Ancak iki sayımızı ayırabildiğimiz ve artık fotoğrafla içiçe geçmiş olan diğer sanat dallarıyla birlikte ele almaya çalıştığımız bu dipsiz konuyu, estetiği, hep koşut gösterildiği sanatın dışındaki rolünü ve etkisini de vurgulayarak sona erdirmek istedik.
Bildiğiniz gibi, estetik çoğunlukla sanatla ilişkilendirilir. Entelektüel veya elit bir kitlenin sanatsal veya güzellik arayışlarıyla sınırlı olduğu düşünülür. Tanrı vergisi bir yeteneğin dışında, edinsel bir bakış, bir öğreti; özellikle de sanat eğitimiyle kazanılan… Dolayısıyla, sınırlı bir zümre dışındakileri hiç ilgilendirmeyen.
Oysa estetik, bizi mutlu veya mutsuz eden, kimi zaman farkına bile varmadığımız gündelik, işlevsel veya yaşamsal pek çok ayrıntının temel belirleyicisidir. Bütün bunların altında da klasik, modern ve diğer anlamlardaki güzellik anlayışının ötesinde bir denge, düzen veya uyum arayışı, beklentisi yatar: Altın Oran.
Altın oran; matematiksel ifadesiyle kısaca 1.618, sanatçıların kutsal anahtarıdır ve görsel ve plastik sanatlarda estetik mükemmelliğin ölçütü olarak kabul edilir; bu orana yaklaşan eserler de daha “estetik”! Eski Mısırlılar ve Yunanlarca keşfedilmiştir. Bir dikdörtgenin boyunun enine en estetik oranı olarak da tanımlanmaktadır. Fibonacci ardışıkları ile de ilişkilendirilmiş ve ifade edilmiştir. Fibonacci isimli İtalyan matematikçinin bulduğu bu özel dizilimdeki sayıların her biri, önceki iki sayının toplamından oluşur. Bu sayıların birbirine bölünmesiyle de altın oran elde edilir.
İnsanoğlu tarafından 3000 yıl önce keşfedilen bu oran ve bunu temel alan tasarım harikaları kesinlikle insana veya medeniyete özgü değildir, uzay ve doğada da çok çeşitli örnekleri vardır. Galaksilerden DNA’ya, insanoğlundan kozalağa, Mona Lisa’dan salyangoza, Mısır piramitlerinden ayçiçeğine pek çok örnekteki kusursuz tasarımın temelini oluşturur.
Doğa ve makro çekimlerimizin en çekici malzemelerinden olan papatya ve ayçiçeğinde, merkezin çevresindeki her dönüşte kaç yaprakçık olacağı, onların şekli, açıları ve dizilimi de bu orana göre belirlenir ve önceden bellidir. Papatyalarda gençlik aşklarının kaderini belirleyen bu dizilim sadece estetik ve romantik değil; işlevsel bir önem de taşır. Hiçbir yaprak diğerini kapatmaz, çünkü çiçekli bitkilerin güneş ve yağmurdan en uygun şekilde faydalanması buna bağlıdır. Zaten DNA molekülünün kendisi de bu orana göre şekillenmiştir.
Üstelik, Fibonacci ardışıkları ve altın oran, doğada ve sanatta olduğu gibi gündelik hayatta da giysilerimizden, salonumuzdaki eşyalara kadar her konuda belirleyici olan renk kombinasyonunda ve özellikle kontrast renk uyumunda yine kendini gösterir. Nitekim, spektrumdaki dizilime göre aralarında altın oran veya phi ilişkisi bulunan renklerin kombinasyonu, en etkileyici ve göz alıcı sonucu vermektedir.
İnsan bedeni de altın orana uyar. Leonardo da Vinci’nin Vitrivius adamı insan ve doğayı bütünleştiren ve altın oranları gösteren çalışmaların dönüm noktasıdır (1492). Corbusier gibi mimar ve tasarımcılar tarafından ölçü olarak alınmış, mimarinin temel kaynak kitabı olan Neufert’te de yer verilmiştir. Mısır piramitlerinin de hem kendi yapıları hem de spiral oluşturan yerleşimlerinde altın oran görülür. Yine Paris’in meşhur Notre Dame Katedrali en güzel eserlerdendir. Yurdumuzda nice fotoğrafa konu olan, Mimar Sinan’ın bakmaya doyamadığımız Süleymaniye ve Selimiye Camilerinin minareleri, Konya’da Selçukluların inşa ettiği İnce Minareli Medrese’nin taç kapısı ve daha pek çok eserde de bu oran açıkça görülmektedir.
Mikro ölçekte ise kar kristalleri en güzel altın oran örneklerindendir.
Altın oran bedenin yanısıra, insan yüzünde de geçerlidir. Ancak, gündelik yaşamda değil, sanat ve bilimde dikkate alınır. Örneğin, iki ön dişin toplam eninin boyuna oranı, dövüş sanatları dışında, dişhekimliğinde de önem taşır. Bunun dışında yüzün uzunluğu ile genişliği, burun genişliğiyle burun delikleri arası, burun genişliğiyle ağız genişliği, göz bebeklerinin arasıyla kaşların arası gibi oranlar da mevcuttur. Estetik cerrahide ise, simetri ve oranlar mutlak ölçüt değildir. Örneğin, burun cerrahisinde birçok oran ve bunların yüzün ve kişinin karakteristik özellikleriyle uyumu dikkate alınır.
Özellikle insan yüzünde kendini ortaya koyan estetik ve plastik işlemlerle tek veya eksik ölçüte göre yapılan ameliyatlar işlevsel sorunlara yol açmanın yanısıra, bırakın altın oranı, bireyi kişiliksizleştirip görüntüyü yapaylaştırmaktan ve bozmaktan öteye geçemez. Sıklıkla da güncel akımların ve beğenilerin etkisiyle değişen, tek düze fiziksel görünümlerle sonuçlanır. Genellikle cemiyet haberlerinde arzı endam eyleyen, estetik kavramının içini boşaltan, aynı kaş ve aynı dudak yapısına sahip, “trendy” eşyalarla çevrelenmiş, fabrikasyon usulü “estetize” güzeller de bu yaklaşımın ürünüdür. Bu yapaylık ne yazık ki, insanları sonu gelmeyen, karşılıksız “estetik” arayışlarda boğmakta ve gerçek ortamdan kopartmaktadır.
Fotoğrafçılar da bu akımlardan nasibini almaktadır tabii ki. Yanlış ve abartılı uygulamalar etik sorunlara yol açmakta; yaratıcılığı, bilgiyi ve emeği ucuzlatmakta; uygulayıcı ve teknolojiye karşı önyargı oluşturmaktadır. Zaten aydınlık oda çalışmaları ve sayısal müdahalelerle bütün iş iyi bir dijital makina, bilgisayar ve klavye marifetine (!) indirgenivermiştir. Ortaya çıkan niteliksiz ve rastlantısal ürünler de ilk fırsatta kendini ele vermekte ve özellikle izleyicide beklenti, algı ve imgelemde bozulmaya yol açmaktadır.
Üstelik, altyapıya gereken özen gösterilmedikten sonra, doğalın ve doğanın üstüne çıkılmaya çalışılan her kat, her ilerleme şans, taklit ve akıntıya karşı kürek çekmekten öte gidemeyecek ve öze dönüş kaçınılmaz olacaktır. İster resim ister fotoğraf olsun, görsel anlamda, bu, desenin ta kendisidir. Deseni iyi bir kompozisyon haline getirecek olan da yine estetik ve altın oran… Bütün bu yazılar kimisi için çok sıradan, kimini aşar, kimini ise bozar… Nerden kaynaklanıyor algıdaki bu farklılık, “Urfa’da Oxford vardı da, biz mi gitmedik?” diye soran İbrahim Tatlıses misali, sadece eğitim eksikliğinden mi diye merak edenler; Kontrast’ın bu sayısını bitirmeden önce “Çoğul Estetik” kitabının özetine de bir göz atmanızı öneriyoruz. Yeni ufuklara yelken açabilmiş olmak dileğiyle…
Ayşe SARAY
Kontrast Sayı 26, Kasım-Aralık 2011