Fotoğraf ve video sanatçısı olarak biliniyorsunuz. 2010-2013 yılları arasında ürettiğiniz bir dizi fotoğraf ve video, geçmişin sanatı ile bugünün sanatı arasında köprü kuruyor. Osman Hamdi Bey, Halil Paşa, Halife Abdülmecid Efendi, Mihri Müşfik, İbrahim Çallı, Nazmi Ziya Güran, Namık İsmail gibi sanatçıların yapıtlarını kendi bedeninizi kullanarak yeniden kurguluyorsunuz. Bize bu işlerinizden bahseder misiniz?
“Otoportre Olarak Modern Türk Resmi” serisine 2009‘da başladım. 2013’e kadar devam ettim. İki farklı seri ürettim bu süreçte. İlk seri Epik Ayartma serisiydi. Tanzimat sonrasında ve cumhuriyet sonrasında değişen/oluşan kadın imgesi ve ressamların bunu nasıl resmettiklerini araştırdım. Kadınlar için biçilen roller neydi ve bu temsile nasıl yansıyordu? Diğeri ise Dramatik Persona’ydı ve onda da Türkiyeli ressamların Batı sanat geleneği, Doğu / Batı mitolojisi gibi kaynaklarını ve bunların kadın temsillerine nasıl yansıdığı üzerine oluşturdum seriyi. Hem fotoğraf hem de video işleri ürettim bu serilerde. Resimlerin hikayesini araştırdım, kostümleri diktirdim, resimde görülen seti kurduk ve o kadınların rollerini oynamayı denedim. Türkiye’deki “kadınlık” müessesinin inşasını anlamaya yönelik serilerdi bunlar aslında.
Bu dönemde kadınlar Avrupai şekilde resmedilseler bile hala kadınların nasıl giyineceğine, nerede ve nasıl dolaşacağına dair sıkı kararnameler bulunmakta idi. O zamandan bu zamana kadının nasıl örtünmesi gerektiği meselesi bitmemiştir. 56 dakikalık sürekli tekrar eden hareketli bir fotoğrafik görüntü şeklinde kurgulanmış ‘Haremde Goethe (Abdülmecid Efendiden sonra) tıpkı resimde olduğu gibi genç kadını kitap okurken gösterir. Bir kadını salt bir görünüş olmaktan çıkarıp, bir deneyim yaşayan gerçek bir kadına dönüştürmüşsünüz (Resimdeki kadın Abdülmecid’in karısı olarak bilinmektedir). Bize bu işinizden bahseder misiniz?
Haremde Goethe (1917), Şehzade Abdülmecid Efendi’nin hareme dair oryantalist temsillere karşı cevap olarak yaptığı bir resim. Modelin, ressamın eşi Şehsuvar Kadınefendi olduğu düşünülüyor, evet. Abdülmecid Efendi, Goethe’yi orijinal dilinden okuyabilen bir kadın resmi yapmış. Resimde kadının başucunda farklı dillerde yazılmış mektuplar görülür. Haremin ve haremdeki bir kadının oryantalist bakışın zıttında bir temsilini yapar. Bu resim beni çok etkilemişti. Kadının bakışındaki sertlik, doğrudanlık bir yandan da o bakışla hiç uymayan bir duruş… Bir elinde boynundaki incilere dokunur, bir elinde de Faust’u tutar. Yani hem çekicidir, kadınlığı hala ilk plandadır; hem de entelektüeldir. Ve tabii bu, Abdülmecid Efendi’nin fikridir/hayalidir. Videoyu kurgularken, kadının tüm bunlardan kurtulduğunu düşündüm, bir anlığına tüm bu olması gerekenlerden bu rollerden kurtulup kendi imgesinin sahipliğini talep ettiğini hayal ettim.
Ayrıca sizin kısmen çıplak olmanız ise bir Osmanlı halifesi olarak Abdülmecid’in çıplak kadın resmi yapıp yapmadığı tartışmasına bir gönderme olduğunu düşündük. Sanat tarihi etrafındaki mitlerden birine mi dokunmak istediniz?
Bir ressamın çıplak çalışması kadar doğal bir şey olamaz. Ayrıca Abdülmecid Efendi’nin ressamlığı ile ilgili konuşulacak daha önemli meseleler var bence.. Örneğin, Şehzade Abdülmecid Efendi’nin haremin oryantalist temsillerine cevap olarak yaptığı bu resim, Batı sanatının çıplak figür resmini çağrıştırır, uzanan çıplağı. Ancak ve elbette bildiğimiz nedenlerden dolayı Abdülmecid Efendi bu resimde modelini çıplak çizmemiştir. Erken dönem Türkiye resminde çıplak meselesi sorunlu ve tartışmalı bir mesele. Sanat tarihçisi Ahu Antmen Halil Paşa’nın “Uzanan Kadın” isimli resmiyle ilgili yazdığı bir makalede bunu “örtülü çıplaklık” olarak tanımlıyor. Bu mesele etrafında iki video işi ürettim. Biri Haremde Goethe diğeri de Uzanan Kadın’dı. Haremde Goethe’de verili rolden çıkan kadını çıplak olarak hayal ettim ancak bu çıplaklığı erkek bakışını tatmin eden bir çıplaklık olarak değil de kadının bedenine yüklenen tüm erotikleştirme çabalarını kabul etmeyen, kadına ait bir çıplaklık olarak kurmaya çalıştım.
Namık İsmail’in Mediha Hanım portresi başka bir örnektir ve gene bir eş portresidir. Bu işiniz hakkında ne söylemek istersiniz?
Namık İsmail’in eşi Mediha Hanım’ı resmettiği portrelerinde cumhuriyet sonrasında önemli bir değişim göze çarpar. Cumhuriyet öncesideki hülyalı bakışlar, jestler ve pozlar yerini cinsiyeti geri çekilmiş duruşlara, bakışlara bırakır. Cumhuriyet modernizmi kadınlara görece eşitlik vaad ederken cinsiyetin geri çekilmesini yadsınmasını talep eder. O açıdan Namık İsmail’in Mediha Hanım’ı resmettiği portreleri ilgimi çeker. Bu Mediha Hanım portresi Cumhuriyet öncesi dönemden. Dolayısıyla izleyiciyle flört bir kadın görüyoruz resimde. Bu Baştan çıkarmaya, etkilemeye çalışan kadın rolüne girmeye çalıştım bu fotoğraf işinde.
Bu seriye başladığımda ilk çektiğim işlerden biriydi.
Bazı işlerinizde başkalarına ait sanat eserlerini yeniden yorumladığınızı görüyoruz. Sanatsal üretim olarak bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Bu şekilde üretilen işler, okuma açısından referans verdikleri işlerin anlatısına dahil olurlar. Tanzimat ve cumhuriyet dönemindeki kadın imgesinin temsilinden bahsetmeden benim işimden bahsetmek mümkün olmaz ya da benim Haremde Goethe videomu bilen birisi Haremde Goethe resmini gorduğunda videoyu hatırlayacaktır. Temellük işler referans verdiği işin anlatısına eklemlenerek bu anlatıları tartışmaya açarlar ya da en azından bunu denerler.
Model poz verirken karşısındaki ressamla ilişkisi var, hem kadın-erkek ilişkisi hem toplumsal açıdan ilişki, hem de kişisel bağlamda ilişkisi var. Bunların hepsi birbirine geçiyor ve bu resimler ortaya çıkıyor. Ben bu resimlerde tüm bu ilişki biçimlerinden doğan kadın imgesini araştırıyorum. Hepsinde, bu ülkedeki kadınlık durumuna biçilen rollerin yeniden üretildiğini görebiliriz,’ diyorsunuz. Sanatçılar geçmişin görsel birikimi içinden eskileri bulup çıkardıkça esas olarak temsil biçimlerinin tarihine dikkat çekerek, kadınlık meselelerinin toplumsal inşa süreçlerini gözler önüne sürebileceğini görüyoruz. Sizin çok etkileyici işlerinizde savunduğunuz yaklaşımınızı öğrenebilir miyiz?
Bu resimler görsel kültürümüzün parçası, görsel tarihimizi oluşturuyorlar. Hem bu kadınlar hem de sanatçılar benim kendimi parçası olduğum bir alanı temsilcileri, hatta ilk temsilcileri. Geç Osmanlı döneminde ve erken Cumhuriyet döneminde, sanatçı ve kadınlar batılılaşmanın hem yüzüdür hem de nesnesi. Bu resimlerde Batılı, modern, Türkiyenin aydınlık yüzü olarak tanımlanan, Batıya gidip modern sanat öğrenmiş sanatçı, batılılaşmamızın en büyük göstergesini “kadını” resmeder. Bu resimlerde “kadınlık”, “Türk kadını” “Osmanlı kadını” kimlikleri temsil edilir ve aynı zamanda da kurulur. Benim niyetim bu kurgusallığı, bu kimlikleri araştırmak, anlamaya çalışmak ve tartışmaktı. Bu kurgusallığın içindeki kadınlık nasıl bir kadınlık ve neden böyle başka şekilde değil de bu şekilde diye sormaktı.
Özlem Şimşek’in Kontrast Dergi 52.Sayıda yayımlanan portfolyosuna buradan ulaşabilirsiniz.