Mehmet Murat İLDAN | ODTÜ Ormanı Üzerine Düşünceler (38. Sayı)

Sene 1981; ailemin bir ferdi ODTÜ’de eğitimine başlıyor, bir yıl sonra da ben giriyorum ODTÜ’ye. 32 yıl geçmiş ODTÜ ormanına ayak bastığımdan bu yana. Bu süre içerisinde 1989-1997 yurt dışı günlerim hariç Ankara’da olduğum hemen her gün, her fırsatta mutlaka bu ormanda oldum, çünkü orası bizim yaşam alanımız, bilgelik kazanma alanımız, meditasyon alanımız, zihnimizi dinlendirdiğimiz bir tapınak, şehrin kirliliklerinden kaçıp sığındığımız tertemiz yeşil bir liman, bizim için kutsal bir mekan, bir sihirler dünyası!

Ankara’nın içinde orman denilen tek yer ODTÜ arazisidir, başka da bir orman yoktur ve o yüzden çok çok değerlidir! Bu ormana sahip çıkmak bütün Ankaralıların görevidir; gencin, yaşlının, öğrencinin, polisin, emeklinin, çalışanın, kısacası herkesin görevidir! Ahlaklı ve vicdanlı her insan bu ormanı ve bütün ormanları korumalıdır.

ODTÜ arazisi 4500 hektardır yani 45 kilometrekarelik müthiş bir alandır; ben Avrupa’da bile böylesine geniş bir yerleşke görmedim. Bunun 31 kilometrekaresi orman alanıdır; bir uçtan bir uca yürümek saatler alır; içinde sayısız yangın yolları açılmıştır ve bu yollarda yürümek Alice’in Harikalar Diyarı’nda yürümekle aynıdır! Buranın güzelliği zaten 6 Mart 1995 tarihinde Kültür Bakanlığı tarafından Doğal ve Arkeolojik Sit Alanı olarak ilan edilerek tescillenmiştir. Bu tescil doğru ve bilimsel bir karardır ve o kararı alanları kutlamak gerek, uygarlığın yol-köprü-baraj yapmaktan ibaret olmadığını, doğanın müthiş önemini bilen gelişmiş insanlarmış.

Bir bozkır alanı, deyim yerindeyse bir çöl, teraslandırmalar yapılıp, milyonlarca fidan dikilerek harika bir ormana dönüştürülmüştür. Bu büyük ölçekli, çok müthiş bir başarıdır. 3 Aralık 1961 yılı Ağaçlandırma Şenliği’nin başlangıcıdır; o gün bugündür bu şenlikler her sene yapılır ve bu şenlikleri kaçıranlar bir hayli üzülürler, seneyi beklerler ve hatta seneyi bile beklemeden gider kayısı, meşe palamudu, vs. çekirdekleri kendi kendilerine dikerler buldukları boş alanlara… Bu ağaç dikimi şenlikleri için başka kentlerden kalkıp gelen ODTÜ mezunlarına da şahit olmuşumdur. 100. Yıl sakinleri de zaman zaman ODTÜ’ye gelip ağaç dikerler.

Ağaçlara saygı duyarak, saygı duyulmayı hak eden bir insan olduğunu kanıtlarsın. Buradaki başarı sadece ağaç dikimi değildir, bir orman ekosistemi yaratmış olmaktır. Bugün en düşük bütçeli, en cahil belediyeler dahi sağı solu, bilinçsiz de olsa, az da olsa çok da olsa ağaçlandırabilmektedirler. Ama gerçek bir orman yaratmak, bütünlük halinde duran bir “yeşil denizi” yaratmak, kentin içinde binasız dev bir alan yaratmak, açgözlü girişimcinin ele geçiremediği bakir bir mekân yaratabilmek başka bir şeydir! Orada bir cennet yaratılmıştır ve paranın pulun olmadığı dönemlerde, imkânsızlıklar içinde yapılmıştır; oraya dünyanın emeği verilmiştir ve bunu takdir etmek, daha da geliştirmek gerek. Anıt yaratmak zordur, anıt yıkmak kolaydır! Fabrika kurmak zordur, fabrika satmak kolaydır! Yapılmış bir güzelliği geliştirmektir önemli olan, yapılmışı yıpratmak ve yıkmak değil!

Kuşların ağaçlara ihtiyacı var ve insanoğlunun her ikisine de! Doğayı ve çevreyi korumak sadece bir ahlak meselesi değil aynı zamanda bir varoluş meselesidir!

ODTÜ ormanına girince tilki görmediğimiz zaman pek olmaz. Tatlı bir tavşan görmek bir mucize değildir ODTÜ ormanında. Şahinler, atmacalar, kartallar, tarla fareleri, kaplumbağalar, keklikler, yılanlar, kısacası vahşi bir yaşam var orada, tam da kentin içinde! Burada insanoğlu, kentin içinde öteki canlılara da bir yaşam alanı yaratmıştır. İşte başarı budur! Hayvanat bahçeleri kurup hayvanları kafeslerin ardında çürüten sağlıksız ve merhametsiz zihinlerin değil sağlıklı zihinlerin insanlarla birlikte hayvanlara da özgürce bir yaşam alanı sunmalarının başarısıdır bu! Bu sağlıklı zihinler içinde Kemal Kurdaş’ın adını tam da şimdi anmalıyız. Mustafa Kemal Kurdaş, 1961-69 yılları arasında ODTÜ rektörlüğü yapmıştır ve ağaç dikimlerinin mimarıdır; yurtlarda öğrencilerin kapılarını çalıp onları ağaç dikimine götürürmüş! Çeyrek yüzyılda 30 milyondan fazla ağaç dikilmiştir ODTÜ arazisine. Karaçam, badem, sarıçam, çeşit çeşit meyve ağaçları, meşe, kavak ve Toros sediri gibi pek çok ağaç çeşidi barındırır ODTÜ ormanı (Elbette sarıçamlar bölgeye pek uyumlu değillerdi ama o zamanki bilgiler çerçevesinde dikilmişler, çünkü sarıçam biraz daha yüksek irtifaları ve nemi sever.)

Yukarıda bahsettiğim bu başarılar, bu akılcı düşünceler 1995 yılında Uluslararası Aga Khan Mimarlık ödüllerini getirmiştir ODTÜ’ye ve elbette Türkiye’ye. http://www.akdn.org/architecture/project.asp?id=1364

Bugün biraz yüksek bir yere çıkıp 100. Yıl tarafına bakan biri çirkin beton yapıların tam da ODTÜ sınırına gelip durduğunu görür; yine Bilkent tarafına bakarsanız da aynı şekilde devasa beton rezillikler sınıra dayanmıştır ama öteye geçememiştir, çünkü tam orada “Yeşil Kale” yani ODTÜ ormanı onları durdurmuştur.

ODTÜ hem bir “Bilim Kalesi” ve hem de bir “Yeşil Kale”dir; bu iki başarının altında ODTÜ’deki özgür ve evrensel düşünce ortamı yatar. Eğer bu kale orada olmasaydı şimdi ODTÜ arazisi bir beton-bina çöplüğüne dönüşmüştü, beton emperyalizmi, rant çakallığı oraları da yutmuştu!

Ankara’nın en yeşil bölgesidir ODTÜ arazisi. Yurdum insanı sağda solda ormanları ya dikkatsizlikle, ya da bilerek tutuşturup yakarken, keçi gibi ormanları yiyip bitirirken, mangalıyla her türlü pisliğini ormanlara taşıyıp oraları kirletirken, bilinçli ve onurlu insanlar bu araziye ağaç dikmiş, oraları dikkatlice korumuşlar, tertemiz tutmuşlardır. Belediyeler bu “Yeşil başarının” yanına dahi yaklaşamamışlardır, çünkü burada gerçek bir orman yaratılmıştır, içinde 140 kadar kuş türünün yaşadığı gerçek bir orman, bütünlüğü olan bir orman!

Bu “bütünlük” sözcüğünü defalarca tekrarlıyorum ki iyice anlaşılabilsin; ‘sağa sola ağaç dikmekle’ bir ‘bütün halinde bir orman’ yaratmanın arasındaki büyük fark gerçek manada anlaşılsın diye tekrarlıyorum sözcüğü! Bugün AOÇ’un bütünlüğü kalmamıştır; bir yeşil alanı bütün olarak tutarsanız işte ancak o zaman güzel bir şey yapmış olursunuz. Bir yerden bir yol geçti mi artık o yerden başka bir sürü yol geçmesinin de önü açılabilir ve bütünlüğü bozulmuş alan karakterini yitirir. Yolun açıldığı yerde yapılaşma da başlar. Yeşil bir alanı parçalara bölmek, bir insanı parçalara bölmekle aynıdır; insan, bütünken canlıdır; yeşil, bütünken canlıdır!

Kabul edilebilir tek emperyalizm, Ormanın Emperyalizmidir! Bırakalım bütün dünya ‘ağaç-askerler’ tarafından işgal edilsin!

19 Nisan 2011 günü kaybettiğimiz Kemal Kurdaş’ın vizyonuyla oluşturulmuş ODTÜ ormanının içinden iki tane yol geçirilmesi planlanıyor. Bunlardan ilki Anadolu Bulvarı’nın devamı olarak Vişnelik tesislerinin batısından ve 100. Yıl Mahallesi’nden geçmesi planlanan yoldur; bu 1993-1994’te planlanmıştı. 1993 yılında ODTÜ bu güzergâhı Karayolları Genel Müdürlüğü’ne vermiş, orada bir hata yapılmış ya da belki de yolun alttan tünelle yapılacağı düşünülerek verilmiş veya yolun dar olacağı düşünülmüş; fakat daha sonra ODTÜ arazisi 1. Derece Sit Alanı ilan edilmiş. Şu anda “Diren ODTÜ Ormanı” şeklinde bir karşı çıkışın olduğu ve espritüel bir şekilde “Kahrolsun Bagzı Yollar” denen yol işte bu yoldur.

İkinci yolun ise, Bilkent yolu üzerinde bulunan kapıdan girmesi ve az önce bahsettiğim yola bağlanması planlanıyor. Bu ikinci yolun tamamen tünel olarak yapılması öngörülmüş. Birinci yol neden tünel olarak düşünülmemiş, bir teknik imkânsızlık mı var bilemiyorum, ayrıca incelenmesi gereken bir konudur. Bu ikinci yol daha önceleri okulu ikiye bölecek şekilde hemzemin yol olarak düşünülmüş ki böyle bir şeyi ancak ODTÜ’ye aşırı bir kişisel hınç duyan, ODTÜ’yü düşman olarak gören birisi düşünebilir. Türkiye’deki Uluslararası projelerin %50’sini yapan bir üniversite bu ülkede yaşayanların en büyük dostudur!

Kim bu ülkede bilimi, aklı ve sanatı yükseltiyorsa, o kişi ya da kurum bu ülkenin en büyük ve en gerçek dostudur!

Hemzemin olarak planlanmış ikinci yol ODTÜ’nün açtığı dava sonucu iptal edilmiştir; o kararı alan mahkemeyi de tebrik etmek gerekir, doğru bir karar vermiştir. Bir üniversiteyi ikiye bölecek şekilde yol geçirmek için o üniversiteyi düşman toprakları olarak görmek gerek, başka da bir izahı yoktur bu işin. Yanlıştan dönmek her zaman mümkündür.

Bu yol güzergâhı için komik bir savunma da yapılmaktadır; orada zaten fundalık vardır pek bir ağaç yoktur denmektedir. Eğer ODTÜ yönetimi planda oradan yol geçmesi öngörüldüğünden dolayı oraya yıllardan beri ağaç dikimi yapmamışsa yanlış yapmıştır! Rektör Ahmet Acar’ın dediğine göre 80’li yıllardan beri oraya ağaç dikilmemiş, kendiliğinden ağaçlar çıkmıştır ve o halde buralara ağaç dikilmemekle yanlış yapılmıştır! Nerede boşluk gördüysen dik oraya ağacı; başka türlü Ankara çöllükten nasıl kurtulabilir? Bir de ağaçlar kesilmeyecek, taşınacaklar şeklinde bir durum vardır ki bu da kabul edilemez, çünkü taşınan yetişmiş büyük ağaçların yeniden tutması oldukça zordur, tutabilir de tutmayabilir de, bir çeşit kumardır bu.

Net olarak kaç ağaç kesilecek ya da taşınacak bu konuda çok farklı rakamlar var, ODTÜ’nün son verdiği rakam 2388 ağacın kesilecek olmasıdır. İhtiyaç ve tercih aynı şeyler değildir; bu iki yol yapılmasa da olur; o yollar yapılmasa kimse ölmez, ama yollar yapılınca ağaçlar ölecek.

Belediye, tercihini her zaman doğadan yana kullanmalıdır! Ekolojik bir alanı bozmak müthiş bir “istisna” haline getirilmelidir. Ayrıca belediye yolu yapmadan önce insanlara sormalıdır, onların rızasını almalıdır, onları ikna etmelidir.

Ankara gibi bir kentte ODTÜ ormanından yol geçirmek akla gelmesi gereken en son, ama en son çare olmalıdır, onu da çok çok zorunluysa tünelle yapabilirsin! Ekolojik değerleri hiçe sayarsan ekolojik değerler de seni hiçe sayar! Meşhur Kızılderili sözünün belirttiği şeyi yaşarsın: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”

2000’li yılların başında ODTÜ Çevre Topluluğu ve ODTÜ Doğa Topluluğu üyesiydim; çok güzel topluluklardı bunlar. ODTÜ’lülere ve topluluğa gelen herkese açıklardı; doğa bilincinin gelişmesinde önemli bir işlev görüyorlardı; her hafta toplanılıp doğayla ilgili sorunlar tartışılırdı. ODTÜ Doğa Topluluğu, ODTÜ Kır Çiçekleri Rehberi hazırlamış ve kitap olarak 1999 yılında basmıştı. ODTÜ arazisinde 500 civarında bitki türü vardır, bunların 250’si de çiçektir ve aralarında endemik çiçekler, yani sadece orada yetişen çiçekler vardır. Buralardan yol geçirmek isteyen insanların bu çiçeklere dair en ufak bir bilgileri yoktur. Oraya yapılacak yol trafik sorununun sadece yerini değiştirir; yani trafik sorununu bir yerden alıp başka bir yere taşırsın, Anadolu bulvarından alıp Konya Yolu’na taşırsın! Doğanın korunması, trafiğin rahatlamasından daha ciddi, daha varoluşsal bir meseledir. İnşaat sektörünün canlı tutulması adına her türlü çevre karşıtı projeyi hayata geçirmek doğanın hayatına kastetmektir.

Yol yapmak her zaman medeniyet değildir; medeniyet önce ahlak içermelidir ve doğanın korunması yüksek ahlak içeren en büyük medeniyettir! En büyük uygarlık, yollar köprüler inşa etmek değil, öncelikle içinde yaşanan doğayı korumaktır, herkesin hayranlık duyabileceği sanatsal eserler yaratabilmektir ve o eserlerle kenti süsleyebilmektir; eğitimi ve kültürü yüksek bir toplum yaratabilmektir!

Umarım şiddet olmaksızın her şey ODTÜ ormanının lehine sonuçlanır ve ağaçlar kurtulur ve ağaçların kurtulduğu yerde insanlar da kurtulmuş demektir! Şiddet olmaksızın dedim çünkü şiddet ilkelliktir; polis şiddet kullanırsa bu ilkelliktir; öğrenci şiddet kullanırsa bu ilkelliktir, halk şiddet kullanırsa bu ilkelliktir. Uygar insanın eli yumruk olmaz, tokalaşmak için açıktır onun eli! Gelişmiş insanın şiddetle bir ilgisi olmaz; şiddet, az gelişmiş, hayvani yönlerini törpülememiş, evrimsel açıdan geri kalmış insanın aracıdır. Gelişmiş insanın fikirlerden, barışçıl eylemlerden başka bir aracı olamaz.

Bütün bu düşünceler içindeyken, henüz umutluyken ağaçlar bir gece vakti kesildiler! ODTÜ’nün ana giriş kapısına bugün gidip baktığımda gördüğüm şey “mahvolmuş bir doğaydı!” Ankara’ya yapılan büyük bir kötülüktür bu ve kötülük onu yapana bir gün mutlaka geri döner, evrensel bir yasadır bu, kaçışı yoktur! İktidarlar sürekli değişirler; geleceğe baktığım zaman şu an kupkuru asfalt ve soğuk bir yola dönüşmekte olan alanın yeniden ormanlaştığını büyük bir heyecanla hayal edebilmekteyim. Tek bir yaprağın bile hem bu ülke için ve hem de dünya için müthiş önemini içselleştirmiş olan yeni kuşaklar bir gün bu alanı yeniden ormanlaştırma kararı aldıklarında, yolu da alttan tamamen tünelle geçirerek, yol işini de çözdüklerinde, evlerinden sökülüp atılmış kuşlar, tilkiler, tavşanlar ve dahi çiçekler yeniden oraya, yuvalarına döneceklerdir!

ODTÜ ormanına emeği geçen herkesi sevgi ve saygıyla anarak; bilim ve sanatta ilerlemiş, tamamen bir akıl toplumuna dönüşmüş ve yemyeşil bir doğaya sahip olmuş bir Türkiye’ye kavuşma dileklerimle saygılar sunarım.

Mehmet Murat İLDAN
mehmetmuratildan.hpage.com/

Kontrast Sayı 38, Kasım-Aralık 2013

Bizi paylaşın..