“Güzel Sanatlar” kavramının önündeki “güzel” ekinde ne teorik bir derinlik ne de çok anlamlı bir tarihsel kök bulunmaktadır.
Rönesansta ortaya çıkan, asıl gelişimini 18. yüzyılın sonlarında ve 19. yüzyılın başlarında yaşayan “güzel sanatlar” kavramının önündeki “güzel”, sanatın güzel olmakla görevlendirildiğinden başka bir anlam taşımamaktadır. Klasisizmin kesinlikle olmazsa olmazı olan bu “güzel”, sanat eserini sanatçıya sipariş eden varlıklı kesimlerin, sanatçıdan ve onun ürettiklerinden beklentisini ifade etmektedir. 1200-1400 arasında, nüfusu ikiye katlanan ve sömürgecilikle zenginleşen Batı Avrupa’da, sömürgeciliğin bir yan ürünü olarak gelişen rönesansta, döneme yön veren egemenlerin para verdikleri sanat ürünlerinden bekledikleri tek şey, “güzel”den başka bir şey değildi.
“Güzel”, siparişi verilmiş sanat ürününün içermesi gereken özelliklerden başka bir anlama sahip değildir. Böyle olduğu için “güzel sanatlar” kavramının bağımsızlık ve özgürlük içermediğini söylemek abartı olmayacaktır. “Güzel sanatlar”, Türkçe’nin kendi içinde geliştirdiği bir kavram değil, Batı dillerinden bire bir yapılmış tercüme bir kavramdır. Klasizmin özünü oluşturan bu kavramın, bağımsızlık ve özgürlük içermediği üzerinde ısrarla durulmalıdır. “Güzel sanatlar” kavramı öncesinde de müzik, şiir, mimari gibi yaratı alanlarının tümünden beklenti, “güzel”den başka bir şey değildir, çünkü şaire, müzisyene ya da mimara sipariş veren, onu malî olarak destekleyen egemenlerin beklentileri de bu “güzel”dir.
Buna karşılık “halk edebiyatı”nın böyle bir yükümlülüğü ve bağımlılığı yoktur. “Halk edebiyatı” günümüzde biraz burun kıvrılarak bakılan alanlardan biridir, Oysa sadece halk edebiyatı açısından çok zengin olan Anadolu’da değil, bütün dünyada bu edebiyat türünün özgürlükler ve bağımsızlıklarla dolu olduğu üzerinde pek durulmamaktadır. Bu edebiyat türü küçümsenecek alanlardan biri asla değildir, Çünkü bugün “yüksek edebiyat” ve genel olarak “yüksek kültür” olarak nitelendirilen pek çok alan ve ürüne halk edebiyatı kaynaklık etmiş ve onu beslemiştir. Halk edebiyatı içinden sadece ‘masal’ örneğini vermek yeterlidir.
Masalları yaratanlar (“yazanlar” demekten özellikle kaçınıyorum) ve anlatanlar, masallarını masal başına bir kese altın alarak üretmiyorlardı. Zengin bir masal hazinesine sahip olan ülkelerin, günümüz edebiyatında önemli bir yer kapmalarını da tesadüf saymamak gerekir. Örnek gerekirse; Rusya ile Almanya verilebilir. Puşkin’den Tolstoy’a kadar pek çok Rus yazar masallarla ilgilenmiş, onlardan yararlanmış ve bu alanda ürünler vermişlerdir. Almanya’da Grimm Kardeşler’in topladığı masallar ise, edebiyatta yeni bir alan olarak “sanat masalları” türünün ortaya çıkmasını sağlamışlardır. E.T.A. Hoffmann’dan, Brecht’e, Bachmann’a ve hattâ günümüzde Günter Grass’a kadar devam eden bu “sanat masalları” geleneği varlığını, günümüzde burun kıvrılarak bakılan işte bu halk edebiyatına borçludur.
Halk masallarının insanları henüz çocuk yaşta edebiyatla ve fantaziyle buluşturduğu, dolayısıyla insanların çok yönlü gelişmelerini sağladığı da unutulmamalıdır. Halkların özlemlerini, acılarını, korkularını, umutlarını, günlük hayattaki temel sorunlarını anlatan, sipariş verilmeden bağımsızca ve özgürce yazılmış masallar bütün insanlığın kültür hazinesidir ve hümanist eğitimin temel taşlarından biridir.
Anadolu, halk masalları, destanları, tekerlemeleri, müziği, şiiriyle dünyada az rastlanır zengin halk edebiyatıyla doludur. Anadolu halk masalları, 21. yüzyılın ilk çeyreğine doğru ilerlerken bile hak ettiği ilgiyi görememiştir. Ama buna karşılık Anadolu halk ozanlarının şiirleri günümüz Türkiye müziğini beslemeye devam etmektedir.
Halk edebiyatı, bana göre, fotografın amatörlerine benzemektedir. Nasıl halk edebiyatında siparişi verilmiş iş yoksa, fotografta fotograf amatörlerinde de sipariş yoktur, işi verene “güzel” görünme yükümlülüğü yoktur; özgür ve bağımsız bir alandır.
Neden fotografın bu güzel özgür ve bağımsız alanı, halk edebiyatının tarihte oynadığı hümanist işleve sahip olmasın? Bence böyle bir fırsat var; bence halk edebiyatı, fotografta fotograf amatörlerine benziyor ve en çok ona yakışıyor.
• “Halk” kavramının genel geçer bir tanımını yapmak zor. Buna karşılık günümüzde “halk” kavramı kullanılırken, bundan egemenlerin değil, egemenlerin dışında kalan büyük yığınların kast edildiği de açık.
• • Güzel”, büyük bir teori değil. Teori olması da mümkün değil. Burada “güzel”in sadece “güzel sanatlar” kavramı içindeki etimolojik kökeni üzerinde kısaca duruluyor.
• • • Amatör fotograf ya da fotograf amatörleri… Bir ürünün profesyonelce ya da amatörce olduğunu ürünün sahip olduğu nitelikler belirler. Her profesyonelin her işini çok iyi yaptığı tartışmalı olduğu gibi, her amatörün işinin amatörce olduğu da tartışmalıdır. Eğer profesyonellikten, ürün verilen alandan para kazanmak anlaşıyorsa, meselâ Nâzım Hikmet ya da Pablo Neruda’yı, ürettiklerinden hayatlarını kazanmadıkları için, “amatör şair” saymak gerekir ki, bu fikre taraftar bulmak kolay olmayacaktır. Aynı zamanda Goethe’nin yazdığı kitaplardan hayatını kazandığına dair elimizde kanıt yok. Profesyonel, amatör ayrımı yerine, asıl ölçü ortaya çıkarılan işlerin niteliği olmalıdır.
İlker MAGA
Kontrast Sayı 34, Mart-Nisan 2013