Fransız düşünür ve eleştirmen Roland Gerard Barthes’in ölümünden hemen önce (1980) yazdığı ve 1992 yılında Türkçe birinci baskısı yapılan kitabın beşinci basımını 2011 yılında Altıkırkbeş Yayınları, Reha Akçakaya’nın çevirisi ile okurlara sunmuş.
Düşünürün, göstergebilime yaptığı katkıların yanı sıra, fotoğraf üzerine yazdığı tek kitap olan Camera Lucida kelimenin tam anlamıyla bir başyapıt.
Barthes, ‘Fotoğraf Nedir’ sorusuna ‘ÖLÜM’ üzerinden yanıt aramıştır. Kitapta ilk çekilen fotoğraf da dâhil olmak üzere bilinen birçok fotoğraf üzerine yorum yaparak sorusuna yanıt bulmaya çalışmış, özellikle annesinin ölümünden önceki yaz çekilmiş son fotoğrafından geriye giderek çocuk annenin fotoğrafına ulaşmış (yazar bu fotoğrafı ‘Kış Bahçesi’ olarak adlandırmaktadır) ve sıkça bu örnek üzerinden yaptığı içsel yolculukla fotoğrafı tanımlamıştır. Fotoğrafın ‘bak’, ‘gör’, ‘işte’nin karşılıklı söylenen şarkısı olduğunu ve içinde bir şey veya birisinin olmadığı tek fotoğrafın olmadığını söylemektedir.
Barthes, kendisinin farkına vararak fotoğraflandığında bir mercek tarafından izlendiği duygusu ile ‘poz verme’ye ve kendinden başka bir beden yaratıp görüntünün öncesinde kendisini dönüştürdüğünü; bu dönüşümün, fotoğrafın kendi keyfine göre bedenini yarattığı ya da öldürdüğünü düşünerek ‘fotoğraf benim için ne özne ne nesne, ama bir nesneye dönüştüğünü hisseden, özne olduğum o gizli anı temsil eder; o anda ölümün (arada kalan olayın) bir mikro çeşidini yaşarım; tam anlamıyla hayalet haline gelirim.’der.
Barthes fotoğrafı diğer sanat dalları ile de karşılaştırarak; Resim; “gerçeğe onu görmeden de öykünebilir”, Söylem; “göndergeleri olduğu kuşku duyulmayan göstergeleri bir araya getirir”, Fotoğraf ise “o nesnenin orada bulunmuş olduğunu’ yadsıyamam; burada bir üst üste çakışma vardır; gerçeklik ve geçmişin çakışmasıdır. Bu sınırlama yalnızca fotoğrafta var olduğuna göre, indirgeme yolu ile fotoğrafın gerçek özünü (noemasını) BU VARDI” diye tanımlar. Yazar ‘Bu Vardı’yı geniş zaman kipi olarak kullanır. Fotoğrafın sanata ‘Resim’le değil, ‘Tiyatro’ ile dokunduğunu ve tiyatronun kendisine daha yakın gelmesinin nedenini ‘Ölüm’e bağlar. ‘Çünkü, oyuncular makyaj yaparak kendilerini, topluluktan ayırır ve aynı anda hem canlı, hem de ölü olarak gösterebilirler’ şeklinde açıklar.
Sinema ile fotoğraf karşılaştırmasında; Sinemanın içinde her zaman fotoğrafik bir göndergenin var olduğu, bu göndergenin kayıcı olması nedeniyle gerçekliği için bir iddiada bulunamayacağı, var oluşuna başkaldıramayacağı ve tıpkı gerçek dünya gibi ‘deneyimin aynı temel unsur içinde akıp gideceği’ varsayımı ile ayakta durduğunu, fotoğrafın ise bu temel uslubu kırdığı için ‘geleceksiz’ olduğunu öne sürer.
Barthes bu kitapta fotoğraf diline Fotoğrafik Şok (sürpriz-düzenlenmiş fotoğraf), Studium (düz -kodlanmamış olan- gözü çeken yanı olmayan) ve Punctum (bir ekleme-fotoğrafa eklediği şey aslında zaten orada var olan) gibi deyimler kazandırmıştır. Punctum’a verdiği örneklerden biri Duane Michals’ın, Andy Warhol fotoğrafıdır.
Bu fotoğraf için “kışkırtıcı bir portre, çünkü Warhol yüzünü ellerinin arkasına saklamış… çünkü bence Warhol hiçbir şey saklamaz, okunmaları için açıkça sunar; punctum ise bu hareket değil, yayvan ve düz kenarlı tırnakların biraz itici malzemesidir.” der.
Bir fotoğrafta Barthes’ı heyecanlandıran, bağlayan, aşık olma düzeyine çeken ‘Punctum’dur.
Kitabın sonunda ise toplumun, fotoğrafı uysallaştırma, yumuşatma kaygısı içinde olduğunu bunu yapmak için de iki yöntem uyguladığını söyler.
Yöntemlerden biri fotoğrafı sanat haline getirmektir. Çünkü hiçbir sanat deli değildir der. İkinci yöntemi ise kendisini kıyaslayarak belirtebileceği, skandalını, deliliğini öne sürebileceği görüntü ile karşılaşmayacak biçimde genelleştirmek, gruplaştırmak ve bayağılaştırmak olarak niteler.
Fotoğraf ya biridir ya da öteki, deli ya da uysal.
Keyifli okumalar…
Kontrast Sayı 30, Temmuz-Ağustos 2012
Aysel ALTUN