“Practices of Looking” (Marita Sturken and Lisa Cartwright / Oxford University Press) isimli kitaptan alıntıdır.
Çeviri: Ufuk Duruman
Pek çok ünlü tablo sanat kitaplarında yer almış, poster ve posta kartlarına, t-shirtlerin üstüne yeniden basılmıştır. Bunun orijinal eser üzerinde nasıl bir etkisi vardır? Orijinal olan hem ekonomik hem de sosyal anlamda kopyalarından daha değerlidir. Gerçi Benjamin bu değerin değiştiğini belirtir, bunun nedeni ise kendine has bir görüntü olan eserin eşsizliği değil, ona göre, pek çok kopyanın orijinali olmasından kaynaklanmaktadır.
Ünlü sanat yapıtlarının mekanik olarak yeniden üretimi, insanların ona daha kolay erişebilmesi anlamına gelir. Çünkü bu görüntülere sanat kitaplarından bakabilir, hatta kişiler bu eserleri poster formunda kendi duvarlarına asarak onlara sahip olabilirler. Denebilir ki, sanat eserleri böylece gizemini yitirir ve orijinalindeki dokunulmazlık ve büyü azalır. Yeniden üretimin en temel sonucu, öncesinde yalnızca tek bir yerde bulunan bir eserin, şimdi pek çok farklı içerikte görülebilmesidir: bir sanat kitabında, bir reklam panosunda, bir reklamda. Munch, Çığlık adlı eserini 1893 yılında yapmıştır. Ressam modern yaşamın endişelerini usta bir biçimde resmetmiştir ve bu eser nevroz ve korkunun bir ikonu haline gelmiştir. Orijinaldeki kırmızı gökyüzü uğursuz bir his yaratmakta ve bir insandan çok biçimsiz bir cüceyi çağrıştıran figür, endişenin hayaletimsi bir biçimde cisimleşmiş halidir. Diğer ünlü tablolar gibi Çığlık da posta kartı ve poster olarak basılmış, ancak ikonik değeri nedeniyle, bir yaş günü kartı, anahtarlık, buzdolabı magneti, şişme balon olarak ucuz bir nesneye dönüşecek şekilde pıtrak gibi çoğalmıştır. 1996 yılının Çığlık filminde, katilin taktığı Çığlık’tan esinlenmiş maskede de bir gönderme vardır. Daha önemlisi görüntünün anlamı her bir içerikte farklılaşır. Örneğin Çığlık şişme balon bir figür halinde önümüze çıktığında taşıdığı orijinal dehşetteki derin ciddiyeti fark etmek neredeyse imkânsız bir hale gelir. Daha çok günlük yaşamdaki stresimizi alaya almayı amaçlamaktadır. Benzer şekilde Kırkıncı yaş günü kutlama kartının üstündeki Çığlık, mizahi bir anlamda kullanılmıştır. O zaman diyebiliriz ki, tartışmaya açık bir zevkin ürünü haline gelen ucuzlamış bu görüntüde orijinalinin tam tersi bir etkisi oluşmuştur.
Dijital görüntülemenin gelişimi ile görsel kültürde oluşan değişiklikler de ünlü sanat eserlerinin yeniden üretimi ile içeriğinin değişmesine neden olmuştur. Batı görsel kültüründe bilgisayarların ve dijital ortamın etkisi, sıkça Rönesans dönemindeki perspektifin etkisi ile kıyaslanır. Bu yüzden dijital kültürde Rönesans’a pek çok gönderme vardır ve özellikle de Leonardo da Vinci o çağdaki sanat biliminin yükselişinde bir ikon halindedir. Örneğin bilgisayar sanatı alanındaki yayıncılardan biri olan Leonardo, bu adı sanatta değişen değerler dizisinde bilgisayarın güçlü etkisini çağrıştırmak amacıyla kullanmıştır. Leonardo’nun 1503 yılında yaptığı tablosu Mona Lisa yalnızca ticari bir yöntem olarak değil, bilgisayarın yüksek sanat formundaki değerini ima etmek için kullanılır, çünkü açıkça dünyadaki en ünlü eserlerden biri olarak bilinmektedir. Mona Lisa, Sibernetik sözcüğünü icat eden bilgisayar bilimcisi Norbert Wiener’in portresi ile birlikte, 1965 yılında bir bilgisayara okutulan ve dijital olarak yeniden üretilen ilk eserlerden biridir. Bu “Sayısal Başyapıt” ın kopyaları, görüntünün “eşsiz” olarak tanımlandığı Dünya Çapında Ağ (www) da satılmıştır.
Pek çok ünlü tablo sanat kitaplarında yer almış, poster ve posta kartlarına, t-shirtlerin üstüne yeniden basılmıştır. Bunun orijinal eser üzerinde nasıl bir etkisi vardır? Orijinal olan hem ekonomik hem de sosyal anlamda kopyalarından daha değerlidir. Gerçi Benjamin bu değerin değiştiğini belirtir, bunun nedeni ise kendine has bir görüntü olan eserin eşsizliği değil, ona göre, pek çok kopyanın orijinali olmasından kaynaklanmaktadır.
Ünlü sanat yapıtlarının mekanik olarak yeniden üretimi, insanların ona daha kolay erişebilmesi anlamına gelir. Çünkü bu görüntülere sanat kitaplarından bakabilir, hatta kişiler bu eserleri poster formunda kendi duvarlarına asarak onlara sahip olabilirler. Denebilir ki, sanat eserleri böylece gizemini yitirir ve orijinalindeki dokunulmazlık ve büyü azalır. Yeniden üretimin en temel sonucu, öncesinde yalnızca tek bir yerde bulunan bir eserin, şimdi pek çok farklı içerikte görülebilmesidir: bir sanat kitabında, bir reklam panosunda, bir reklamda. Munch, Çığlık adlı eserini 1893 yılında yapmıştır. Ressam modern yaşamın endişelerini usta bir biçimde resmetmiştir ve bu eser nevroz ve korkunun bir ikonu haline gelmiştir. Orijinaldeki kırmızı gökyüzü uğursuz bir his yaratmakta ve bir insandan çok biçimsiz bir cüceyi çağrıştıran figür, endişenin hayaletimsi bir biçimde cisimleşmiş halidir. Diğer ünlü tablolar gibi Çığlık da posta kartı ve poster olarak basılmış, ancak ikonik değeri nedeniyle, bir yaş günü kartı, anahtarlık, buzdolabı magneti, şişme balon olarak ucuz bir nesneye dönüşecek şekilde pıtrak gibi çoğalmıştır. 1996 yılının Çığlık filminde, katilin taktığı Çığlık’tan esinlenmiş maskede de bir gönderme vardır. Daha önemlisi görüntünün anlamı her bir içerikte farklılaşır. Örneğin Çığlık şişme balon bir figür halinde önümüze çıktığında taşıdığı orijinal dehşetteki derin ciddiyeti fark etmek neredeyse imkânsız bir hale gelir. Daha çok günlük yaşamdaki stresimizi alaya almayı amaçlamaktadır. Benzer şekilde Kırkıncı yaş günü kutlama kartının üstündeki Çığlık, mizahi bir anlamda kullanılmıştır. O zaman diyebiliriz ki, tartışmaya açık bir zevkin ürünü haline gelen ucuzlamış bu görüntüde orijinalinin tam tersi bir etkisi oluşmuştur.
Dijital görüntülemenin gelişimi ile görsel kültürde oluşan değişiklikler de ünlü sanat eserlerinin yeniden üretimi ile içeriğinin değişmesine neden olmuştur. Batı görsel kültüründe bilgisayarların ve dijital ortamın etkisi, sıkça Rönesans dönemindeki perspektifin etkisi ile kıyaslanır. Bu yüzden dijital kültürde Rönesans’a pek çok gönderme vardır ve özellikle de Leonardo da Vinci o çağdaki sanat biliminin yükselişinde bir ikon halindedir. Örneğin bilgisayar sanatı alanındaki yayıncılardan biri olan Leonardo, bu adı sanatta değişen değerler dizisinde bilgisayarın güçlü etkisini çağrıştırmak amacıyla kullanmıştır. Leonardo’nun 1503 yılında yaptığı tablosu Mona Lisa yalnızca ticari bir yöntem olarak değil, bilgisayarın yüksek sanat formundaki değerini ima etmek için kullanılır, çünkü açıkça dünyadaki en ünlü eserlerden biri olarak bilinmektedir. Mona Lisa, Sibernetik sözcüğünü icat eden bilgisayar bilimcisi Norbert Wiener’in portresi ile birlikte, 1965 yılında bir bilgisayara okutulan ve dijital olarak yeniden üretilen ilk eserlerden biridir. Bu “Sayısal Başyapıt” ın kopyaları, görüntünün “eşsiz” olarak tanımlandığı Dünya Çapında Ağ (www) da satılmıştır. Bu durumda eşsiz, kendine has anlamına değil, alışılmadık anlamına gelmektedir. Böyle bir “eşsiz” kopya, Boston’daki Bilgisayar Müzesinde asılı durmaktadır. Şu soruyu sorabiliriz, bu “başyapıt”ın yeniden üretilmesinde “sanatçı” kimdir; bu işleme söyleyecek sözü olamayan Leonardo da Vinci midir, bu üretimde görevli olan bilgisayar bilimcisi midir, yoksa bu üretim tekniğini mümkün kılan laboratuvar teknisyenleri midir?
Müelliflik ve sanatsal sahiplik sorunları, tüketiciler kendi sanat eserlerini yeniden üretmeye davet edildikçe bu kapsamda daha da karmaşık bir hal almaktadır. Örneğin bir kanaviçe firması Charles Craft, Mona Lisa’nın altın çerçevede kumaştan bir baskısını satmakta ve kanaviçe işleyenleri kendi şaheserlerini işlemeye davet etmektedir. Yapılan reklam tüketicinin yalnızca bu paha biçilmez şahesere “sahip” olmakla kalmayacağını, onu kendi elleri ile yeniden yaratacağını ve dahası Mona Lisa’nın ünlü gülümsemesini giyebileceklerini duyurmaktadır. Mona Lisa’yı kolye, yaka iğnesi, kravat halinde turistik eşya, müze satış mağazalarından ve internet üzerinden satın alarak mücevher veya giysi olarak da “giymek” mümkündür. Bu durumda görüntü kime aittir ve sanatçı kimdir? Ortalama tüketiciye pek çok yeniden üretime erişim sağlayan dijital ortamda sanatsal sahiplik sorunu giderek karmaşıklaşmaktadır.
Mona Lisa pek çok modern sanatçı tarafından “tekrar çalışılmıştır”. Örneğin 1919 yılında Marcel Duchamp Dada akımının karakteristik davranışı ile saygısız bir yergide bulunmuş, ünlü portreye bıyık ve keçi sakal çizmiş ve yaptığı işin adını, konuşma dili Fransızcasında “seksi bir poposu var” anlamına gelen L.O.O.Q koymuş, daha sonra da Sürrealist ressam Dali de Duchamp’a gönderme yaparak Mona Lisa’ya kendi ünlü ucu kıvrık bıyıklarını çizmiştir.
Böylece Mona Lisa bir dizi kültürel göndermeye uğramıştır. Popüler kültür ve politika dergisi New Yorker’ın ön kapağında Mona Lisa, 1990’ların sonunda Amerikan Başkanı Bill Clinton ile bir ilişki yaşadığı iddia edilen Monica Lewinsky’yi çağrıştıracak şekilde bir görüntüde kullanılmıştır. Bu iğneleyici mizahı yaratacak pek çok ilginç görsel benzerlikler ve kelime oyunları bulunmaktadır. İkisi de koyu renk saçlara sahiptir, isimlerinin baş harfleri M ve L dir ve adları M-o-n ile hemen tanınan yüzlere sahiptir. Vinci’nin Mona Lisa tablosundaki modeli kimliği bilinmeden kalmış olsa da hakkında sınırsız spekülasyonlar yapılmıştır. Çekiciliği kısmen, bazen dünyanın en ünlü gülümsemesi olarak bahsedilen belli gülüşündeki bilinmezliğe bağlanmıştır. Mona Lisa’nın modeli gibi, Monica Lewinsky de Beyaz Saray skandalından önce tanınmayan ve göreceli olarak pek de önemli olmayan biriydi. Sonrasında gizemi konuşabilen Lewinsky’nin aksine kısmen sessizliğine bağlı olan orijinal eserdeki model kadar gizemli olmasa da, kısa bir süre için Mona Lisa kadar ünlü olmuştur. İronik bir şekilde Lewinsky’nin görüntüsü, Mona Lisa’nın Rönesans ile ilişkisinde olduğu gibi, tarihteki bu çağda daha fazla bir görsel sembolizm taşımış (ve tanınmış kişilerin özel hayatına medyanın yoğun odaklanması ile), ününü borçlu olduğu güçlü erkeğin önüne çıkmıştır. Böylece ünlü orijinal eserin yeniden yapımı, görüntüsünün sıkıştırılmış bir formda çok geniş bir anlam seti taşımasına yol açmıştır.