Hayatımızın her anında artık fotoğraf var.
Tanıklık etmek, belgelemek, hissettiklerimizi anlatmak ve anlara sahip olmak için fotoğraf çekiyoruz. Belgeliyoruz, çünkü böyle bir anı yaşadığımızı tekrar tekrar hatırlamak ve hatırlatmak istiyoruz.
Teknolojinin bize sunduğu imkânlarla, fotoğrafların yüzlercesini cebimizde veya çantamızda taşıyıp, istediğimiz yerde gözden geçirebiliyoruz artık. Sadece kaydetmek değil, paylaşmak da var bu sürecin içinde. Hem sevdiklerimizle hem de öte bir zamandaki kendimizle.
Fotoğraf pratiğini herkesin kolaylıkla tecrübe etmesine imkân veren teknolojiler ve çeşitlenen mecralar nedeniyle çok daha yoğun bir ilgi gören fotoğraf, hayatımızın her köşesine girmeye başladı. Kimi konular eskisinden farklı bir şekilde fotoğraflandığı için, kimi konular da hafif ve performanslı kameraların sunduğu teknik imkânlarla ele alındığı için eskiye nazaran daha popüler hale geldi. Tıpkı düğünler ve doğumlar gibi.
Stüdyodan Belgesele
Özellikle Amerika ve İngiltere’de düğünlerin belgesel birer çalışma olarak ele alınıp fotoğraflanması, diğer ülkelerdeki fotoğrafçılara da farklı bir bakış açısı kazandırdı. Benzer bir yaklaşım da Türkiye’de son 10 sene içinde şekillendi. Kontrollü bir stüdyo ortamında çekilen fazla bir sürpriz ve kişisellik barındırmayan fotoğrafların yerini, çoğunlukla olayların geçtiği mekânlarda gerçekleşen çalışmalar almaya başladı. Günün akışına göre şekillenen bu çalışmalarda herhangi bir stüdyodan ve stüdyonun getireceği masraflardan bağımsız olmak, konuya ilgi duyan fotoğrafçıların daha rahat, daha korkusuzca ve daha az yatırımla bu sektöre adım atmalarını sağladı. Bu tip farklı yaklaşımları ilk uygulayanlar da, bahsettiğimiz konulara ilgi duyan kadın fotoğrafçılar oldular. İçinde yer aldıkları toplumda kadın olmanın getirdiği zorunlu deneyimler, gözlemler ve paylaşımlarla, gerek düğün gerekse de doğum konularında erkeklere nazaran daha derin bir bilgi birikimine sahip olduklarını fark ettiler. Birçok aşamasına defalarca tanık oldukları bu süreçlerde, olayların merkezinde yakın bir gözlemci olarak kalmaya ve kurdukları duygusal bağa odaklandılar. Ürettikleri işler farklıydı. Daha içeriden bakabilen ve daha önceden görülmemiş süreçleri yansıtan bu samimi, doğal fotoğraflar sektördeki taleplerin yönünü de değiştirdi. Düğün ve doğum sektörünün tüm dönemlerdeki sürekliliği ve pazarın büyüklüğü de zaman içinde birçok kadın fotoğrafçının sektöre girmesine, herhangi başka firmaya bağlı kalmadan kendi ayakları üzerinde durup, iş sahibi olabilmesine imkân tanıdı, yeni bir ekonomik özgürlük alanı yarattı.
Fotoğrafçı Seçimi
İlk yıllarda belgesel kavramını öğretmek ve içeriğini tanıtmak düğün ve doğum fotoğrafçılarının işlerinin önemli bir parçasıyken, artık bu bilgilendirmeye eskisi kadar zaman ayırmak gerekmiyor. Müşterilerin çoğunluğunu oluşturan kadınlar bugün istekleri konusunda daha netler. Öncesinde detaylı planlamalar yaptıkları, zamanı geldiğinde de büyük bir heyecan ve koşturmaca içinde geçirdikleri doğum ve düğün günlerinde, önem atfettikleri konuların etkileyici ve detaylı bir şekilde belgelenmesini istiyorlar. Bu isteklerini yerine getirecek kişinin yanında rahat olmaları çok önem taşıyor. Belki de özellikle bu yüzden kadın fotoğrafçıları seçme eğiliminde oluyorlar.
Bir düğünü belgeleyen kadın fotoğrafçı, gelinin yanındaki arkadaşları kadar önem taşıyabiliyor. Hatta kimi anlarda verdiği manevi destekle onların bile önüne geçebiliyor. Bir doğuma tanık olan kadın, kendi hayatında tecrübe ettiği veya etme potansiyeli bulunduğu bir durumla karşılaşıyor. Bebeğin ailesi ile birlikte gülüyor, endişeleniyor, diğerleri ile aynı duyguları paylaşabiliyor. Bu doğal yakınlığın altında, düğün ve doğumların toplumsal olarak kadına dair deneyimler olarak tanımlanmış olması yatıyor.
Kontrast Sayı 46, Mart-Nisan 2015
Pınar GEDİKÖZER
Fotoğrafçı
[email protected]