Bir sanat yapıtında düzeni meydana getiren biçimsel oluşumlar kendi aralarında yapısal bağıntılar kurarlar ve bu bağıntılar görsel sanatlarda estetik değerleri meydana getirirler.
Görsel bir dile sahip olan fotoğrafı anlamak için, biçim ve içerik bir arada değerlendirilmelidir. Biri diğerinin önüne geçse bile, fotoğraf üretmenin vazgeçilmez bir ikili yapısı vardır. Biçim ve içerikten oluşan bu ikili yapıda “biçim yapıtın algılanan dış gerçekliği olarak düşünülmekte, içerik ise biçimin iletmeye çalıştığı «mesaj» olarak değerlendirilmektedir” [1]. Biçim, genelde içeriği oluşturan bir araç olarak görülmesine rağmen, fotoğraf estetiği ve gerçekliği temsili açısından biçim ve içerik arasında bir bütünlük bulunmaktadır.
Avner Ziss’e göre; biçim, sanatta tasarımsal ve anlatımsal araçların belli bir sanatsal dizgede parça ve bütün ilişkisini göz önünde tutma tarzıdır. Biçim, kompozisyonu, konuyu ve daha başka öğeleri içerir; belli başlı işlevi, kendisiyle diyalektik bir bütünlük kurduğu içeriği dile getirmesi ve etkilemesidir [2]. Işık, doku, ölçü, nokta, çizgi, renk, renge ilişkin ton derecelemesi, kütle ve hacim gibi unsurlar plastik bir sanat eserinde biçimi oluştururlar.
Bir sanat yapıtında düzeni meydana getiren biçimsel oluşumlar kendi aralarında yapısal bağıntılar kurarlar ve bu bağıntılar görsel sanatlarda estetik değerleri meydana getirirler.
Sanat eyleminin önemli bir aşaması olan içeriğin ortaya çıkışı ile insanın estetik ilgilerine sunulmayı bekleyen bir süreç başlar. Bu da fotoğraf gibi görsel bir sanatta biçimin algılanması ile olur. Biçim ve içerik bir düzen içinde konumlanmamışlarsa, o biçim yeteri kadar çekicilik kazanamamış demektir. İçeriğin biçime dönüşmesi, soyut değerin somut hale gelmesidir.
Doğayı somut bir şekilde yansıtma eğilimi ve bunun tersi olan eğilimler günümüzde çeşitli görsel dillerin oluşmasını sağlamıştır. Hepsinde ortak nokta bilimsel düşüncenin ve insanın iç dünyasının biçime dönüştürülmeye çalışılmasıdır. Biçim kavramı insanlık tarihinin başlangıcından günümüze evrenselliğini korurken, içerik ve öz kavramlarının sosyo-kültürel ortam, tarihsel geçmiş ve daha pek çok faktörün etkisi altında olduğu görülmektedir [3]. Bir fotoğrafı biçimsel anlamda değerlendirebilmek ve çözümleyebilmek için, öncelikle o fotoğrafçı hakkında geçmişine ve eserlerine ait bilgiye sahip olmak, daha önce yaptığı çalışmalarını görmek faydalı olabilmektedir. Fotoğrafçı hangi akımdan, tarzdan, stilden, yaklaşımdan etkilenerek üretimde bulunmuş, renklerin dili, optik yasalar, perspektif, anatomi gibi içeriği oluştururken hangi tasarımsal araçları kullanmış bilinmesi önem taşımaktadır.
İçerik, estetik bakış açısıyla sanatçı tarafından yorumlanmış ve değerlendirilmiş, gerçekte var olan belli olayların imgelerle yansısıdır. İçerik, estetik fikirden, temadan oluşur ve biçim karşısında başat bir rol oynar; biçimle dile gelir, çünkü onunla diyalektik bir bütünlük kurar [4]. İçerik aynı zamanda bir fotoğrafın ‘öz’ünü de teşkil eder, izleyiciye bir şeyler anlatmak ya da göstermek için konuyu aktarır. İçerikle iç içe girmiş bir kavram olarak değerlendirilen öz, bir şeye bir varlığa özgü temel nitelik, genelde onu oluşturan düşünce olarak ifade edilmektedir. Somut ya da olabildiğince nesnel gerçekliğin yansıtıldığı fotoğraflarda içerik ön plana çıkarken, soyut fotoğrafta öz ancak kavranabilmektedir. İçeriği ve özü belirleyen din, politika, ideoloji, toplum, ruhsal durum, sanat felsefesi gibi pek çok etmen bulunmaktadır.
Fotoğraf denince ilk aklımıza gelen, var olan bir gerçekliğin yansımasıdır ve biçim bu anlamda nesnel gerçekliğin yansıtıcısı olan bir ayna gibidir. Ancak, gerçekliği yansıtan fotoğrafların tersine, soyut fotoğrafta izleyici genellikle gerçekliği bütün halinde, net ya da tüm açıklığıyla görememektedir. Somut, bütünün ve nesnel gerçekliğin bilgisini; soyut ise parçaların eksik bilgisini anlatmaktadır. Duyularla kavrananı dile getiren somuta karşın soyut, yalnızca düşünceyle kavranan bir özü dile getirmektedir.
Başlangıçta sadece biçim olarak düşünülen soyut fotoğraf, aslında sanatçının kendini anlattığı, zihninde oluşturduklarını figüratif olmayan şekilde ele aldığı bir fotoğraf yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda, fotoğraf ana fikrin bir kısmını iletir; izleyici, ima edileni anlayabilmek için çaba göstermelidir, sıklıkla konunun kendisini veya nesnel gerçekliğini görememekte, ancak fotoğrafın özünü anlayabilmektedir. Konuyu kolaylıkla kavranabilir bir biçimde sunmayan soyut fotoğraf, görselin detayından daha çok renk ve çizgiler yolu ile açıklamada bulunmaktadır.
Soyut fotoğrafta biçimi oluşturan öğelerle, seçici bir kompozisyon üretilmelidir. Nesnel gerçekliğin içselleştirildiği noktada oluşan öznel ifade, soyut sanatın içeriğini belirler. İfade edilecek şey, fotoğrafçının bir durum karşısındaki tutumudur. Bu tutum tekil ve birbirinden bağımsız nesne, kavram, olguları belirtmekten çok bütünsel bir yapıyı açığa çıkarır. Bütünsel yapı tekillerle şekillendirildiğinde, ifadesinde eksilmeler yaşayacağından yeni bir yapı oluşur. Oluşan bu bütünsel yapı görsel bir ürün olarak açığa çıkarıldığında içerik belirlenmiş olur [5].
Tek bir kareye daha fazla anlam yüklemenin ve anlatabilmenin arayışı olarak ifade edilebilen soyut fotoğrafçılık, nesnel olmayan, deneysel, kavramsal fotoğrafçılık türlerini kapsar.
Man Ray, Làszlò Moholy-Nagy, Andrè Kertèsz gibi fotoğrafçılar doğal bir görünümün bir parçasını soyutlar, izleyiciden nesnenin kendisine özgü doğasında var olan içeriği uzaklaştırırlar. Soyut görüntüler elde etmek için fotogram, sertleştirme, S/B ve renkli tonlara ayırma, solarizasyon, optik bozulma gibi teknikleri kullanan fotoğrafçılar, biçimsel anlatımı bilerek ön plana çıkarır, gerçek nesnelerden görünüşte gerçekdışı bir görünüm yaratırlar.
Soyut fotoğraf, günümüzde fotoğraf makinesi, karanlık oda, bilgisayar gibi ekipmanlar kullanılarak ya da fotoğraf makinesi kullanmaksızın doğrudan film, kağıt ya da diğer fotoğraf malzemeleri ya da dijital ekipmanlarla üretilebilir. Bu fotoğraf türünde ima edilen öz ile soyutlama yapılarak yaratılan düşünce, duygu, his ya da izlenim oluşturulmaktadır. Soyut fotoğraflarda, “fotoğrafçı kendi iç dünyasından, zihnindeki düşlerinden, düşleriyle oluşturduğu imgelerinden yola çıkmış, hayallerinin örtüştüğü biçimlerle yaptığı kurguda, kendini fotoğrafıyla anlatmaya çalışmıştır” [6]. Yıldız’a göre; soyut fotoğraf, izleyicisinde bir nesnenin görüntüsüne ulaşmayı sağlayacak öngörüyü hedeflemez; aksine, fotoğrafçının kurduğu bir hayalden yola çıkarak, sunduğu biçimden, izleyicinin kendi hayal dünyasında bir duygu ve anlam, dolayısıyla içerik yaratmasını bekler. Bir soyut fotoğrafçı, beklenenden daha yalın anlatımların peşinde koşar, yalnızca kompozisyonla ilgilenir. Onun aradığı aklındaki imgeye gönderme yapacak bir biçimdir ve bu biçimi bir şekilde var olan gerçeklikten üretir. Ama o gerçekliğe çeşitli yollarla, öyle müdahaleler yapar ki, çoğu zaman kendisinden başkası o biçimin kaynağı olan gerçekliği hayal bile edemez. Fotoğrafçının, aklındaki biçimi yaratırken, yeni biçimler üretirken yalnızca nesnel gerçekliğe müdahale etmesi gerekmez, fotoğraf tekniklerini kullanarak da müdahalesini yapabilir.
Sonuç olarak somuttan soyuta doğru biçim, bir fotoğrafı oluşturan öğeleri seçme ve düzenleme tarzı olarak değişim gösterir. Biçimin, somut olan ya da nesnel gerçeklik bağlamında, içerik üzerinde doğrudan etkileri bulunduğu kabul edilen bir gerçektir. Soyut fotoğrafta ise, bir nesnenin zaman, mekan ve işlevinden soyutlanarak fotoğraflanması söz konusudur, çıkan görüntünün nesnel gerçeklikle bağı vardır, ancak bu bağlantı biçimsel güzelliği ve özü yansıtmaktadır. Biçimlerin niteliği ve düzenlenişi yani kompozisyonu değiştikçe bizde uyandırdığı duygu ve düşünceler de değişmektedir. Bir fotoğrafın anlamı ve üzerimizde bıraktığı etki, kısaca biçimsel düzenlemeye bağlıdır. Nesneleri seçmek ve yerleştirmek, birbirleriyle ilişkilerini düzenlemek somut ve soyut fotoğraf üretmenin içerik ve özünü oluşturmaktadır.
Kaynakça:
[1] Metin Sözen, Uğur Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003.
[2] Avner Ziss, Estetik, s:288, De Yayınevi, İstanbul, 1984.
[3] Emel Şölenay, “Sanatta Biçim ve İçerik Sorunu”, Anadolu Sanat, Sayı 7, 1997.
[4] Avner Ziss, Estetik, s:298, De Yayınevi, İstanbul, 1984.
[5] Gökhan Bulut, “Soyut Fotoğraf”, http://trdemarka.com/MakaleDetay
[6] Serpil Yıldız, “Öznel Bir Dışavurum – Soyut Fotoğraf”, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı: 452, 2005.
Doç. Dr. Zuhal ÖZEL SAĞLAMTİMUR
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi
Fotoğrafçılık ve Grafik Anabilim Dalı Başkanı
e-posta: [email protected]