Türkiye’de çocuklarla birlikte yapılan ilk fotoğraf çalışması 8 Ekim 1999 tarihinde İzmit’te başladı. Marmara depremi, vurduğu yeri yıkarken, yakın ve uzak çevresindeki hayatları da etkilemişti; ortalık toz dumandı; değerler ve yargılar da öyle. O dönemi kapsayan ve “Marmara depreminin toplumsal alanlarda, kültürel yargılarda, insan ilişkilerinde, ahlaki değerlerde yarattığı- geçici-etkileri” ele alan bir araştırma yapılacak olursa ilginç verilere ulaşılacağını düşünüyorum…
Çocuklarla ilk fotoğraf atölyesi, afet sonrasının can kurtarma çalışmaları bittikten hemen sonra, geride kalanların hayatı idame ettirilebilmesi için gerekli koşulları yaratmaya çalışan gönüllüler tarafından başlatıldı.
Daha önce dünyada çocuklarla fotoğraf konusunda çok sayıda pratik yapılmıştı. Bunlardan bir tanesi, komşu İran’da Fotoğraf Federasyonu’nun “çocuk fotoğrafçılar istasyonu” ve yıllardır sürdürdüğü uluslararası fotoğrafçı çocuklar festivaliydi. Bir diğeri Bangladeş’te Drik Fotoğraf Ajansı’nın çocuklarla yaptığı fotoğraf ve film çalışmalarıydı, diğeri Filistin mülteci kamplarında Avrupalı fotoaktivistlerin çocuk fotoğrafçılar ve sinemacılarla çalışmalarıydı, bir diğer örnek, Fransa’da, özellikle Kuzey Afrika’dan göçle gelen ailelerin yaşadığı mahallelerde, fotoaktivistlerin gerçekleştirdiği çocuklara yönelik fotoğraf çalışmalarıydı…
İzmit’teki çalışma da bu damardan beslenerek işe koyuldu. Aynı sıralarda Hindistan’ın Kalküta şehrinde, yine bir grup fotoaktivist çocuklarla fotoğraf çalışması yapıyor ve aynı zamanda sürecin belgesel filmini hazırlıyordu ki, bu film birkaç yıl sonra “Kalküta’nın Çocukları” adıyla önemli sinema festivallerinde gösterilecek ve ödüller alacaktı. İzmit’teki çalışma ise TRT ve Japon NHK televizyonları tarafından belgelenmiş, TRT’nin yapımı daha sonra Avrupa Yayın Birliği’nin saygın ödüllerinden birini almıştı.
Velhasıl, Türkiye’de fotoğraf âleminin gündemine o girişin ardından, çocuklarla fotoğraf çalışmaları yaygınlaşarak, çeşitlenerek sürdü geldi. Bu süre içinde, toplumun marjına itilmiş çocuklarla, hak ihlaline maruz kalmış gruplarla, zihinsel ve bedensel engellilerle, dezavantajlı olanlarla, fırsat verilmemişlerle, risk altındakilerle, farklı etnik ve kültürel kökene sahip olanlarla… derken belki binlerce çocukla fotoğraf atölyeleri yapıldı.
Bu çalışmaları gerçekleştiren grupların çoğu birbirinden az çok haberdar, ama neyi nasıl yaptıkları konusunda tam bir iletişimsizlik, hatta ilgisizlik halindeydi. (Bu durum şaşırtıcı olmasa gerek; çünkü kültürel hasletlerimizden en başta geleni, herhangi bir mevzudan haberdar olmakla yetinmek, o meseleye dair neyin biriktirildiğini merak edip, nasıl yapıldığını araştırmamaktır. Mesleksiz ve kâğıt kalemsiz insanlar topluluğunun nadide özeliklerinden biri de bu olsa gerek. Taş taş üstüne koymak denilen şey, bu kültürel iklimin yetiştirdiği seçkinlerin, fırsat bulmuşların, imkân sahiplerinin pek umurunda değildir. Galiba bu nedenle Amerika Kıtası’nı yeniden keşfetmekle kalmayıp her seferinde Batı Hint Adaları sanmaktan hoşlanıyoruz… Bu zaruri parantezi kapatıp devam edelim) Çocuklarla yapılan fotoğraf çalışmalarının ilkelerini, yöntemini, pedagojisini, politikasını da içeren “Çocuklarla Fotoğraf El Kitabı” 2000’lerin başında yayınlandı. Aradan bunca zaman geçti, pratikler çoğaldı, yöntemler değişti, gelişti, farklı gruplar ve kişiler çok önemli deneyimler biriktirdi.
Benim de dahil olduğum son iki çalışmadan biri tamamlandı, diğeri sürmekte. Tamamlanan atölye, üç ay boyunca, haftada üç gün, üçer saat çocuklarla buluşarak Şırnak, Van, Yüksekova, Mardin ve Batman’da yapılan “Fotoğrafla Hatırlamak” çalışmasıydı. Sergisi çocukların katılımıyla kendi şehirlerinde açıldı, kitabı geçen ay yayınlandı. Memleketin doğu yakasında yaşayan elli çocuğun kendi hayatlarından aktardıkları elli fotohikâye, çarpıcı olduğu kadar derin bir toplumsal kesiti görünür kılıyordu.
Van’da devam eden yeni atölye ise üç ay sürecek, Eylül ayında tamamlanacak. Konteynır kentlerde, çadırda yapılan bu çalışma her gün iki grup halinde ve her grupta 10-15 kadar çocuğun katılımıyla üçer saat sürüyor. (Bu süreleri ve sayıları bilhassa yazıyorum ki çocukların eline makine verip “hadi çekip gelin” dediğimiz düşünülmesin, çocuklarla birlikte öğrenme süreci kurguladığımız vurgulansın.)
Van’daki atölyenin amacı da tıpkı “Fotoğrafla Hatırlamak” çalışmasında olduğu gibi, bir ifade aracı olarak fotoğrafı kullanarak, kendi hayatımızdan hikâyeler anlatmak. Her hafta İstanbul’dan iki fotoğrafçı Van’a gidiyor ve Vanlı arkadaşlarımızın da düzenli katılımıyla çocuklarla birlikte önemli bir pratik geliştiriyorlar. Çalışma bitince kitap ve sergi hazırlıkları başlayacak. Bu atölyenin dışında başka pek çok çalışmanın yapıldığını ya da tasarlandığını biliyorum.
Bence bu deneyimleri bir araya toplayarak 1999’dan bu yana çocuklarla fotoğraf çalışmalarında neler yapıldı, nasıl yapıldı, nasıl yapılabilir konularını ele alan bir konferans yapmanın zamanıdır. Bunu kim yapar, fotoğraf alanında yarışma becermekten daha kalıcı, kapsamlı, kontrollü ve derin bir kurumsallaşma yaratamamış olan fotoğraf âlemimizin böyle bir ihtiyacı var mıdır o ayrı bir mevzu, akademya ise bambaşka… Münih Üniversitesi’nde pedagoji kürsüsü, didaktik metodoloji çerçevesinde, çocuklarla birlikte öğrenmeyi esas alan ve Türkiye’de çocuklarla yapılan fotoğraf çalışmalarını eksene yerleştiren iki doktora tezini yıllar önce hazırlamıştı da…
Özcan YURDALAN
Kontrast Sayı 31, Eylül-Ekim 2012