A. Gökhan DEMİRER | İki Fotoğrafın Hikayesi (35. Sayı)

Burada iki adet fotoğrafımı, kısa yapılış hikayelerini aktararak sizlerle paylaşacağım.

Bu iki fotoğrafın ortak özellikleri, yarışmalara yıllardır fotoğraf göndermeme kararıma karşın, iki ya da üç yıl önceki bir Devlet Fotoğraf Yarışması’na deneysel bölüme gönderdiğim fotoğraflar olmaları. Gönderme amacım da o tarih itibarıyla yine bir hayli muhafazakar bir fotoğraf bakışı olduğunu değerlendirdiğim Devlet Fotoğraf Yarışması Jürisinin son yıllarda çalıştığım fotoğraflar hakkındaki yargısını görmekti. Jürinin “bu fotoğrafların deneysel bölümde ne işi var!” dediğini duyar gibiyim. Fotoğraflarımın hiç biri sergileme almadı! Tabii buradan, “benim fotoğraflarım iyiydiler ama Jüri beğenmedi” gibi bir değerlendirme yaptığım yargısına varılmasın. Burada sadece, benim için bir şeyler ifade eden bu fotoğrafları sizlerle paylaşarak; önce fotoğraflar, daha sonra yarışmalarda değerlendirme ölçütleri, fotoğrafları çok genel geçer sandığımız begesel, deneysel, kurgu vs. klişeler ile kategorize etmenin yanlışlığı, gerçeğin kurgu, kurgunun gerçek sanılabileceği, fotoğraflarda manüplasyon var mı yok mu hafiyeliğinin boşunalığı ve Devlet Fotoğraf Yarışması ve diğer yarışmaların formatı hakkında düşünmemize vesile olmasını diliyorum.

Fotoğraf 1 : (Sarı Asudelik)

Memleketim Edirne’de Tunca boyunda çektiğim bir fotoğraf. Tunca Nehri, zaman zaman inanılmaz ölçüde yatağından taşabiliyor. Bu; ilk bakışta dingin görünen bir nehir manzarasının iki yanındaki söğütlerin yüksek dallarında asılı duran naylon torba parçaları böyle bir taşkından arta kalmışlardı. Manzara o haliyle hiç pitoresk değildi. Gün batmıştı. Kameramı sehpaya yerleştirdim, kısık bir diyafram ile epey uzun bir örtücü hızını eşleştirip bir kare çektim. Uzun pozlamanın blur etkisi Tunca sularının huzurlu atmosferini iyice belirginleştirirken, ağaçlara asılı sevimsiz tuhaf kirli naylonları, çekim sonrası dijital çalışma ile, hafif ışıltılı ve manzaranın genel pastel mavi durgunluğu ile kontrollü bir karşıtlık oluşturan sarı renge dönüştürdüm. Naylonları sanki tarafımdan o manzaraya bilinçli olarak iliştirilmişler gibi, bir başka deyişle, fotoğrafı bir enstalasyon çalışmasının doğrudan fotoğrafıymış gibi hissettirmek istedim.

Yapılan işin gücü tartışılabilir, lakin gerçekte olmayan bir şeyin fotoğrafını yapmıştım ve bu nedenle de fotoğrafı deneysel kategoride jüri değerlendirmesine sundum.

Fotoğraf 2 ve 3 : (Kostümlü Panorama)

Bu fotoğrafa konu panorama ile Kapadokya’nın çok sevdiğim Paşabağ vadisinde çok sakin bir kış günü karşılaştım. Amacım karlar altındaki Kapadokya’da fotoğraflar çekmekti. Birden karlı peribacaları arasında; şu tenha yerde “acaba heyecan verici bir güncel sanat uygulaması, bir enstelasyon karşısında mıyım?” dedirten ağaca asılı renkli elbiseleri gördüm. Neden sonra az ilerde adeta saklanmış turistik eşya satıcısının belki bilinçsizce yapılmış muzip bir düzenlemesi olduğunu anladım. Üstelik iki tane de savaşçı biblosu elbiselerin sol arkasından karlar üstünde ilerliyorlardı! Elbiseler tek fotoğrafta, ortamdaki gerçeküstü etkiyi pek vermiyorlardı; fotoğrafı bir kaç kare çekerek panorama olarak oluşturmaya karar verdim.

Sonuç görüntüyü önce elbiselerin renklerini kendi canlılıklarında bırakıp genel panoramayı bir hayli desatüre ederek monokroma yaklaştırdım. Fotoğrafın ilk hali, Devlet Sergisine –yine deneysel kate – goriye!- gönderdiğim hali böyleydi.

Muhtemelen jüri bu fotoğrafı da ya yeterince deneysel bulmamış yahut kategorisini şaşırmış bir fotoğraf olarak görmüştü. Zira jüri üyelerinden emekli bir profesör hanım bu yarışmadan sonra bir fotoğraf dergisindeki yazısını deneysel fotoğrafın ne olduğunu anlatmaya ayırmıştı. Evet doğrusunu söylemek gerekirse kısmi tonlamayı saymazsak bu fotoğraf doğrudan bir fotoğraftı aslında ama buna da pek kimse inanmayacaktı. Deneysel kategori dışında “Yerel Yaşam” Anadolu’nun Doğası”, Tarihsel Ve Kültürel Yapılar” klişe kategorileri içinde Anadolu’nun Doğası” bölümüne versem –ki niye zorla kategorize edeyim fotoğrafımı- bu defa da elbiseler yüzünden-kolayca- cahil bir fotoğrafçının yolunu şaşırmış fotoğrafı diye düşüneceklerdi.

Tabii bu arada bütün bu kategorileri oluşturmak öyle fotoğraflar istemek Anadolu görsel arşivi oluşturmak adına anlamlı olabilir, itirazım yok; ama sergi, hepsi aynı boya getirilmiş fotoğraflar halinde asılmıştı ve üstelik mekana, doğaya dair kayda değer hiç bir bilgi fotoğraflara eşlik etmiyordu. Bu sorun fotoğrafımızda genel bir sorun, siz istediğiniz kadar düşünün fotoğrafınıza isim verin karma bir sergide veya katalogta çoğu zaman o isimler ilgisiz bir hoyratlığa kurban gidiyor ve buhar olup uçuyor!

Bu arada, yarışmadan sonra fotoğrafı gösterdiğim Photoshop ustası bir arkadaşım ise tereddütsüz elbiseleri manzaraya benim eklediğimi söyledi!

Ben de bir kez daha yakalanmamak için(!) ve daha doğru bir tercih olduğunu da değerlendirerek, artık fotoğrafı herhangi bir kısmi renklendirme yapmaksızın, aksine renkleri biraz daha canlandırarak aşağıdaki gibi kullanmaya karar verdim.

A. Gökhan DEMİRER

Kontrast Sayı 35, Mayıs-Haziran 2013

Bizi paylaşın..