Nazlı Eda NOYAN | İllüzyonlar, Kehanetler, Olasılıklar… (47. Sayı)

Üç nokta (…) bir cümlenin devamını hayal etmemize olanak sağlar ve bizi olasılıklar hakkında düşünmeye iter.
Bu yolla ifadeye güç katar. Fotoğraf disiplini, bünyesinde barındırdığı tür çeşitliliği bakımından özünde belgeleyici, net ifadeye sahip ve adeta monolog yapıyor gibi görünse de aslında doğasında bu üç noktayı taşır. Bizi, olasılıklar hakkında düşünmeye iten üç nokta…

Bu sayfalarda tanışacağınız iki fotoğraf projesi -İllüzyon ve WiFi’daki Kehanet- biri Türkiye’den diğeri Amerika’dan iki fotoğrafçının, bizimle bu anlamda diyalog içinde olan ve hayal kurmaya iten fotoğrafları illüzyonlar ve kehanetler üzerine.

Özge Morkoç’un 2014 yılından İllüzyon Serisi, merkezine zaman ve hafızayı alan bir proje. İstanbul Beyoğlu’ndaki ve İstiklal Caddesi üzerindeki eski pasajları kadrajlıyor. Bunu yaparken, farklı koşullarda farklı algılar yaratan zamanı, Einstein’ın tabiriyle “Bir illüzyon olan zaman”ı bir filtre gibi kullanıyor. Hafıza burada pasajlar üzerinden ele alınan zaman kavramının çok önemli bir paydaşı. Zira pasaj bir nevi kapsül gibi biriktiren, kapsayan, üst üste bindiren ancak bir yanıyla da geçişlerin, akışın, giriş ve çıkışın, geçmiş ve geleceğin beraberce olabildiği bir “ara” mekan.

Platon, Aristo, F.H.Bradley gibi filozoflar zamanın hareketli, değişken, çelişen doğasına yaptıkları vurgularla mekan olarak pasajı da ifade ediyor gibiler. Bu nedenle Morkoç’un farklı günler ve saatlerde hemen hemen aynı noktadan fotoğrafladığı pasaj(lar), bilgisayar teknolojisi ile üst üste bindirilmiş yaklaşık elli fotoğraf nedeniyle bulanık, yoğun, sofistike, değişken ve tam da bu nedenle davetkar görünüyor. Hafızayı var eden ve aynı zamanda yok olmasına da neden olan zaman “oluşmak” ya da “kaybolmak” üzereyken yakalanmış gibi…
Bu belirsizlik nedeniyle bize oyunlar oynuyor, olasılıklar sunuyor, hayâl gördürüyor.

Elbette ele alınan mekanların tarihselliği ve her an yok olabileceği fikri, İstanbul şehri ve konukları için hafızası olması fotoğrafın izleyici için derinliğini daha da arttırıyor. Oradan geçmiş miydiniz? Yoksa oradaki siz misiniz? Orada ne hatıralarınız vardı? Katia’nın Butiği, eşsiz şapkaların tarihi mekanı olmasının ötesinde, üç boyutlu mekan illüzyonunun kuvvetle hissedildiği ancak dördüncü bir boyutu da olan, ışığının sıcaklığıyla bizi içeri davet eden büyülü bir yer. İçeri girmek istemez misiniz, yoksa orada mısınız?…

Fotoğraf: Özge Morkoç – Butik Katia

Beth Lilly’nin 2006-2012 yılları arasında gerçekleştirdiği The Oracle @ WiFi (WiFi’daki Kehanet) Serisi olasılıkları ve diyaloğu ile tam anlamıyla fotoğraf yoluyla fal bakmak/kehanette bulunmak yoluyla gerçekleştiren bir proje. Cep telefonu kameralarının baş döndürücü hızdaki gelişimi ile bu yolla fotoğraf çekmenin cazipleşmesi bu projeye temel teşkil etmiş. Seri, fotoğrafçı ile izleyiciyi bu teknoloji sayesinde beraber çalışmaya teşvik ediyor. Fotoğrafları bir galeride sergilemek yerine fotoğrafçı bunları bir telefon mesajı örgüsünde gerçekleştiriyor. Projenin “okunması” öncelikle fotoğrafı fotoğrafçıdan talep eden tarafından yapılıyor. Aslında “kahveyi pişiren” – fotoğrafçı, “okunan” kahve telvesi – fotoğraf ve “okuyan” kişi de – fotoğrafı talep eden oluyor. İşleyiş aynen şöyle: Lilly dostlarına açık bir duyuru yaparak onların kişisel sorunlarına fotoğrafla yanıtlar verecek bir kâhin olduğunu, her ayın 7. gününde kendisine telefon yoluyla mesaj atıp, tam o anda bulunduğu mekanda fotoğraf çekmesini talep etmelerini istiyor. Bu talep geldikten sonra -söz konusu kişisel soruyu bilmeden- hemen o anda bulunduğu yerden üç adet fotoğraf çekerek mesajı atan kişiye yolluyor. Mesajı alan kişi karşılığında aklındaki kişisel sorunun ne olduğunu Lilly ile paylaşıyor. Fotoğrafları bu soru çerçevesinde yorumlamak bu noktadan sonra kişilere kalmış. Ayrıca oldukça eğlenceli bu oyun, kişisel bazı meselelere taze bir göz ve zihinle bakmak açısından da ilginç bir yöntem. Lilly uzun bir süre devam ettiği bu proje sayesinde fotoğraf ve izleyici ile farklı bir ilişki kurmuş olmalı.

Yaratıcı pek çok hikâyenin türemesine olanak sağlayan kehanetler, okuma olasılıkları ile yüklü olsa da, sorulan soru ile ilişkileri gerçekten insanı hayrete düşürüyor. Burada görmekte olduğunuz fotoğraf “Dünyanın elli sene sonra neye benzeyeceği” sorusu hakkında bir foto-kehaneti barındırıyor. Bu durumda deniz değil havuzda yüzmeyi tercih eder hale gelmiş ve yaşlanmış insan ırkı, geride yarattığı her şeyi bırakıp kendisi yok olacağa benziyor…
Bu durumda olasılıkları merkeze alan zaman ve mekanla ilişkili örnekleri ile tanıştığınız her iki proje çerçevesinde Thomas Jefferson’ın bir sözünü hatırlamak anlamlı olabilir, “Aklınız sahip olduğunuz tek kâhindir ve kararlarınızın doğru ya da yanlışlığından değil, dürüstlüğünden sorumlusunuzdur…”

Özge Morkoç – www.studyopro.com
Beth Lilly – www.bethlilly.com

Doç. Dr. Nazlı Eda NOYAN
Bahçeşehir Üniversitesi, Fotoğraf ve Video Bölümü
www.girlsawthesea.net

Bizi paylaşın..