Bir gecekondu semtine yolunuz düştüyse, terk edilmiş bir evin yakınından geçtiyseniz, aracınız bir kırmızı ışıkta takıldıysa, çöp atmak için dışarı çıkmışsanız, yani bir şekilde hayatın içindeyseniz, mutlaka bir Suriyeli mülteciye rastlamışlığınız vardır. Hatta bu aralar o kadar her yerde ve çoklar ki artık görmekten sıkılmış dahi olabilirsiniz. Kiminiz acır onların haline; kiminiz varlıklarına anlam veremez. Kimi politik nedenlerden kızgındır onlara; kimi kayıtsızdır, umursamaz. Sizde hangi duyguyu çağrıştırır bilemem ama hiçbir fikir yaşanan dramın büyüklüğünü azaltmaz, acısını dindirmez.
Komşu ülke Suriye’de yaşanmakta olan ve neredeyse dördüncü yılına girecek olan kaos ve çatışma ortamı milyonlarca insanı kendi ülkesinde başka coğrafyalara ve bazılarını da memleketlerinden başka ülkelere sürükledi. Kimileri can korkusuyla, kimileri silah zoruyla evlerinden oldu. Yüzbinlercesi mülteci olup, Türkiye’nin güney sınırında olduğu gibi çadır kentleri mesken edindi. Önemli sayıda aile, ya daha Türkiye’ye girdiği ilk günden, ya da sonradan çadırda kalmayı reddetti. Aralarında maddi durumu yeterli olanlar ev kiralayıp genelde sınır kentlerine, özelde farklı kentlere yerleşti. Maddi durumu iyi olmayan Suriyeliler (kendi ülkelerinde yaşarken de ekonomik olarak en alt sınıfta yer alan mülteciler) ise büyük kentlere gelerek parkları, kentsel dönüşüm için yıkılmayı bekleyen gecekonduları, terk edilmiş binaları, metruk yapıları ev sayıp yerleşti. Sonuç olarak şimdilik buralı oldular ve ne zaman döneceklerini kestirebilen de yok.
Başkentin kentsel dönüşüm bekleyen İsmet Paşa Mahallesi’nde terk edilmiş, yıkık gecekondularda yaşam savaşı veren Suriyeliler de işte şu yukarıda anlattığım insanlar. Aynı mahallede birlikte yaşadıkları Türk aileler tarafından kaygıyla izlenen, çoğu dilenerek geçinen mülteci konuklarımız.
Yıllardır işim gereği çok farklı coğrafyalarda, farklı kimliklerde mültecilerle çalıştım. Bu insanların öykülerini dinleyip fotoğraflar çektim, haberler yazdım. İki düşman “gücün” çatışmasının kurbanı bu insanların bu çatışmaları ve nedenlerini hiç anlamadıklarını, kavrayamadıklarını fakat kendilerine ait olmayan bir tercihle nasıl yerlerinden yurtlarından edildiklerini görüp üzüldüm. Başlarına gelenin tüm anlamsızlığıyla ortada kalmış bu insanları anlamaya çalıştım.
İsmet Paşa’daki mültecilerin fotoğraflarına bakarken, ya da bir yerlerde bir mülteciye rastladığınızda sizden ricam da budur. Yargılamayın; anlamaya çalışın. Hayat kim olursa olsun bizden olmayanları anlamaya çalıştıkça anlam kazanacaktır. Dünya ancak birbirimizi anladığımızda yaşanılır bir yer halini alacaktır.
Fotoğraflar: REUTERS / Ümit BEKTAŞ (Türkiye)
Kontrast Sayı 45, Ocak – Subat 2015