Lisa KOKIN | Söyleşi (51. Sayı)

Lisa Kokin

Kontrast Dergi olarak Lisa Kokin ile yapmış olduğumuz 2017 tarihli söyleşi:

“Birbirine dikilmiş buluntu fotoğraflar” adını verdiğiniz bir çalışma yapıyorsunuz. Bize bundan biraz bahseder misiniz?

Dikilmiş buluntu fotoğraflar serisinin ortaya çıkması benim her hafta sonu bit pazarlarına gidip işlerim için malzeme aramamla ortaya çıktı. Fotoğraf ve fotoğraf albümlerinin de oralarda satışta olduğunu fark ettim ve insanların bu kıymetli anılarının diğer ikinci el mallar gibi satışta olması beni hüzünlendirdi.

Bu çalışmalarımla ilgili olarak şunları da söylemiştim:

“Diğer insanların hayatlarının fotoğrafik kayıtları iki nedenle ilgimi çekiyor. İlki yaşadıkları hayatın genel kalitesi: ailesel ve sosyal ritüeller, stüdyo portreleri, tatil kareleri; diğer yandan başka insanların anılarının bende olması içimde bir üzüntü ve nostalji duygusu uyandırıyor. Bir yandan onlara sahip oluşum usulsüz bir şeymiş gibi gelse de, satılıyor olduklarından onları satın alan ben de olabilirim.”

En baştan belirtmeliyim ki ben bir fotoğrafçı değilim. Kavramsal yaklaşımı olan bir karma medya sanatçısıyım. İletmek istediğim fikre en uygun olan malzemeyi seçip kullanıyorum. İçimde bir kıpırtı yaratan bir malzeme bulduğumda, onun nasıl kullanılacağını bilmesem de, kullanmaya çalışırım. Fotoğraflarla de böyle oldu; önce topladım sonra onları birbirine dikmeye başladım.

Dikmek, çalışmalarımın farklı parçalarını birbiri ile ilişkilendiren “bağlar”dır. Babam bir döşemeciydi ve ben yıllardır işlerimde dikiş kullanmaya alışkınım.  Hayatları unutulmuş kişiler için yeni hikayeler yaratmak için iki ve üç boyutlu işlerimde fotoğrafları birbirine dikerek kullandım. En azından, pek çok kişi için kıymetli ve kişisel olan bu nesneleri kullanışımı ben böyle makulleştiriyorum.

Birbirine dikilerek yahut başka şekilde bağlanmış çalışmalarınıza baktığımızda fotoğrafların arasındaki bağlantıları düşünüyoruz. Çalışmalarınızın kavramsal boyutu hakkında ne düşünmeliyiz?

Dikmek, hem bir yapı biçimi hem de eğretileme aracı. Yaşarken birbiri ile ilgisi olmayan kişileri bazen kendi yarattığım bir ağ aracılığı ile yan yana getirerek bir bağlantı sağlayınca artık görsel olarak birbirleri ile ilişkilenmiş oluyorlar.

Bu çalışma pek çok yoruma açık ve bu benim hoşuma gidiyor. Bu çalışma, kayıplar ve süreksizlik yahut ritüeller (grup fotoğrafları, yaş günü, düğün fotoğrafları) veya farklı etnik grup veya sınıflardan insanlar arasındaki ortaklaşalıklar üzerine bir derin düşünce olarak görülebilir. İzleyenin düşünebilecekleri ile birlikte bunların herhangi biri yahut hepsi ile yorumlanabilir.

 Sizce sanatçı mı, çalışması mı daha önemli?

 Umarım çalışma sanatçıyı geçecektir, dolayısıyla bence yapılan iş onu yaratan kişiden daha önemlidir.

Son çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Çalışmalarınızı nasıl tanımlarsınız?

 “Asemic” başlıklı son çalışmam şu linkten görülebilir: http://www.lisakokin.com/asemic-one.html

Anlamı olmayan bir metin yahut bir metin gibi gözüküp okunur olmayan görüntülerden oluşuyor.

“Asemic” sözcüğü “herhangi semantik bir içeriği olmayan” anlamına geliyor.” Asemic serisi bir önceki “Facsimile” başlıklı, fermuar parçalarının metin yerine kullanıldığı çalışmamın doğal olarak gelişimi, (http://www.lisakokin.com/facsimile-one.html). “Yazı”larımı, ipek, kanvas ve en son olarak endüstriyel keçe üzerine kullandığım genel ve evsel nesne ve malzemeyi kullanacak şekilde genişlettim.

Bu çalışmada doğal olarak beni cezbeden malzemeleri; “Facsimile”  projesinde kullandığım küçük evsel nesneleri, yolda bulunmuş küçük paslı metal parçalarını, çengelli iğneleri, kırık dikiş iğnelerini ve iplik parçalarını gelişigüzel salkımlar şeklinde kullanarak  “sözcükler” ve “diller” icat ettim. Bu çalışmayı yaparken, nesneleri kullanılmayacağı biçimde, tamamen şekil, biçim, bir arada bulunma ve birlikte uyumlanma aşkına kullanmayı ne kadar çok sevdiğimi fark ettim.

Sanatın geleceği için eğer varsa fütüristik fikirlerinizi alabilir miyiz?

 Sanatın geleceği hakkında pek de bir fikrim yok. Daha çok dünyanın geleceği, çevrenin mahvedilmesi, küresel ısınma, hayvan türlerinin soyunun yok olması, sürekli bir savaş ve yabancı düşmanlığı gibi konularla daha çok ilgiliyim. Bu konularda sürekli bir varoluşsal kaygı taşıdığım için sanatın geleceğini pek düşündüğüm söylenemez. Yalnızca bir gelecek olmasını istiyorum!

Auteur ve Orijinallik kavramları hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? 

 Yaratıcılığın göreceli bir söz olduğu kanısındayım. Kanımca herkesin etkilendiği bir şey vardır ve yaratıcılık belki de demode bir terim olmuş olabilir. Elbette yapıtımın tamamen orijinal olduğunu düşünmek isterim ama çalışmaları bir şekilde benimkine benzeyen sanatçılar olduğunu da biliyorum.

Mevcut bir metinden bazı sözcük ve terimleri silerek kalan metnin farklı ve bazen yıkıcı bir anlamı olacak şekilde ve şu anda “Silinti Metin” adı verilen tekniği kullanarak birçok değiştirilmiş kitap hazırladım. Bunu kendim keşfettim sanıyordum fakat bir arkadaşım Tom Phillips’in A Humument kitabının bir kopyasını yolladı. Phillips’in bunu ben “keşfetmeden” on yıllar öncesinde yapmış olduğunu gördüm. Yaratıcılık buraya kadarmış. Buna rağmen onun ve benim yaptığımız şekil farklıydı, benzer bir iş daha önce üretilmiş bile olsa, herkesin birbirinden biraz farklı ve kendine has yaklaşımı oluyor.

Lisa Kokin’in portfolyosuna buradan ulaşabilirsiniz.

Bizi paylaşın..