Burcu VARDAR | Russell MILLER – Magnum (42. Sayı)

Russell MILLER – MAGNUM, Efsanevi Fotoğraf Ajansının Hikâyesi
Çeviri: Tamer Tosun Agora Kitaplığı/1997/379 Sayfa

Russel Miller’ın 1997’de Agora Kitaplığı Yayınevi tarafından basılmış olan kitabına şöyle bir giriş cümlesiyle başlıyoruz “Bu kitap, mucize eseri elli yıl boyunca bir arada kalan geniş, ele avuca sığmaz ve son derece yetenekli bir ailenin resmi olmayan biyografisidir”.

Akıcı diliyle bir solukta okuyacağınız kitapta; bütün üyelerin hikâyelerini bulamasak bile pek çok tanınmış fotoğrafçının ajansa katılış hikâyesiyle birlikte, nerelerde ve hangi şartlarda çalıştığı anlatılıyor. Zaten Magnum’un hikayesi de, dünyaya dair bir şeyler anlatma derdiyle 1947 yılında bir restoranda kuruluşunu tamamlamış olmasıyla hayli ilginçtir. Yazarımız kurucularını birer cümleyle; Macar maceracı Capa, Fransız entelektüel Cartier-Bresson, Polonyalı Yahudi sefa düşkünü Seymour ve sonuncu olarak da sessiz sedasız İngiliz Rodger diye tanıtmış.

İlk bölümde kendimizi efsaneleşen ajansın ego çarpışmalarının, iki ofis arasındaki çatışmaların, sanat fotoğrafı ve savaş fotoğrafı kavgalarının yaşandığı hararetli toplantılarda buluyoruz.
Elliot Erwitt’in “Kesinlikle bir aile gibiyiz, bu yüzden birbirimizin boğazına yapışıyoruz” sözü de yaşananları özetler niteliktedir.

Capa’nın 1945’te Amerikan Dergi Fotoğrafçıları derneğine katıldığı dönemde aktif bir şekilde fotoğrafçı haklarını savunduğu anlatılıyor. Daha o dönemde Magnum’un konseptini kafasında oluşturmuş, fotoğraflarının telif hakkını elinde tutmak istediğine karar vermiştir. Kuruluş bölümünde bir editörün “Capa ve arkadaşları fotoğrafta telif hakkını icat etmişlerdir” cümlesi bunu desteklemektedir.

Capa’nın, Bresson’u Magnum’a katılmaya ikna etmesinin kolay olmadığının anlatıldığı, kurucular bölümünde en çok dikkati çeken; “Bresson görsel uyumu ararken, Capa, -hakikat en iyi resim en iyi propagandadır- öğretisinin arkasında durmuştur” cümlesidir. Belki de iki fotoğrafçının bakış açıları bize, bir anlamda Magnum’un kendi içindeki çeşitliliği özetlemektedir.

Ernest Haas’ın, Life dergisinin çalışma davetini kibarca reddettiği mektubunun, Magnum fotoğrafçıları için bir manifesto niteliğinde olduğu söylenir. Mektupta en ilgi çeken cümlesinde “İki tür fotoğrafçı vardır; fotoğraflarını bir dergi için çeken fotoğrafçılar ve ilgilendikleri fotoğrafları çekerek bir şeyler kazanan fotoğrafçılar. Ben ikinci türdenim. Mümkün olduğunca çabuk ünlü olmanın başarı anlamına geldiğine inanmıyorum” der.

Cartier-Bresson’un, ‘Karar Anı’ kitabının anlatıldığı bölümde; bu kitabın fotoğraf hakkında yazılmış en etkili ve önemli kitap olduğu söyleniyor. Bresson’ın şu cümlesi de “…hareketin içinde, hareket halindeki unsurların dengede olduğu bir an vardır. Fotoğraf işte bu anı yakalamalıdır ve onun hareketsiz denge durumuna sahip olmalıdır” kitabın fotoğrafa dair söylenmiş güçlü cümlelerle bezenmiş olduğunun kanıtıdır.

John Steinbeck’in, Capa’nın ölümü üzerine yazdığı mektupta söylediği şu cümle gerçekten bir aile ferdinden duyacağınız türden “Gençleri etrafında topluyor, onları cesaretlendiriyor, eğitiyor hatta yediriyor ve giydiriyordu onları, fakat daha iyisi onlara sanatlarına saygı duymayı ve fotoğrafçılığın icrasındaki bütünlüğü öğretiyordu. Onlara bir adamın bu araçla geçinebileceğini ve yine de kendisine sadık kalabileceğini kanıtlıyordu. Ve asla onlara kendisininkiler türünden resimler çektirmeye çalışmıyordu”.

Kitap, bir ajansın varlığını devam ettirme serüvenini anlatsa da tırnak içinde; her fotoğrafçının aklının bir köşesinde bulunması gereken bilgileri dünyanın en iyi belgesel fotoğrafçılarının yaşanmış hikâyeleri ile anlatıyor. Elliot Erwitt, Gaulle’ün Rusya ziyaretini fotoğraflayan tek ABD’li fotoğrafçıydı. Bütün fotoğrafçılarla birlikte el sıkışma fotoğraflarını çektikten sonra, odasına gitmiş fakat tekrar “orada olmalıyım!” diyerek geri dönmüştür. Gaulle ve bütün Sovyet ordu yönetiminin bulunduğu odaya girmiş, kimse ona dönüp bakmamış ve kimse bir şey dememiş, kısa sürede fotoğraflarını çekip sessizce oradan uzaklaşmıştır. “Ayrılma zamanını çok iyi bilmek gerekir” sözü fotoğrafçıların unutmaması gereken bir bilgidir.

Yazımızı Cornell Capa’nın “Magnum’un geleceği hakkında düşündüklerimi söyleyecek kadar deli olduğumu mu sanıyorsunuz? Magnum üyeleri geleceklerini elli yıl boyunca el yordamıyla aradılar, muhtemelen bir elli yıl daha yine el yordamıyla aramaya devam edecekler” sözüyle bitirmek isteriz.

İyi okumalar…

Hazırlayan: Burcu VARDAR

Kontrast Sayı 42, Temmuz-Ağustos 2014

Bizi paylaşın..