ABD, 1979 alexprager.com / En Dikkate Değer Çalışması -Film Stills -Big Valley -Week-End -Compulsion / Stil-Kavramsal /Ayrıca Bkz.-M. Parr -Y. Morimura -A. Hitchcock -W. Eggleston -D. Sirk -C. Sherman -G.Crewdson -D.Lynch -Weegee -M-B. White -D. Arbus -G. Bourdin -H. Newton -J. Sternfeld -P. Lorca diCorcia
“Fotoğraflar gerçekten iyiyse, kim veya ne için yapıldığı kimin umurunda, önemli olan tek şey vardır: sonucun ne kadar iyi olduğu.”
Türkiye’deki ilk kişisel sergisini, 2015 yılında İstanbul Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali, İST. Festival’de açan fotoğrafçı ve film yapımcısı Prager, popüler kültür ve Hollywood’un sinematik görselinden tutun da, sokak fotoğrafçılığının gerçekliğine kadar uzanan geniş bir alanda post-prodüksiyon1 eserler üretir. Birleşik Amerika’daki çağdaş fotoğraf dünyasının yeni yıldızlarından biri olan sanatçı, yükselen kariyeriyle beraber Londra, New York ve Los Angeles’taki önemli galerilerde de temsillerde bulundu. Ürünlerinde, Martin Parr, Yasumasa Morimura, Alfred Hitchcock, William Eggleston, Douglas Sirk, David Lynch, Cindy Sherman (Prager’in bir projesinin ismi “Film Kareleri-Film Stills”dir fakat Prager, Sherman’ın kullandığı gibi projesinde kendi öz-portresini kullanmaz), Gregory Crewdson, Diane Arbus, Guy Bourdin, Helmut Newton, Joel Sternfeld, Philip-Lorca diCorcia gibi sanatçıların izleri görülebilir. Hatta fotoğrafa başlamasında 2000 yılında ziyaret ettiği Getty Müzesindeki, Eggleston sergisinin büyük payı olduğunu söyler. Bu sergiden bir hafta sonra, ebay’den karanlık oda malzemeleri satın alır; altı ay içinde de ilk sergisini açar.
Genelde Diane Arbus ve H.C. Bresson’un siyah– beyaz fotoğraflarını kopyalayarak oluşturduğu sergide satılan tek fotoğrafı ise “The Wizard of Oz”’u yeniden sahneleyerek çektiği renkli fotoğraf olur.
Alex Prager, eserleri için önemli olanın kopyalamadan, kendi yorum ve duygularıyla yeniden yaratmak olduğunu belirtiyor. “Los Angeles’tan, sinemanın merkezinden geliyorum, bir fotoğraf için aklıma bir şey geldiğinde, bunun ne kadara mal olacağı veya ne kadar zor olacağı ile ilgilenmem, sadece hayalgücümü takip ederim.” Los Angeles’tan beslenen Prager, karanlık ve rahatsız edici tarz ile Technicolor2 fotoğraflar üretir. Fotoğraflarında garip bir kusursuzluğun yanında ürkütücü bir monotonluk vardır. Takma kirpikli, retro tarzında süslenmiş peruklu, bakımlı kadınlar gibi Prager’in karakterleri, 20. yy. ortalarındaki Hollywood aktörlerine benzer. Her sahne, çözülmemiş bir hikayeyle beraber geçmiş, şimdiki ve gelecek hakkında merakı da barındırır.
Prager’in imajlarında bulunan her şey aslında gerçekte olmuş olanlardır. “Hikayelerimi medyanın içinden emiyorum ve onları Los Angeles’taki atölyemde aslında var olmayan, parlak, renkli ve biraz komik bir dünyada tekrar sahneliyorum” diyor Prager.
Boğulmuş insanlar, yanan evler, sinemadan fırlamış gibi donuk ve soluk benizli retro kadınlar… Eğer Prager’in eserlerine baktığınızda, ilk hissettiğiniz “komik” değilse, bu bilin ki, “The Birds’’ (Kuşlar)’da olduğu gibi, Hitchcock’un filmlerindeki duygudur. Hitchcock, filmlerinde size karanlık ve ağır konular gösterir ve bunu yoğun ve güzel bir yolla yapar. Ne kadar rahatsız edici olursa olsun gözünüzü ayıramazsınız çünkü bu dünyanın içinde kalmak istersiniz. Prager de, bu bakması zor konuları alır ve onları daha eğlenceli ve yumuşak olarak sunar.
Prager’in eserlerinde, Alfred Hitchcock’un işlerine, özellikle de melodramatik sahnelerine direk bir bağlılık görülebilir. “Eve” örneğin, Hitchcock’un klasikleşmiş yapıtı “The Birds”’de (1963) paniklemiş ve etrafı güvercinlerle sarılmış kadında veya “Kimberly”, “North by Northwest”de (1959) akla ilk gelen dramatik uçak sahnesinde olduğu gibi. Ayrıca, Prager’in arketip3 sarışınları da ilk bakışta, Hitchcock’un “leydi”lerini çağrıştırır. (Tippi Hedren, Grace Kelly, Eva Marie Saint…)
Prager’in fotoğraf ve filmleri, süper-doygun renklerden oluşur. Örneğin, “Despair”’de bir sahnenin alt çekiminde, kadının bacağının yarısı gözükmekte; parlak kırmızı topuklu ayakkabılar ise beyaz teni ve yarım görünen yeşil elbisesiyle beraber yüksek bir kontrast oluşturmaktadır. Tıpkı, renkli sanat fotoğrafçılığının öncülerinden Amerikalı William Eggleston’ın fotoğraflarında olduğu gibi… Zaten Prager’in Eggleston’u çağrıştıran renk kullanımı, aynı zamanda 60’lar, 70’lerdeki Batı Sahil Amerika’sının mimarisini ve çevresini de şekillendiren ana estetik unsurdur.
“Compulsion” (2012) serisinde olduğu gibi, Prager, basında çıkan trajikomik olay ve kazaları, biraz abartarak, diptik tekniği ile sunuyor. Her başlık ismi, zaman ve yeri refere ediyor. (3:32pm Coldwater Canyon and Eye #5 2012)
Her diptik, aynı zamanda fotoğrafa bakmamızı zorlayan yakın çekim göz fotoğrafından oluşuyor.
Sinematik referanslara ek olarak, Prager’in çalışmaları, foto-journalizm ve sokak fotoğrafçılığı ile ilginç bir ilişki oluşturur. Örneğin Prager’in röntgenci ve sansasyonel görüntüleri, 20. yy’ın ortalarındaki Amerikan serbest basın fotoğrafçısı Weegee veya Margaret Bourke – White’ın fotoğraflarında olduğu gibi… (Beach accident, Coney Island, 1952 National Gallery of Victoria, Melbourne)
1 – Sahnelenmiş (Eng.Staged, Fr. mise en scene)
2 – Her ne kadar 1903’te Franszı Leon Dider’in buluşu olarak ortaya atılmışsa da, daha 1881’de ABD’li Warnake aynı sistemi düşünmüştür. Teknikolor sistemi de, trikom baskıya benzetilebilir. Basit bir jelatin film, sırayla üç renkle işlenir.
3 – İlk örnek, asıl numune (Fr.archétype)
Alper Güldemet