Fotoğrafik estetikle ilgili yaklaşımımızdan önce, estetik kavramıyla ilgili hatırlanması gereken bazı noktalar bulunmaktadır. Sonrasında fotoğraf ve onun estetiği ile ilgili durumu ortaya koymaya çalışacağız. Son olarak, bu estetiğin bileşenleri nelerdir; bunlara değineceğiz.
Estetik kavramı yaşamla iç içedir. Hayatı tanımlamada, biçimlendirmede kullanılan bir açıklama şeklidir. Gündelik hayatın içinde, algılama sonrasında farkına varılan duyumların duygusal dönüşümünün ifadelendirilmesinde kullanılan bir terminolojidir, sanatsal derinlik adına başvurulan kavramdır. Yaşamın dönüşümü sonucunda ortaya çıkan manzaranın içinde estetik terminoloji, düşüncenin plastik değerlerle tanımlanmasıdır. Yaşamın dönüşümü süreklilik arz ettiği sürece yeni estetik kodların oluşması da gayet normal bir durumdur. Estetik kavramına genel olarak bakıldığında, etimolojisinden kaynaklanan konumuyla algı, duyum, imge, değişim ve duygu çerçevesinde biçimlendiğini görürüz. Algı; bir çeşit farkındalığın oluşmasıdır. İmgenin özgürlüğü kavramlaşma süreciyle sağlanır. Kavramlaşmayı sağlayacak olan zihinsel yoğunlaşmadır. Duyum; bu yoğunlaşmayı harekete geçirecek değişimdir. Değişim ise; belli bir zaman diliminde meydana gelen, algılanan farklılaşmadır. Sonuçta, duygu, ruhsal izlenimdir.
Baumgarten; estetik kavramına, akla göre daha aşağı düzeydeki duyulardan gelen bilginin bilimi olarak yaklaşmıştır. Varlık olarak, insanı, yaşamın duyumları duygulandırırken, bu duyguların yansıması “haz veren” veya “haz vermeyen” şeklinde ifadesini bularak etkinliğe kavuşur. Etkinin uzantısı, haz veriyorsa güzel, vermiyorsa çirkine kadar ulaşan çeşitlemelerin ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Estetik, kendini dışavurum biçimleriyle gösterir ve fotoğraf da, bir dışavurum biçimidir. Fotoğraf, öncelikle teknolojik bir buluş olarak kamulaşmıştır. W. Benjamin’in yaklaşımı ile fotoğraf; tekniğin olanakları ile gerçekleşen bir faaliyettir. Gerçeklikle ilişki kurma biçimi benzeşime dayalı değildir. Gerçeğe bu kadar sadakat, fotoğrafı yaşama yaklaştırırken, sanatın geleneksel yapısı için “kitsch” bir algı yaratmaktadır. Belki de bu yönüyle, fotoğrafa “Temmuz Monarşisine Başkaldırı” olarak bakılabilir. P. Bonitzer’in ifade ettiği gibi, fotoğrafla hareket ve uzayın ele geçirilmesi mümkün olmuştur. Bununla beraber, Arnold Hauser’in yaklaşımı ile, “film çağı” hayatla sanatı hiç olmadığı kadar yaklaştırmıştır. Fotoğraf bu yakınlaşmanın ilk aracıdır. Bu özelliği o denli içselleştirilmiştir ki, farklı disiplinler ve sanat yapma faaliyetinde krize düşülen durumlarda başvurulan bir araç olarak hatırlanması, sürekliliğini sağlamaktadır. Delacroix, fotoğrafın desen eğitimini tamamlayacak çok değerli bir yardımcı olabileceğini düşünmektedir.
Bütün bunların yanında fotoğraf, duygunun zamansallaştırılması, algılanmasıdır. Yaşamın amaç, yöntem ve içerik olarak düzenlenmesini sağlayan unsurlardan bir tanesidir. Yani, politik bir dışavurum biçimidir. Bir üretim alanıdır, hızlı bir şekilde endüstrileşmiştir. Kısacası “ekonomi politik” boyutu vardır. “Ekonomi politik” bir tavrın estetiğinin olması kaçınılmazdır. Fotoğrafik estetiğin bileşenlerine baktığımızda; iki ana yapıda analiz etmek mümkündür.
İlki, fotoğrafın teknik bir dışavurum biçimi olduğu noktasından hareketle değerlendirilmesi gereken bileşenlerdir. Burada da öncelikle, mekanik olan; makine ve aparatları değerlendirilmelidir. Fotoğraf faaliyeti fotoğraf makinesi ile yapıldığından, teknik boyutun değerlendirilmesi gereken kısımlarından biri araçla ilgilidir. Fotoğraf makinesinin teknik olanakları; objektiflerden kaynaklanan farklılaşmalar, filtreler, flaşlar, kullanılan malzeme v.s şeklinde uzatılabilecek unsurlardır. Bunun yanısıra, fotoğraf faaliyeti sadece çekme değil, baskı ve sonrasında sunumu da ilgilendiren bir süreçtir. Bu nedenle, bu aşamalardaki müdahalelerin de, fotoğrafik estetik üstünde etkileri kaçınılmazdır.
Fotoğraf tekniğinin estetiği biçimlendirmeyle ilgili olan bir başka boyutu, fotoğrafı çekenin yaşamı dönüştürmeye yaptığı müdahaleden kaynaklanmaktadır. Bu noktada fotoğrafçının bakış açısı, kadrajı, yaşamı düzenleyerek dönüştürmede, fotoğrafçıya estetik adına inisiyatifler verir. Fotoğrafçı artık biçimlendirmeye başlamıştır. Ortaya çıkacak sonucun estetiğinde bu aşamadaki seçimler önemlidir. Çünkü gerçekliğin sınırları çizilmiştir. Fotoğrafçının karar verdiği planın estetik üzerinde belirleyici gücü vardır. Dramatik ve psikolojik boyutun şiddeti bu çerçevelemeyle belirlenmiş olur. Gerçekliğin fotoğrafik çerçevede dağılımı, görsel ağırlık noktalarındaki konumu, denge, ölçü, oran, aralık ve yön gibi kadrajla sınırlandırılan ve planlanan plastik değerler fotoğrafın estetiğine etki eden unsurlardır. Buradaki, yansıyan duygu final estetiği konusunda belirleyici özelliğe sahiptir.
Bir başka teknik bileşen, ışıktır. Işık, fotoğrafik estetik ifadenin oluşmasında ve etkisinin biçimlenmesinde, kadrajla beraber düşünülmesi gereken teknik, estetik bir unsurdur. Işık varsa gölgenin düşünülmesi ve yönetilmesi gerekmektedir. Gerçeklik algısında ışık ve gölge derinliği şekillendirir, duygunun anlam kazanmasında etkili olur. Hatta ışık, algılanan renk üzerinde, onun tonunda ve parlaklığında belirleyicidir. Fotoğrafik ifadenin içeriğinin vurgusunda ışık, fotoğrafçının sürekli dikkat etmek zorunda olduğu bir bileşendir. Fotoğrafik estetikte, ışıkla ilgili olarak konunun ışığı, zamanın ışığı, kavramın ışığı gibi terminolojide yer edinmiş tanımlamalarla karşılaşırız. Örneğin; romantik, dramatik, melankolik, gün batımı, vesikalık ışıklarda olduğu üzere.
Fotoğrafın estetiğine etki eden bir başka unsur sunumdur. Fotoğrafların ne boyutta, ne biçimde (hangi renk paspartu ile) sunulduğu, mekân, mekândaki aydınlatma ve serginin temsil şekli gibi konular algıyı, duyumu, imgeyi, kavramı ve duyguyu etkileyeceği için fotoğrafın estetiğini de etkileyecektir. Fotoğraf estetiği ile ilgili belirleyici olan ikinci bileşen; gerçekliğin uygulamadan bağımsız olarak ele alınan bilgisidir, yani kuramdır. Burası kümülatif bir alandır. Fotoğrafçı, yaşamla yoğunlaşma derecesiyle doğru orantılı olarak, gerçekliği imgeleştirmeye çalışır. Fotoğrafik tekniğin, kuramsal bilgiyle anlam kazanmadığı sürece, ruhsuzlaşması kaçınılmazdır. Kuramı besleyen başta; kültür, ideoloji, tarih, felsefe, entelektüel derinlik ve psikoloji gibi pek çok unsur bulunmaktadır. Bu gibi alanların gerçeklikle yüzleşmesi, mimetikliği başına dert olan fotoğrafın sanat panteonunda değer görmesini sağlamaktadır. Bu nedenle, fotoğraf bulunduktan kısa bir süre sonra, kuram teknik üzerinde etkili olmaya ve fotoğrafa özgü bir takım tavırlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Örneğin; “pictorealism” (resimsi fotoğraf) ile saf fotoğraf, 20. yüzyılın ilk yıllarına kadar gelişmiş, birbirinden ayrı fotoğrafik anlayışlardır. Yaşamın tanıklığını yapan bu teknolojik buluşla, fotoğrafın, sadece bir araç olarak değil, aynı zamanda duygu ve düşüncelerin ifadesini bulabileceği estetik, yeni bir dışavurum biçimi olduğu da kanıtlanmış olmaktadır. Ayrıca; A. Stiglitz ve arkadaşlarının 1902’de “Photo Secession” etrafında birleşip hem Kıta Avrupası’ndan gelen sanatçıları davet ederek, hem de kendi aralarında gerçekleştirdikleri faaliyetlerle, fotoğrafın sanat adına gelişmesi konusunda çok önemli aşamalar kaydedilmiştir. Sanat galerisi olarak, Galeri 291’i açmaları, “Camera Work” yayınını çıkarmaları, fotoğrafik estetiğin gelişimi adına önemli girişimlerdir. Amerika’daki bu yeni dışavurum biçimiyle ilgili gelişmelere Avrupa kayıtsız değildir. Sanatın kültürel mirasının zenginliğini taşıyan Avrupa, fotoğrafik estetiğin gelişimine katkı sağlamıştır. “High Art”, “Yeni Nesnellik” gibi tavırlar, Avrupalı bakışının fotoğrafik estetiğe dönüşmüş şekilleridir. Yüzyıl içinde bu ve benzeri fotoğrafik yaklaşımlar çoğalmıştır.
Fotoğrafik estetiğin bileşenlerini; “teknik” ve “teorik” olarak toparlamaya çalıştığımızda, örnek çözümlemeler üzerinden gidildiğinde, bazı zamanlar tekniğin, bazı zamanlar teorinin fotoğrafik estetiği biçimlendirdiğini görebiliyoruz. Yaşamın karakteri estetize edilmeye hep açıktır. Fotoğraflarımızla estetize etmekten korkmayalım…
Sadık TUMAY
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi
Kontrast Sayı 26, Kasım-Aralık 2011