Ceyda TAŞDELEN | Yolda Olmak (15. Sayı)

YOLDA OLMAK
Doğumla başlar insanın yolculuğu. Her yaşam bir yolculuk, her yolculuk da bir keşiftir. Özünde olanı yaşar gezgin; genlerine, oluşumunda işlenmiş olanı keşfe çıkar. Ana rahmindeki güvenli alanı terk ettiği andan itibaren başlar gezginin meraklı serüveni. O nedenledir ki yolculuk, insanın özüne, varlığına, kendine doğru yaptığı içsel seyahatler olduğu kadar; var olana, dışında gelişene, merak edilene doğru yapılandır aynı zamanda.

Gezgin her yolculuğunda, hem kendisine hem de merak ettiklerine doğru bir keşfe çıkar. Hiç bitmeyen bu merak dolu serüvene katılmış olanın, çemberin dışında olmaktan başka şansı yoktur artık. Uzun süre aynı yerde kalmak, kapalı ofislerde güvenli bir yaşam sürdürmek, bildiktanıdık, “bizden” olanlarla yaşayıp gitmek ona göre değildir asla. “Ötekine”, “bilinmeyene”, “merak uyandırana”, “keşfedilmemişe” ve zaman zaman da “tehlikeli”ye doğru, bir yolda olma hâlidir artık onun hayatı. Keşfetmekle güdülenmiş, gördükleriyle kendi olmayı, “kendini bilmeyi” öğrenmiş, kendini büyütebilmek için başka yollara, insanlara, kültürlere ihtiyaç duyar olmuştur. “Öteki” ile “biz” olmayı, önyargısızca kültürleri anlamayı, içinde soluk alıp verdiği, üzerinde yürüdüğü, “memleketim” dediği toprakları ve dünyayı tanımayı, doğanın sunduğu bin bir çeşit güzelliğin değerini anlamayı öğrenmiştir bir kere; artık iflah olmaz, bitmek tükenmek bilmez bir keşfin tam ortasındadır o…

***

Anadolu’da atılan her adım bir keşif; gidilen her yol, kişinin içsel yolculuğunda bir ilerlemedir.

Anadolu… Övgü dolu onlarca sözcükle kafalarımıza kazınmış olan memleketimizi hangimiz tanıdık yeterince? Kaçımız kültürlerin beşiği olan ülkemizde geçmişten bugüne kimlerin yaşadığını, bugünlere hangi kültürel değerlerin miras kaldığını biliyoruz; şimdi bu mozaik denilen coğrafyada, bu kırılgan cam parçalarının nasıl yaşadığını kaçımız biliyoruz? Kaçımız doğumla miras kalan gezginlik genlerimizi bastırmak yerine yaşama fırsatı bulduk? İçsel yolculuğumuzu yapabilmek, “öteki”ni olduğu kadar “kendimizi” keşfetmek için de yolda olmak gerektiğini kaçımız fark ettik?

Anadolu’da atılan her adım bir keşif; gidilen her yol, kişinin içsel yolculuğunda bir ilerlemedir. Anadolu, beklenmeyeni sunar her daim. Tüm yazılanlardan, rehberlerden, programlardan başka bir dünya çıkar karşısına Anadolu’yu keşfetmeye çıkanın. Her şeyi altüst eder bir anda; ne kadar bilgisiz, ne kadar eksik, ne kadar çok şeyi öğrenmek zorunda olduğunu hissettirir insana. Günlerce yapılan tüm planları, programları bir anda yıkar geçer Anadolu ve kendiliğinden düzenlenmiş bir programın içinde bulur gezgin kendini bu topraklarda. Artık tek bir rehberi vardır gezginin, Anadolu’nun ta kendisi.

Bir düşler coğrafyasıdır Anadolu; gezgin yazara açar kapılarını, davet eder, duymayı bilen kulaklara seslenir ve anlatır kendini, yaşadıklarını, gerçekleri. Gezgin fotoğrafçının objektifine göz kırpar usulca; her buluşmasında bambaşka kadrajlarla karşılar onu, keşfedilmeyi beklediğini haykırır. Duymayı bilen kulakların, görmeyi bilen gözlerin ve gezgin ruhların keşfini bekler Anadolu.

Yolda olacağız sizlerle… Anadolu’nun sesini, sözünü, objektiflerimize yansıyan güzelliklerini aktaracağız bu satırlarda. Yazdığımız, gösterdiğimiz yerlerde kendi keşfinizin peşinden koşabilmenizi dileyerek çıkacağız her sayıda yeni yolculuklarımıza…

Çekim Önerisi:
Ocak ayı gibi, kış döneminin en zorlu aylarından birisine girince, genellikle zorunlu olmadığı sürece evden çıkmamayı tercih eder insanlar. Ancak fotoğrafçıysanız, gezginseniz veya olmaya niyetliyseniz, sizin için yollara düşmenin ve sürprizlere kucak açmanın zamanı gelmiş demektir. Bugüne kadar gezdiğiniz sokaklar, ağaçlar, göller, dağ-tepe ve diğer şehirler sizlere verdiklerinden çok farklı pozlar vermeye, bambaşka bir güzelliğe bürünmeye başlamıştır artık. Dağlar yolunu tutmuş, bembeyaz giysisini kuşanmış, sokaklar her farklı gün farklı bir ışıkla sizleri karşılar olmuştur.

Dolayısıyla Ocak-Şubat ayları dendi mi karlı, sisli, bulutlu fotoğrafların bizleri beklediğini söyleyebiliriz. Karlı, sisli ya da bulutlu fotoğraflar çekeceksek de bazı noktalara dikkat etmenin, bazı püf noktalarını bilmenin faydası olabilir diye düşünüyorum.

Karlı Fotoğraflar: Karın ışık yansıtıcılığının yüksek olması, kar fotoğraflarının doğru pozlama ile çekilmesini engelleyen bir faktördür. Bu nedenle, fotoğraf makineniz ne kadar üst seviye olursa olsun, karlı fotoğraflar çekeceğiniz zaman doğru pozlama değerleri için insan teni ya da hiç kimse yoksa kendi avuç içinizin değerini kullanmayı tercih edebilirsiniz. Karlı fotoğraflar söz konusu olunca, farklı tarzlarda çekimler yapabileceğinizi de unutmayın. Sade, detay, hareket, makro ya da genel manzara çekimleri için son derece uygundur karlı havalar. Çekim yaptığınız alanda kar yağmaya devam ediyorsa flaşlı çekim yaparak taneleri belirginleştirmeyi deneyebilir; gölgede karlı fotoğraf çekiyorsanız makinenizin beyaz ayarını değiştirerek gölgeli çekim moduna geçirebilirseniz, soğan kabuğu renginde filtre kullanımında olduğu gibi mavi tonlar almak yerine beyaz rengi yakalayabilirsiniz.

Sisli Fotoğraflar: Işık yansıtıcılığı kar kadar olmasa da yine yüksek olan sisli hava şartlarında fotoğraf çekmek için de fotoğrafçı makinesine ne kadar ve ne zaman müdahale etmesi gerektiğini bilmek zorundadır. Yine avuç içi ışık ölçüm yöntemi ile ya da 1 stopluk poz artışı ile çekimimizi yapabiliriz. Bulut ve sis hareketlerini en iyi gözlemleyebileceğiniz ve çekebileceğiniz yerler elbette ki dağlardır. Çekim amaçlı geldiğiniz bir dağlık alanda uykunuzdan da fedakârlık yapabilir ve erken kalkabilirseniz en güzel sis hareketlerine tanıklık edebilirsiniz. Unutmayın ki alçak dağlık alanlarda sis günün en erken saatlerinde izlenebilmektedir.

Bulutlu (Kapalı) Havalar: İçinde bulunduğumuz aylarda çoğunlukla kapalı-bulutlu havalara maruz kalacağımız düşünülürse, bu tip havalar için kimi önerilerde bulunmamız, özellikle fotoğrafa yeni başlayanlar için faydalı olabilir diye düşünmekteyim. Bu tip havalarda genellikle fotoğraflarımızda soğuk renkler hâkim olduğundan, renk doygunluğunun ve objelerde form olmamasından yakınırız. Fotoğrafımızdaki renklerin soğuk olmasının ve renk doygunluğunun olmamasının başlıca nedeni ışığın Kelvin derecesindeki yüksekliktir. Analog makinelerimizde bu sıkıntıyı ancak amber rengi (soğan kabuğu) filtreler yardımı ile aşabilirken, günümüz teknolojisi dijital makinelerde beyaz ayarımızı bulutlu çekim moduna getirmemiz yeterli olacaktır. Kapalı havalarda ışığın homojen yapısı objelerin boyutlarını yitirmemize neden olduğu için genel çekimlerden kaçınarak, özellikle yakın portre çekimleri yapmayı ya da yapay ışık desteği almayı denemeliyiz.

Yazı ve Fotoğraflar: Ceyda TAŞDELEN

Kontrast Sayı 15, Ocak 2010

Bizi paylaşın..