Her önemsemenin içinde bir abartının saklı olduğu ya da önemsemenin abartıya her an müsaade edeceği, üzerinden hızla geçilmemesi gereken bir tespittir. Ancak bu kısa tanıtım yazısında bundan olabildiğince kaçınacak, sadece ilginç bir hayata dikkat çekeceğiz.
Okulun toplumsal rolünden ve hümanist (bir dünya vatandaşı olabilmek için olmazsa olmaz olan temel hümanist eğitim) sorumluluklarından uzaklaştığı, belli bir işi yapabilmek için zorunlu koşulan ehliyetname dağıtmakla sınırlı olduğu, yani hayatımızın her alanına sızdığı özellikle bu dönemde, sayıları gittikçe azalanlar aslında otodidaktlardır. Fotografın en büyüklerinin hemen hepsinin otodidakt olmaları, sadece bir tesadüf olarak geçiştirilmemelidir. Benzer durumlara fotograf dışında da rastlarız. Otodidaktlar, belki sadece bu özellikleriyle bile özel bir ilgiyi hak eder.
1950 yılında, Adana’da yedi çocuklu bir ailenin en büyüğü olarak dünyaya gelen Fethi Sabunsoy, ilkokulu bitirir bitirmez çalışmak, ailesine maddî katkıda bulunmak zorunda kalır. Henüz 12 yaşında çırak olarak bir fotografçıda çalışmaya başlar. 20 yaşına geldiğinde çalıştığı stüdyoda her tür fotografı çekebilecek duruma gelir; ama yaptığı işten tatmin olmaz. Kendi deyimiyle “sanat fotografı çekmenin” yollarını arar, dokuz yıl sonra “piyasa fotografçılığı hayatı”na son verir, 1979 yılında Çukurova Üniversitesi’ne fotografçı ve kameraman olarak girer. Bu arada, Sabunsoy “sanat fotografı” çekmeye başlamış, karma sergilere katılmış ve ödüller almıştır. Hep siyah beyaz fotograf çeker, kısa süren renkli çalışmaları dışında, siyah beyaz aşığı olarak kalır. Adana Fotoğraf Amatörleri Derneği’ne girer ve ortak işler peşinde koşar.
Sabunsoy, üniversite ortamının tanıdığı imkânları görür, ilişkiler kurar, kendini geliştirmeye çalışır. Ortaokulu, daha sonra liseyi dışarıdan bitirir ve işçi kadrosunda çalıştığı üniversiteye 1992’de öğrenci olarak girer: Üniversitede hem işçi, yani profesyonel fotoğrafçı ve kameraman, hem de Resim Bölümü Grafik Ana Sanat Dalı’nda öğrencidir artık. 1996 yılında mezun olduğunda dört yıllık üniversite hayatının ona pek bir katkıda bulunmadığını, hattâ her defasında sabırsızlıkla beklediği fotograf derslerinin bile zaman kaybı olduğunu itiraf eder. Fotograf derslerini dinlerken, kürsüde ders veren hocalarından çok daha fazla bildiğinin farkındadır. Bir otodidakt olarak öğrendikleri, dört yıllık üniversite hayatından çok daha değerlidir. Mezun olduktan kısa bir süre sonra, işçi olduğu üniversitede, fotograf dersi vermeye başlar. Haftada sekiz saat teorik, sekiz saat da pratik ders veren Sabunsoy, aynı üniversitede, hem işçi, hem de akademisyen olan belki de Türkiye’deki tek örnektir.
Fethi Sabunsoy, biri Almanya’nın Bremen şehrinde, diğerleri Türkiye’nin değişik şehirlerinde olmak üzere, on kadar kişisel sergi açtı, ödüller aldı, fotografları kitaplara ve kataloglara girdi, pek çok fotografı kitap kapağı ve takvim motifi olarak kullanıldı. “Sabunsoy” (2000) ve “Kahvehaneler” (2006) adını taşıyan monografik iki fotograf albümü var.
Tekniği, piyasaya sürülen her şeyi denemek değil, anlatmak, aktarmak için araç olarak gören Sabunsoy, teknik düzeyi ortaya çıkarılan işlerden hareketle test etme taraftarıdır. Kısa süren bir dönem dışında fotograf anlayışında kararlıdır: Yeniden kurgulamak yerine, hayatı gözleyip, onu bozmadan, ama en karmaşığı bile görsel bir düzene sokarak parçalar koparma yanlısıdır. Fotoğraflarındaki insanlar “Sabunsoy’un İnsanları”dır: Bu insanlar nerede ve ne zaman olursa olsunlar objektife yumuşak bakarlar. Bu da fotografçının insanlarla ilişki kurma ustalığının kanıtıdır. Fotograflarındaki insanlar, sadece fotografik obje değildir. Fotograflarını izleyen insanlar, kare içindeki bu insanların Sabunsoy’un arkadaşı olduğu izlenimine kapılır: “Sabunsoy’un insanları” Sabunsoy’a çok yakındır.
Fethi Sabunsoy’u, ağır bir hastalık nedeniyle, 15 Nisan 2007’de yitirdik. Fethi Sabunsoy, usta ve önemli bir fotografçıydı. Bir kişinin ülkemiz fotograf ortamında “usta” ve “önemli” sayılabilmesi için, onun ülke dışında yaşayan “yabancı” bir fotografçı ya da ülke dışından önemine dikkat çekilen bir fotografçı olması gerekmez. İnsan çoğu zaman yakınında olanların önemini, değerini ölçemez. Ama sorun sadece bununla da sınırlı değil: Uzunluğun, ağırlığın vb. ölçüsü biliniyor. Kültür dünyasındaki ölçü birimi ise günlük hayatımızdan her geçen gün daha çok çekilen felsefi ve teorik bakıştır. Bir şeyi değerlendirebilmek için, önce onu anlamak, anlayabilmek; bir şeyi anlayabilmek için istediğinden bağımsız, felsefi, teorik, ideolojik ve siyasî bir temel gereklidir. Bu büyük eksikliğin bedelini, bu ülke kültür ortamında ister üreterek ister izleyerek yer alan herkes, daha uzun bir süre ödeyecek. Fethi Sabunsoy da ödüyor: 12 yaşından ölümüne dek biriktirdiği fotograf tecrübesine ve hayatı boyunca verdiği ürünlere sahip çıkıp bunları kültür ortamına ve gelecek kuşaklara kazandıracak bir kurum hâlâ yok ortalıkta.
* Bu yazının bir bölümünü 1999’da kurucusu ve yayın yönetmeni olduğum YGS Yayınları içinde hayat vermeye çalıştığım Portfolio dizisi için yazmıştım.,Bu metinden bazı alıntılar Sabunsoy’un, bulunamadığım cenaze töreni sırasında bir başkası tarafından okunmuştu. Fotograf kitaplarına özel bir önem verdiğimiz YGS Yayınları’nda her yıl orijinal fotograflardan oluşan bir dosya yayınlamaya karar vermiştim. 1999 yılında başlayan ve her biri birbirinden özel olmasına rağmen, sadece dört dosyayla sınırlı kalan bu dizinin ilkini Fethi Sabunsoy’a ayırmıştım. Fethi Sabunsoy benden 16 yaş büyüktü. Mahallelimdi. Ortak çalışmaya 1982’de başladık; ölümüne dek, içinde Almanya kişisel sergisi, Kooperative für Fotografie üyeliği ve “Kahveler” başlıklı çalışmaları da dahil, sıralanabilecek onlarca çalışmada verimli bir işbirliğimiz oldu.
İlker MAGA
Kontrast Sayı 28, Mart-Nisan 2012