Tarık YURTGEZER | Doğa Fotoğrafçılığı (20. Sayı)

Doğa fotoğrafçılığı, doğayı seven, doğaya ilgi duyan, doğada bulunmaktan keyif alan herkes için bulunmaz bir uğraş alanıdır. Doğa fotoğrafçısı olmak için yalnızca doğayı sevmek, doğaya ilgi duymak yetmez; doğayı bilmek ve onu içselleştirmek de gerekir.

Doğayı bilmek; neyi, ne zaman, nerede çekeceğimizi bilmek anlamına gelir. Her bitkinin bir çiçeklenme zamanı vardır. Hele bazıları, yalnızca belli bölgelerde yetişir. Yine bazı hayvanlar belli bölgelerde ve yılın belli zamanlarında fotoğraflanabilir. Bu tür bilgilere sahip olmak önemlidir. Yani doğa fotoğrafı çekebilmek için sadece fotoğraf bilgisi yetmez.

İnsan olarak kendimizi doğadan yukarıda bir yerde görmememiz gerektiği aşikârdır. “Doğadaki varlıklar insan için yaratılmışır ve insan doğayı kendi çıkarları doğrultusunda değiştirip dönüştürebilir” gibi bir düşünceye, değil doğa fotoğrafçısı, hiç bir aydın sahip olmamalıdır. Biz olmasak da doğa kendi varlığını sürdürebilir. Doğaya saygı içerisinde, onunla uyumlu bir şekilde, ona zarar vermeden yapılan bir fotoğrafçılık tarzı “doğa fotoğrafçılığı” adını alabilir. Doğayla barışık olmayan, bir örümcek görünce çığlık atan, paçalarına dikenler yapıştı diye hayıflanan fotoğrafçı arkadaşlara, fotoğrafın başka bir alanına yönelmelerini salık veririm.

Peki, doğa fotoğrafı çekmek için objektifimizi hangi varlıklara yöneltmeliyiz. Adı üstünde, doğa fotoğrafının konusunu doğal varlıklar oluşturur. Hemen belirteyim; doğa, insanın ortaya koyduğu her kuruluşla -ki biz ona “kültür” diyoruz- karşıtlık içinde, kendi kendine var olan demektir. Yani doğal olan, kültürel olanın karşıtıdır. Doğa, kültüre karşıt olarak kendi kendine var olurken, kültür de “insanın kalıtımsal yolla getirmeyip doğaya kattığı her şey” olarak tanımlanır. Dolayısıyla doğa ve kültür kavramları arasında bir karşıtlık vardır. Bu karşıtlık bağlamında, kültürel ögeler doğa fotoğrafının konusu olamazlar. Yani yol, köprü gibi yapıların yanı sıra kültür bitkileri, evcil hayvanlar ve kültürel bir varlık olan insan da doğa fotoğrafının konusu dışındadır. Eğer içinde koyun sürüleri, ayçiçeği tarlaları olan bir fotoğraf size doğa fotoğrafı diye sunulursa kabul etmeyin! Bu fotoğraf ancak kır peyzajıdır.

Doğa fotoğrafçısı, doğa ile fotoğraf bağlamında girdiği ilişkide iki farklı evreden geçer:
Doğa fotoğrafçısının ilk evresi, karınca gibi çalıştığı toplayıcılık evresidir. Fotoğrafçı bu evrede doğada gördüğü hemen her şeyin fotoğrafını çeker. Sanki doğanın bir envanterini çıkarırcasına çalışır. Arşivini çiçek, böcek, kuş fotoğraflarıyla zenginleştirmek ister. Bunun için peşinde olduğu belli bir türün bulunduğu alanlara uzun yolculuklar yapar. Bir ters lale türü olan “ağlayan gelin”i çekmek için Hakkari dağlarına, “kara akbaba” çekmek için Soğuksu Milli Parkı’na gider. Bu evredeki doğa fotoğrafçısı, örneğin belli bir kelebek türünü fotoğrafladığı gibi, o türün Latince adını bile araştırıp öğrenir. Çektiği manzara fotoğrafları önemli, çok bilinen doğa alanlarından olmalıdır; örneğin Meke Gölü.

Bu evrede çok sayıda fotoğraf çekip arşivini zenginleştiren fotoğrafçı bir süre sonra keyif almamaya başlar. Çünkü kendini tekrar etmeye başladığı duygusuna kapılır. Ayrıca doğadan aldığını olduğu gibi aktarmak artık onu tatmin etmez.

Fotoğrafçı “Nasıl olur da doğayı herkesin gördüğü şekilde değil de farklı bir şekilde fotoğraflayabilirim?” diye sormaya başladığında, ikinci evreye yani bireşim (sentez) evresine girmiş demektir. Bu evrede fotoğrafçı bir arı gibi çalışır. Doğadan aldıklarını olduğu gibi aktarmaz; onlara, kendinden de bir şeyler katmaya başlar. Ortaya çıkan fotoğraf birebir aktarılan bir doğa değil, doğanın değiştirilerek (Photoshop’tan söz etmiyorum; çekim anında ışık, form ve hareketten yararlanılarak) bir anlamda yeniden yaratılmasıdır. Bu tür fotoğrafların nerede ve ne zaman çekildiği de önem taşımaz.

Bu evrede çalışan doğa fotoğrafçısının çok özel bölgelere gitmesine gerek yoktur. Sıradan bir göl kıyısı bile, yine doğanın kendi güçleri kullanılarak sıradışı bir hâle getirilebilir. İşte bu, doğanın birebir aktarılması değil, doğanın, fotoğrafçının kendi duygularını da kattığı bir izleniminin fotoğraf aracılığıyla ortaya çıkarılmasıdır.

Yazımızı bir soru ile bitirelim:
Fotoğrafını çektiğiniz çiçeğe teşekkür ediyor musunuz?


Yazı ve Fotoğraflar: Tarık YURTGEZER

Kontrast Sayı 20, Kasım-Aralık 2010

Bizi paylaşın..