Kontrast Dergi olarak Selim Süme ile yapmış olduğumuz 2016 tarihli söyleşi:
Projenizi tam olarak nasıl tanımlarsınız? Tekerrür ne ifade ediyor, neyi amaçlıyor?
Tekerrür kitabı 80 adet buluntu vesikalık fotoğrafın yeniden üretilmesi-boyutlandırılması ve ona eşlik eden bir metinden oluşuyor. Tekerrür için fotografik görüntünün işlevinden ayrıldığında ortaya çıkan durumu -temsiliyet sorununu- ve portre fotoğrafındaki bakıştan yola çıkarak, onun insanlar üzerindeki etkisi veya bizim bakış ile birlikte kendimizi nasıl ve nereye konumlandırdığımızı sanatsal bir yaklaşımla araştıran bir deneme diyebilirim.
Vesikalık fotoğrafın tam da sözlük anlamı gereği özneyi işaret eden onu tanımlayan bir pozisyonu var. İnsanın bu tanımlama çabası, fotoğrafın bulunduğu günden beri yapısal olarak gerçeklikle kurduğu ilişkide de sürekli karşımıza çıkmakta ve onu alımlamamızda önemli bir rol oynamaktadır. Tekerrür fotoğraf serisi, Portre’lerin kimliklerinin ortadan kaybolmasını, gayri maddileşmesini, onları vesikalık fotoğrafın işlevinin tam tersi öznesizleşmesini sağlamaya ve bu sayede Bakış’ı özneden koparmaya çalışmaktadır.
Adı neden Tekerrür olarak seçildi?
Dediğim gibi fotoğraflar uzun süre atölyemde doküman adında bir dosyanın içinde bekledi. O dönem serinin ismi benim için Doküman’dı. Daha sonra fotoğrafları işlevlerinden koparmaya ve formlarını değiştirmeye karar verdikten ve Özgür’le kitap hakkında konuşmaya başladıktan sonra kitabın adı konusunu tasarımın en sonunda beraber karar vermek üzere rafa kaldırdık. Portrelerin kitapta birbiri ardına tekrar ederek bir nevi ele geçirilemeyen, tanımlanamayan bir bakışı sorgulamaya açma çabası işin adının da Tekerrür olmasını sağladı.
Kitapta yer alan bu 80 adet vesikalık fotoğraf nasıl seçildi?
Tekerrür serisindeki fotoğrafları 4 yıl kadar önce bir sahafın açık arttırmasından bir zarfın içinde ve bir seri olarak satın aldım. Aslında kitapta bir seçim söz konusu değil, fotoğrafların hepsini kullandım.
Kitapta yer alan metin nasıl oluşturuldu? Metin kime ait?
Metin psikiyatrist Özgür Öğütcen’e ait. Tanımlanması zor. Deneysel bir metin oldu diyebilirim sanırım. Metnin oluşma süreci de tamamen Özgür’e ait. Ben sadece fotoğraflarla ne yapmak istediğimi kısaca ona özetledim ve ondan fotoğraflarla doğrudan bir ilişkisi olmayan, merkezde saf Bakış’ın olduğu bir metin yazmasını istedim.
Bu projede varsa ilham kaynaklarınız neler oldu (edebiyat, psikoloji vs.)?
İlham kaynağı diyemem ama son bir kaç senedir Bergson, Freud, Lacan ve Zizek okuyorum. Marmara Üniversitesi’nde derslerine katıldığım Ezgi Bakçay ve Zeynep Sayın da çok zihin açıcı oldular. Aynı zamanda sevgilim Lale Barlas da bir psikolog. Onunla gerçekleştirdiğimiz uzun sohbetlerimizin de bu süreci etkilediğimi söyleyebilirim.
Kitabın tasarımından biraz bahsedebilir misiniz?
Kitabın tasarımında en temel isteğim fotoğrafların tam sayfa ve ortalama bir insan kafası boyutlarında olmasıydı. Aynı zamanda metnin Türkçe ve İngilizce olarak kitabın içine gizlenmiş olmasına karar verdik. Tasarımda önem verdiğimiz bir diğer nokta da metni okuyan kişinin bakışlardan kaçamamasını sağlamaktı. Bu yüzden Bakış’ın metni okurken de sizi takip etmesini sağlayan bir tasarım yapmaya çalıştık. Tüm bu süreçte kitabın tasarımına Melahat Çakır ve Okay Karadayılar yardım etti. İngilizce çeviriyi de Nazım Dikbaş yaptı.
Bugünün sanat ortamını eski ile kıyasladığınızda fotoğrafın kullanımı ile ilgili görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Fotoğraf bu coğrafyada özellikle son 20 yılda çağdaş sanata çok yaklaştı. Bu anlamda fotoğrafın işlevi de çeşitlendi diyebiliriz. Sanatçının fotoğrafı mecra olarak seçmesi ile belge niteliği ve gerçeği birebir yansıtması haricinde üzerine eklemlediği öznellik ve imgenin kavramsallığı üzerinden fotoğraf yeni tartışma konuları açmaya başladı. Fotoğrafın dijital devrim ile beraber anlam-işlev-tüketim-tecrübe kavramları üzerinden sorgulanmaya başlanması ve üzerine yapışan gerçeğin yansıtması kabulünü kırmasından ötürü bence bugün en özgür günlerini yaşamaktadır.
Buluntu fotoğraf ve kendine mal etme konusunu çalışanlardansınız. Sanatsal üretim olarak bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Fotoğraf çekmek veya yapmak kavramlarını tartışmak için bence buluntu fotoğraf çok ideal bir nesne. Ben fotoğrafın var olan gerçeklik dünyasından, ışığın filme-sensöre bıraktığı iz düşümünü kaydettiğinden daha fazla şey söylediğini düşünüyorum. Sanatın beyaz bir zemin üzerinde yoktan yola çıkarak var edildiği resim geleneğinin aksine fotoğraf bir nevi toplayıcılık faaliyeti. Bu bazen fotoğrafı çekmek-yapmak olabilir veya buluntu fotoğraf toplayarak bir söz söylemek olabilir. Burada üretimin kendisi hatta ondan da fazla olarak montaj estetiğini merkeze alarak düşünmek gerekiyor bence. Fotoğraf çeken-yapan-toplayan kişinin söylediği söz montaj ile ortaya çıkıyor ve görünür oluyor. bu aynı zamanda ortaya çıkan işin sadece bir iz düşümden değil bir fikirden de beslendiği ortak bir çalışmayı işaret ediyor. Bu anlamda fotoğraf yeni alımlamalara olanak tanıyor.
Bize son dönem işlerinizden bahseder misiniz? Kendi işlerinizi nasıl tarif edersiniz?
Tekerrür kitabından sonra Ezgi Bakçay ile beraber ortak küratörlük-komiserlik yaptığımız bir sergi hazırladık. Versus Art Project de 14 Temmuz-13 Ağustos 2017 tarihleri arasında açık olacak Toplayıcılar // Les glaneurs et Les glaneuses sergisi için 18 sanatçı ile beraber çalıştık. Bu serginin de ekseni benim son dönem işlerimin bir parçası aslında. Buluntu fotoğraflarla ürettiğim Tekerrür işiyle, eş küratörlüğünü yaptığım Toplayıcılar sergisi de aynı temelden-dertten besleniyor aslında. Küratör olarak da buluntu fotoğraflardaki gibi kendi üretmediğim fotoğrafların üzerinden düşünmeyi merkeze alan bir sergi süreci diyebilirim. Tekerrür, Toplayıcılar sergisindeki tek fotoğrafım ve şu an üzerinde çalıştığım fotoğraf serisi ile fotoğrafın gerçeklikle kurduğu kaygan ilişkiyi sorgulayan yeni bir sürece girdiğimi söyleyebilirim. Son dönemde özetle, fotoğrafın zaman ve mekanla kurduğu ilişkiyi masaya yatıran, gerçeklik ve hakikatin fotoğrafın temsiliyeti ile ilişkisini araştıran bir yaklaşım üzerinde işler üretmeye çalışıyorum.