Sibel ACAR | Jak BARUH (39. sayı)

İçinde yaşadığımız zamanın en belirleyici özelliğinin, iletişim olanaklarının çeşitliliği ve hızı olduğunu söylemek sanırım yanlış olmayacaktır. Bu hızlı iletişim eski-yeni, uzak-yakın bütün kültürlerin etkileştiği, birbirine geçiştiği bir dünya yarattı. Bir yandan insan yaşantısının çeşitliliği hiç bu kadar bir arada olmamıştı, öte yandan insanlar hiç bu kadar aynılaşmamışlardı. Bu etkileşim; farklı kültürlere sahip insanların aynı kent kültürünü paylaşması, seyahatler, ticari malların üretim ve tüketim ağlarının dünyanın dört bir yanına uzanması gibi fiziksel bir arada bulunuşlukların yanı sıra her türlü medya aracılığıyla birbirinden sürekli haberdar oluşla da gerçekleşmektedir. Jak Baruh, sofistike bir ilişkiler ağıyla birbirine kâh bağlı kâh bağımlı bu zıtlıklar ve bir arada bulunuşluklar dünyasında günümüz insanın durumunu gözlemleyen ve sorgulayan bir sanatçı.

1948 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Baruh, fotoğrafla ilgilenmeye lise yıllarında başlar. Üniversite yıllarında, kimya mühendisliği eğitimi için bulunduğu İsviçre’de bu ilgisi devam eder. Lisansüstü eğitimi için gittiği Londra’da da fotoğraf çalışmalarına ara vermez. Uzun yıllar yaşadığı New York’da olgun çalışmalar üretir.

Kendine özgü görsel dili ve konu tercihleri çok belirgin olan sanatçı, düşüncelerini tekil çalışmalar yerine bir seri fotoğraf halinde aktarmayı tercih etmektedir. Fotoğrafları anlam, biçim ve üretim ilişkisi olarak bir bütünlük taşır. Her bir serisinde ele aldığı konular birbirinden farklı olsa da zıtlıkları ve benzerlikleri, katmanları, hareketi, insan bedeninin içinde bulunduğu mekanla ilişkisini göstermek suretiyle hem zamanın hem de mekanların akışında insanın durumunu gözler önüne serer. Görsel stratejisi, anlığımızda kaybolmadığı halde anda kaybolanın ya da bir an sonra kaybolacak olanın görüntüsünü saptamak yerine anlığımızın katmanlarını şeffaflaştırmaya benzetilebilir. Böylelikle daha önce orada olmuş olanın yitip gitmediğini bazen bir izde bazen bir renkte bazen bir sembolde var olmaya ve şimdiyi biçimlendirmeye devam ettiğini görürüz.

Mega kentler, özellikle farklı kültürlerin buluşma noktası olan New York, Baruh’un pek çok fotoğrafının konusu. Bu tercihinin nedenini sorduğumda “ultra bir kent olan New York’un yapısı, devasa gökdelenleri, caddelerden hızla akan insan kalabalığı ve her ırktan insanın bu kentte bir araya gelerek renkli, canlı, kozmopolit bir yapı oluşturması beni derinden etkiledi. Gerek Avrupa’da gerekse Amerika’da yaşamış olmam, sanatımın bu noktalarda kent kültürüyle iletişimde olmasını sağladı. Dolayısıyla, o kültürleri hem bir yabancı olarak gözlemleme, hem de orda yaşamış biri olarak içeriden eleştirme ve yorumlama şansım oldu” [*] yanıtını aldım.

Global Lines

Baruh, “Global Lines” (Global Boyutlar, 2012) serisinde kent yaşantısındaki kalabalıkların dinamizmini gösterirken kalabalıkların içinde yalnızlaşan doğadan kopan insanın çelişkisine odaklanmakta.

Made in New York

“Made in New York” (2012) serisinde ise kendi deyimiyle “zamanın hızlanan zamandan daha hızlı aktığı”, “zaman ve ışıkla yarışan” bu kentin sürekli değişen görüntülerinin peşine düşer. “An Ordinary Day” (Sıradan Bir Gün, 2012) isimli seri çalışması da yine günümüz kentinde insanın durumuna dair bir saptama. Baruh bu çalışmasında “belirgin ve durağan bir insan figürünün etrafında akan canlı yaşamı” kareler. (jakbaruh. com)

Occupy Wall Street

Öte yandan, her ne kadar insanlar ekonomik sistemin döngüsünde edilgenleşmiş, kendilerine has renklerini yitirmiş ve aynılaşmış görünseler de insan yaşantılarının çeşitliliği, bireyin yapma etme ve kendini ifade etme edimi yeryüzündeki en büyük dönüştürücü güç. Baruh, “Occupy Wall Street” (Wall Street’i İşgal Et, 2011) çalışmasında 17 Eylül 2011’de New York Zuccotti Park’ta başlayan başkaldırı hareketini fotoğraflar, “dünya düzeninde değişim isteyen genç kuşakların başkaldırısını, taleplerini sonsuza armağan etme isteği içinde bu sıra dışı olayı estetize” eder. (jakbaruh.com)

Packed with Shiny Cellaphone

“Packed with Shiny Cellaphone” (Süslü Paket, 2011) serisi ise dünyanın en genç kültürü sayılabilecek Amerikan kültürünün dünyanın pek çok yerine nüfuz etmesi üzerine. Çok köklü bir kültüre sahip olmasına ve yıllarca kapitalizme kapalı durmasına rağmen çok kısa zamanda Çin’in bile Amerikan kültüründen etkilenmiş olması gözlemi bu fotoğrafların çıkış noktası. Bu çalışma, Amerikan kültürünün “en temel insan içgüdülerine yönelik, uzak diyarlarda var olan bir fanteziyi süslü bir paket olarak sunuyor” olması nedeniyle farklı kültürlere kolayca hitap edebildiği düşüncesini görselleştiriyor. (jakbaruh. com)

Behind the Faces

“Behind the Faces” (Yüzlerin Ötesinde, 2011) ve “Hidden Faces” (Saklı Yüzler, 2010) serileri ise değişen dönüşen kültürlerin beraberinde getirdiği kimlik sorunlarını sorgulayan çalışmalar. Öte yandan, kültürler dönüşse de her zaman geçmişten izler taşıyor.

Hidden Faces
Digital Silhouettes
Digital Silhouettes
Enlightment

“Hidden Faces” , “Digital Silhouettes” (Dijital Siluetler, 2011) ve “Enlightenment” (Aydınlanma, 2011) serileri bu kültürel katmanların tezahürlerinin peşine düşmekte. Kendi aktarımıyla:

Eski ve yeni, antik ve modern, klasik ve çağdaş tarzların bir aradalığını bazen sokakta birden rastladığımız bir kadının giydiği şapkada bazen bir binanın dış cephesinde bazen de New York caddelerinde dolaşan Afrikalı bir kabile reisinde yakalayabiliriz.

“Sign and Science” (İşaret ve Bilim, 2012) ve “Difference and Repetition” (Farklılık ve Tekrar, 2013) serilerinde birarada sunduğu üç ya da daha fazla kare arasında görsel ve anlamsal bir ilişki tanımlıyor. Baruh, içinde yaşadığımız kentlerin bir semboller ve simgeler ağıyla bizimle iletişim kurduğu görüşünde. Bu göstergeleri çözümlemek belki de bir bilim dalı gibi bir disiplin gerektiriyor. Ancak bu dili deşifre ettiğimizde her kent kendine özgü kimliğine dair ne çok şey anlatıyor. Baruh’un bütün fotoğraflarında ışık ve uyum çok önemli iki yapısal unsur olarak karşımıza çıkıyor olsa da “Rythm” (Ritim, 2013) serisi tamamen ışığa ve uyuma adanmış bir çalışma:

Rhythm

Evrensel ses düzeni, makro kozmozun derinlerinden gelen titreşimlerdir. Dış dünyadaki ahengi kavrayabilmek için her olumun ve yaşam parçasının büründüğü sessel düzen bizler için olağanüstü etkileyici özellikler taşır. Kendi payıma ışığın, derinliğin, karanlığın ve özgür varoluşun harmonisindeki ritimleri yakalamak benim yaratıcılığımı daha da besliyor daha da geliştiriyor.

Sanatın bütün meslek disiplinlerinin çok dışında olduğunu düşünen Baruh, fotoğraf sanatının hayatında yalnızca düşüncelerini paylaşmak için bir araç olduğunu söylemekte, fotoğrafçılığı kendini ifade etme yollarından biri olarak görmektedir. Bugünkü teknolojik olanaklarının insanın sınırlarını zorlamasına olanak sağladığını, hayal gücünün eriştiği noktada üretim yapmanın zor olmadığını; yaratıcılık sürecinin fotoğraf çekme sürecinin önünde yer almaya başladığını dile getirirken doğru düşünülmüş bir fotoğraf için bu sürecin ne olduğunun çok da önemli olmadığı görüşünde: “Önemli olan fikri doğru anlatan bir fotoğrafın ortaya çıkması. Etkili bir fotoğrafın, kendi eleştiri dilini net olarak ortaya koymayı başarabilmiş bir çalışma ile oluşabileceğini düşünüyorum.”

Çalışmaları şimdiye kadar yurt içinde ve yurt dışında defalarca sergilenen sanatçının farklı serilerinden fotoğrafların yer aldığı “Birden Fazla” isimli son sergisi ise geçtiğimiz günlerde kendisini temsil eden Pg Art Galeri’de izlendi. Artık, İstanbul’da ikamet etmekte olan Baruh, hem kendi kültürünü hem de batı kültürünü çalışmalarında farklı açılardan yansıtmaya devam etmekte.

Kaynakça
[*] Bu yazıda Baruh’a atfettiğim tüm görüşleri ve deyişleri farklı bir referans göstermediğim sürece, kendisine e-mail aracılığıyla sorduğum sorularıma verdiği yanıtlara binaen aktarmaktayım. http://www. jakbaruh.com Erişim:15.12.2013

Sibel ACAR

Kontrast Sayı 39, Ocak-Şubat 2014

Bizi paylaşın..