya odası… ne kadar çok imgeye sahip olursak, yitip gitmelerine engel olabilirmişiz gibi fotoğrafladık, her bir köşesini derneğimizin.
Sahip olduğumuz imgeler, o dönemde dernekte bulunan kişiler için sıradan nesnelerin görüntüleri değil şüphesiz, bu imgelerde:
Sevinçler, üzüntüler, arkadaşlıklar, dostluklar, sevgili olmalar, evlilikler, emek vermeler, paylaşımlar, gurur duymalar, hayal kırıklıkları, tartışmalar, kavgalar, küsmeler, barışmalar, şarkılar, yeni yerler keşfetmeler, bir olmalar, çok olmalar, kayıplar; iyi ve kötü – mutlu ve hüzünlü ama bir dolu olay gizli… Kimisi dost paylaşımlarımızda andığımız, kimisi kişisel belleklerimizde saklı anılar…
Fevzi Çakmak Sokak’tan sonra taşındığımız Büklüm Sokak ve sonrasında şimdiki lokalimizin bulunduğu Bestekâr sokak; kuşkusuz ki ayrı ayrı değerler taşıyor. Fevzi Çakmak’tan önceki mekânların da özel değerleri olduğuna eminim. Ancak sanıyorum ki birçok kişinin kişisel belleğinde, Fevzi Çakmak sokağın ayrı bir önemi bulunuyordur.
Belki o dönemdeki fotografik paylaşım ve bilgiye ulaşma imkânlarının kısıtlı olması, ortaya çıkan fotoğraflarımızın dernek karanlık odasında oluşması, karşılıksız emek duygusunun hâkim olduğu dernekçilik anlayışı, içinde bulunduğumuz mekânı da büyülü yapıyordu kimbilir.
*Fotoğraflar: Cengiz Engin
Kontrast Sayı 32, Kasım-Aralık 2012