Çağdaş fotoğrafın en önemli ustalarından biri olan Uelsmann 1934 yılında ABD’nin Detroit kentinde doğdu, Rochester Teknoloji Enstitüsü ve Indiana Üniversitelerinde fotoğraf üzerine lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra 26 yaşında Florida üniversitesinde fotoğraf eğitmenliğine başladı. 1974 yılında öğretim görevlisi oldu. Şu anda emekli ve kendisi gibi sanatçı olan eşi Maggie Taylor ile birlikte Florida’da yaşıyor.
Son kırk sene içinde ABD ve diğer ülkelerde yüzden fazla sergide yer alan fotoğrafları, Metropolitan Sanat Müzesi, New York Modern Sanat Müzesi, Londra Victoria ve Albert Müzesi, Paris Bibliotheque Nationale gibi dünyanın belli başlı müzelerinin kalıcı koleksiyonları arasındadır. Fotoğraf üzerine birçok kitabı bulunan Uelsmann, 1967 yılında Guggenheim ödülü almıştır.
Önceleri yerleşmiş beğeni kalıplarına uymayan eserleri “ilginç; ama fotoğraf değil” diye eleştirilen Uelsmann artık usta fotoğrafçılar arasında yerini almış ve 1981 yılında American Photographer tarafından yaşayan başarılı fotoğrafçılar arasında sayılmıştır. Birden çok negatif ve agrandizör kullanarak bastığı kompozit fotoğraflarını bilinçaltı ve düşlerden temellenen gerçeküstücü sanat felsefesiyle üretmektedir. Negatiflerin dikkatlice manipülasyonu ve pek çok agrandizör süreci ile Uelsmann, sahip olduğu geniş fotoğraf koleksiyonundan bir nevi kes-yapıştır tekniği ile yeni ve eşsiz eserler yaratmaktadır. Öyle ki, “parça”ları uyumlu bir şekilde bir araya getirmedeki yeteneği ile, fotoğrafları, objektif ile görüneni değil, tamamen kendi hayal gücüne dayalı bir gerçekliği yansıtmaktadır. Fotoğraflarının çoğunu kasten isimsiz bırakmış, böylece izleyicinin mümkün olan tüm olası anlamları yorumlamasına izin vermiştir.
Uelsmann, fotoğrafların görünen gerçeği tarif etmekten fazlasını yapabileceğini, farklı görüntülerin akıldışı ama iyi planlanmış bir şekilde bir araya gelmesiyle, zihnimizde, fotoğrafı ilk gördüğümüzde aklımıza gelmeyen başka düşünce ve duyguların tetiklenebileceğini savunmuştur.
1950’li yıllardan beri ürettiği gerçeküstü fotoğrafları mistik, büyülü, melankolik bazen de mizahi öğeler taşımaktadır. Gizemli doğa manzaraları, insan figürleri, iç ve dış mekanlar, pencere, koridor gibi mimari öğeler, suda ya da toprakta sahte yansımalar kişisel semboller taşımakta, aynı zamanda kolektif aklımıza da göndermeler yapmaktadır. 1960’lı yıllarda fotoğraf, gerçeğin özünü temsil eden bir araç olarak tanımlanırken, Uelsmann soyut düşünce ve duyguları cansız fotoğraf ile birleştirecek bir yol buldu. Sanat dersleri de alan Uelsmann ressam ve heykeltraşlarla çalıştığı sırada, Ansel Adams’ın fotoğrafik görüntünün nasıl görünmesi gerektiğini önceden hesaplayan “önceden-görüntüleme” tarzına bir antitez olarak, “sonradan-görüntüleme” adını verdiği yaklaşımı geliştirdi. Böylece, birden fazla görüntüden oluşan kalabalık içinde derinde yatan esas görüntüyü görme süreci ile karanlık odayı görsel araştırma laboratuvarı gibi kullanmaya başlamıştır.
“John Muir’e Saygı” isimli 2004 yılında ürettiği bu gümüş jelatin baskıda, ABD’nin Kaliforniya eyaletindeki dev sekoya ağaçlarıyla ünlü, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Yosemite Ulusal Parkından bir göl görmekteyiz. Etrafı kayalıklar ve ağaçlarla çevrili bu dağ gölü manzarası Ansel Adams fotoğraflarını anımsatmaktadır. Ancak Uelsmann manzara fotoğrafını, muzip bir şekilde, 1800’lü yıllarda Yosemite Ulusal Parkın oluşması için çaba harcayan doğa bilimci John Muir’in dolaylı, gizli bir portresine dönüştürmüştür. John Muir hayatının çoğunu doğanın korunmasına adamış, kitapları modern çevre bilincinin oluşmasına yardımcı olmuştur. Birden fazla negatifin el baskısı ile Uelsmann, bize gölden yükselen bir kaya üzerinde duran eski bir kitabı göstermektedir. Kitabın kapağı üzerindeki göz ise bu çok özel yeri gören ve düşünen bir bilinci yansıtmaktadır.
“Photoshop” teknolojisinin tüm kolaylıklarını yaşadığımız çağımızda Uelsmann, yedi adet agrandizörün bulunduğu karanlık odasında, yıllar süren çalışmaları sonunda kazandığı deneyimiyle tuhaf düşlerin yer aldığı fotoğraflarını üretmeye devam etmektedir. Ona göre karanlık oda sürekli araştırma ve keşfetme sürecidir. Bir söyleşide şöyle demiştir: “Geleneksel olarak fotoğraf makinesini yaratıcı hareketin en önemli öğesi olarak düşünüyoruz; ama şunu iyi bilmenizi istiyorum ki, aynı karar anı karanlık odada da bulunmaktadır.”
Kontrast Sayı 24, Temmuz-Ağustos 2011
Hazırlayan: Zeynep ŞİŞMAN