Sanırım bir yaz günüydü, fotoğrafçı dostum İlker Gürer bir sohbetimiz sırasında, Trent Parke başta olmak üzere, birkaç isimden bahsetti ve bana bu isimlerin yer aldığı “in-public.com” web sitesini önerdi. O güne kadar bir çok sokak fotoğrafı çekmiştim fakat sokak fotoğrafçılığı ile ilgili en önemli temel fikri bu web sitesi sayesinde anladım. Sokak fotoğrafı aslında tekil fotoğraflardan oluşan, doğal ve zamansız insan anlarının kaydedilmesinden ibaret değildi; sistemli ve yoğun bir konsantrasyon gerektiren bir fotoğraf tarzıydı. Daha sonra yaptığım araştırmalarda Türkiye’de yaşayan her ciddi fotoğrafçının kendine has sokak fotoğrafları olduğunu gördüm. Fakat maalesef kollektif oluşumların olmayışı, daha doğrusu yakın zamana kadar olmaması, çekilen fotoğrafların birbirinden bağımsız fotoğraf tarzlarına göre şekilenmesine sebep olmuş ve bir fotoğraf ekolümüzün olmasına engel teşkil etmiş.
Türkiye’de sokak fotoğrafı çeken bir çok isim var, fakat ben dikkatimi çeken bazı isimlerden bahsetmek istiyorum. İlk olarak Ömer Orhun’un siyah beyaz Taksim ve Nişantaşı serileri aklıma geliyor. Geniş açı objektifin, distorsiyonu sebebiyle sokak fotoğrafçılığında kullanılması zordur. Ömer Orhun ise bu distorsiyonu güzel kullanmış ve gözü rahatsız etmeyen, siyah beyaz film ile de ortak bir dil sağladığı fotoğraf serileri elde etmiş. Geçtiğimiz yıllarda THY ve Skylife dergisinin gerçekleştirdiği ‘Onikiler’ adındaki belgesel fotoğraf projesinde kendisi ile aynı çalışmada yer almak bana büyük mutluluk vermişti. Özellikle bu çalışma esnasında, kendisinin Çin’de çekmiş olduğu çalışmalardan oluşan kontakları görme şansım oldu ve hayranlıkla izledim. Umarım ileride bu çalışmaları bir kitap halinde görmemiz mümkün olur.
Yine aynı jenerasyondan Merih Akoğul’un fotoğraflarına değinmek istiyorum. Kendisi sokak fotoğrafçısı olarak çok özgün işlere imza atmıştır. Fotoğraflarında beni en çok etkileyen şey grafik ve duygusallığı aynı anda yaşatabilmesi sanırım. Özellikle, siyah beyaz işlerini çok beğenerek izlerim. Üniversitede öğrencilik yıllarından bugüne kadar çekmiş olduğu fotoğraflardan oluşan ‘Klasikler NeoKlasikler’ ve siyah beyaz çalışmalarından oluşan ‘Bitki’, en beğendiğim kitaplarındandır. Son olarak, 2011 yılında renkli işlerden oluşan ‘’Kayıp Ruhlar’’ serisinden fotoğraflarını görme fırsatı buldum. Son dönemlerde işlerini renkli fotoğraflara doğru kaydırdı. Genelde fotoğraf sanatçılarının çalışmalarını sergi veya kitaplarda görebilirsiniz, fakat Merih Akoğul’un cep telefonu ile kaydettiği çalışmalarını Instagram’da kendisini takip ederek de izleyebilirsiniz.
Arif Aşçı’yı ‘’Bahta Bakan’’ isimli kitabıyla tanıdım. Fotoğrafa adadığı bir hayatı var ve çalışmalarını gıpta ile takip ediyorum. Kendisi, panaromik siyah beyaz çalışmalarıyla, geçtiğimiz yıl yayınlanan ve dünyanın en kapsamlı sokak fotoğrafçılığı kitabı olan ‘’Street Photography Now’’ isimli kitapta (20-23. sayfalar) tek Türk fotoğrafçı olarak yer aldı.
Danimarka’da fotoğrafçılık okumuş ve Anzenberger ajansının fotoğrafçısı olan Sinan Çakmak, aynı zamanda Atlas Dergisinin fotoğraf editörüdür. Tanıdığım fotoğrafçılardan, 50 mm objektifi en etkin şekilde kullanan kişidir kendisi. Web sayfasından izleyebileceğiniz ‘Lodos’ serisi en beğendiğim serilerindendir.
Elektrik mühendisi olan ve reklam sektöründe çalışan Selim Güneş, birkaç sene önce çıkarttığı kitabı ‘Lodoslar Kenti İstanbul’da yer alan fotoğraflarını 2000 ile 2006 yılları arasında İstanbul’da üretmiş. Tamamı renkli olan fotoğraflarını genelde geniş açı objektifle çekmiş. Kendisinin, aynı zamanda, mekân ve insan ilişkilerini renklerle harmanlayan bir yanı var.
Türkiye ve renkli işler denince hemen akla gelen genç fotoğrafçı İlker Gürer’den bahsetmek istiyorum. Kendisini 2008 yılında bir gazetenin fotoğraf editörlüğünü yaptığı ve dolayısıyla İstanbul’da yoğun sokak fotoğrafı ürettiği bir dönemde tanıdım. Fotoğraflarında genellikle geniş açı objektif kullanır ve hissettirdiği ilk izlenim samimiyettir. Fotoğraflarının geneline baktığımızda, uzaktan çalınmış fotoğraf kareleri yerine, konulara bariz yakın çalıştığını gözlemliyoruz. Fotoğraflarında bulduğum samimiyetin bu sebeple olduğunu düşünüyorum. Fotoğraflarının duygusunun yanısıra gölge, yansıma ve grafik etkileri de göze çarpar.
Genç ve sokak fotoğrafı üreten fotoğrafçı Altuğ Şencan’ın, ‘Türkler’ isimli serisine “behance.net” sitesinden ulaşabilirsiniz. Gitgide gelişen bir tarzı var. Renkli fotoğraf çalışıyor ve ayrıca, özel bir bakış açısı var.
Yine Türkiye’de çekilmiş sıradışı bir sokak fotoğrafı serisine de dikkatinizi çekmek istiyorum. George Georgiou’nun web sayfasında ‘Turks I’ diye adlandırdığı, muhtemelen bir metro inişindeki merdivenlerden teleobjektif ile çektiği ve gökyüzünü fon olarak kullandığı insan portrelerinden oluşan bu seri, basit gibi görünmesine rağmen, Türk insanının çeşitliliğinin kolaylıkla gözlemlenebildiği bir çalışma olmuş. George Georgiou’dan bahsetmişken, son kitabı olan ‘’Fault Lines: Turkey / East / West’’den bahsedeyim. İsminden de anlaşılabileceği gibi, Türkiye’nin iki ayrı ucunda yaptığı çalışmaları toplayan bu kitap yoğunlukla sokak fotoğrafları içeriyor.
Hollandalı bir fotoğrafçı olan Arjen J. Zwart, uzun zamandan beri Türkiye’de yaşıyor. Türkiye’de ilk sokak fotoğrafçılığı atölyesi veren kişilerden biridir. Son dönemde yoğunlaştığı, orta format ve renkli sokak fotoğraflarıyla kendisini izletmekte. Son serileri ‘Zift’ ve ‘In the City’ bunlara örnek olarak gösterilebilir.
Yabancı sokak fotoğrafçılarından bahsedip, Alex Webb’in İstanbul’da çekmiş olduğu fotoğraflarından derlediği ‘Istanbul, City of a Hundred Names’ isimli kitaptan bahsetmemek olmaz. Yedi yıl boyunca aralıklı olarak çalıştığı İstanbul fotoğrafları ile, özellikle kitap çıktıktan sonra, genç türk fotoğrafçılarının ilgisini sokak fotoğrafçılığına çektiğini söylemekle abartmış olmam.
Yazımın başında bahsettiğim gibi, sadece sokak fotoğrafçılığının değil, dünyada genel bir Türk fotoğraf ekolünün oluşamamasının sebebine değinmek istiyorum. Türkiye’de aynı bakış açısına sahip bir çok insanın olduğunu gözlemliyorum. Fakat bu insanların bir çatı altına gelememesi ve ortak bir imza oluşturamaması Türk ekolünün oluşmasını engelleyen başlıca etkendir. Dünya fotoğrafının Türk fotoğrafı ile buluşmasını sağlayan “Geniş Açı Proje” ofisi son yıllarda dünya çapında tanınan ve ödüllü fotoğrafçıları Türkiye’ye davet ederek, atölye ortamı sağlamaktadır. Fototrek’in geçtiğimiz yıllarda Aleixa Vakfı ile düzenlediği, içerisinde Time Dergisinin 20 yıllık fotoğraf editörünün de bulunduğu değerli isimler ile gerçekleştirdiği atölye çalışması Türk fotoğrafı için atılan güzel adımlardan bir tanesi idi. Aynı şekilde, geçen yıl ilki düzenlenen Bursa Fotofest’te de çeşitli sergiler ve atölyeler düzenlenmiştir. Galata Fotoğrafhanesi, bir fotoğraf akademisi olarak güzel işler yapmaktadır. Bahsettiğim eylemlerin artarak devam etmesinin, bu ortak çatının temelini oluşturacağını düşünüyorum.
Fotoğraflar: Engin GÜNEYSU
Kontrast Sayı 31, Eylül-Ekim 2012