Altan BAL | Işıkla Yazmak (26. Sayı)

“Fotoğraf” kelimesi, “photo” ve “graphy” kelimelerinin birleşmesinden oluşur. Bu kelimelerin Türkçe karşılıkları “ışık” ve “yazmak” demektir. Yani fotoğraf “ışıkla yazmak” demektir..Eğer temel fotoğrafçılık bilgilerini bir seminerle de öğrenmişseniz bu cümleyi kesin duymuşsunuzdur. Duymuşsunuzdur da, bu iddialı cümleden aklınızda kalan büyük bir ihtimalle “ışık” olmuştur. Bir diğer klasik cümlemiz olan “Işığınız bol olsun” cümlesinin kaynağı da budur. Oysa bir de cümlenin yazma, yani anlatma kısmı vardır ki, pek telaffuz edilmez.

Günlük hayatımızda işlevsel olarak karşımıza çıkan fotoğrafları saymazsak (haber fotoğrafları, reklam fotoğrafları vb…),seyircide estetik bir beğenme duygusu yaratmayı amaçlayan fotoğrafları (sergilerde, gösterilerde, sanat dergilerinde vb.) değerlendirme, her zaman fotoğraf meraklıları arasında konuşulan bir durumdur: Karşılaştığımız herhangi bir fotoğrafın “güzel” olup olmadığına nasıl karar veriyoruz?

Elbette bu soruya cevap olabilecek tek bir cümle, bir formül yok. Değerlendirene göre değişen birçok yan başlık var. Ama yine de Nazif Topçuoğlu’nun “İyi Fotoğraf Nasıl Oluyor Yani” * başlıklı makalesinden de yardım alarak, fotoğrafları değerlendirirken göz önünde tutulması gereken başlıklardan bahsetmek istiyorum.

Öncelikle, peşinde olduğumuz “güzel” fotoğraf değil, “etkili” fotoğraftır. Evet, güzel olan etkiler ama güzel olmayan, mesela “çirkin” olan da “etkili”dir, komik olan da “etkili”dir. Üzerine çok konuşulan savaş fotoğrafının güzel olması değil, çirkin olması bizi etkiler. Bir fotoğrafa karşı beğenilerimizi sorgularken yalnızca “güzel” başlığı altında fikir yürütürsek, karşımızdaki fotoğrafı tam olarak kavrayamayabiliriz.

Bir fotoğrafçıdan beklenen; karşılaştığı ve etkilendiği bir durumu, çoğu zaman o durumu hiç göremeyecek olanlara, akıllarında kalacak şekilde gösterebilmesi ve anlatabilmesidir. Bir şekilde seyirciyi etkilemesi gerekir. Etkili fotoğraf sıradanlığın üstüne çıkmış bir fotoğraftır. Bir fotoğrafçının çektiği fotoğrafları değerlendirirken, tek tek fotoğrafların bir önemi yoktur. Fotoğrafçının ne yaptığını veya ne yapmaya çalıştığını anlamanın tek yolu portfolyolarına bakmaktır. Roman, cümlelerle yazılır. Ama biz bir yazarı, teker teker cümleler üzerinden eleştirmek yerine, romanları üzerinden eleştiririz.

Bir fotoğraf dosyasına baktığımız zaman, öncelikle bilmemiz veya anlamamız gereken fotoğrafçının aslında ne yapmaya çalıştığıdır. Sergi girişlerindeki yazılar bu yüzden önemlidir. “İyi fotoğrafın yazıya ihtiyacı yoktur” sözü yanlış yorumlanmaktadır. “Bu fotoğrafta aslında şu anlatılmak isteniyor” demek elbette rahatsız edicidir. Diğer yandan, konuya fotoğrafçının yaklaşımını anlamamızı sağlayacak bir metin, değerlendirmemizi daha sağlıklı yapmamız konusunda bize yardımcı olur. Niyet ve onun gerçekleşip gerçekleşmediği bir fotoğraf, serisinin değerini belirler. Tabii ki niyet gerçekleştiği halde, siz karşınızdaki fotoğraflardan etkilenmemiş olabilirsiniz. Ama bu, çalışmanın başarılı olduğu gerçeğini değiştirmez. Kişisel zevk ile genel değerlendirme çizgisini birbirine karıştırmamak gerekir. Kişisel zevkler de tartışmaya açık olmakla beraber, tartışıp tartışmamak size kalmıştır.

Fotoğrafçının tarzı, içerik ve o içeriğin fotoğrafa dönüşmesi anında yapılan fotoğrafik seçimlerle ortaya çıkar. Deklanşöre basma anı (kritik an), kadraj, çekim açısı, kullanılan objektifler, kullanılan malzeme (renkli, siyah beyaz) fotoğrafçıyı yansıtır. Dolayısıyla, fotoğrafları değerlendirirken de bu başlıkların izi sürülmelidir. Fotoğrafçının, hangi seçimi neden yaptığını araştırmak, karşımızda duran fotoğrafı, fotoğraf üzerinden de fotoğrafçıyı değerlendirmemiz için önemli anahtarlardır.

Fotoğrafın günlük hayat içinde yer almaya başladığı günlerde, “ilginç”lik, bir fotoğrafı değerli yapma konusunda çoğu zaman yeter sebepti. Görüntü bombardımanı içinde yaşadığımız bu zamanlarda ise, bir fotoğrafın ilginç olabilme ihtimali gitgide azalıp yok oldu. Her istediğiniz an, dünyanın her yerinden, hatta dünya dışından fotoğraf görebildiğiniz bu zamanda fotoğraf sanatı açısından değerli olan, yalnızca fotoğraf yüzeyinin içinde görülen değil, fotoğrafçının o görülenden yola çıkarak neyi, nasıl anlattığıdır. Ve her zaman değerli olan günümüzde de değerlidir: Yaratıcılık.

Roman, resim, sinema için her zaman önemli sayılan yaratıcılık sıfatı fotoğraf disiplininde pek anılmaz. Yeteri kadar özenilmediğinde, karşısında durduğunuz görüntünün, yalnızca basit bir kopyasını oluşturan fotoğraf makinesi, fotoğraf çekenin yaratıcılığına muhtaçtır. “Sıradan” ile “akılda kalıcı” fotoğrafın temel ayrılma noktası da budur.

Karşılaştığınız herhangi bir fotoğraf dosyasını sağlıklı bir şekilde değerlendirmenin bir başka şartı da, bol bol fotoğraf bakmaktır. Beğeni, örnekler gördükçe değişen bir sezgidir. Gördüğünüz herhangi bir fotoğraf, daha önce gördüğünüz birçok fotoğraf arasında, görsel belleğinizdeki yerini alır. Ve yeni fotoğraf, bu görsel belleğin karşılaştırmaları içerisinde değerlendirilir.

Fotoğrafları; “güzel” ve “güzel olmayan”lar şeklinde bir değerlendirme biçimi, aynaya bakıp “ayna ayna, söyle bana, benden daha güzeli var mı” diyen kraliçeyi hatırlatıyor bana. Günün birinde mutlaka daha “güzel”i çekilir. Ama yüzeyinde, etkileyici bir anlatıyı, yaratıcı bir biçimle barındıran fotoğraf, doğasında olan ölümsüzlüğe kavuşabilir.

Her şey sana bağlı!

* Nazif Topçuoğlu. “İyi Fotoğraf Nasıl Oluyor Yani?”, Yapı Kredi Yayınları,1992. Sayfa 93-96.


Altan BAL

Kontrast Sayı 26, Kasım-Aralık 2011

Bizi paylaşın..