Fotoğraf çekmeye makine üzerinden değil de ortaya çıkan ürünler ve bu ürünlerin gösterdiği, yarattığı, hatta değiştirdiği durumlar üzerinden bakarsak, fotoğrafın her şeyden önce temel bir iletişim aracı olduğu ortaya çıkar; telefon gibi… Belki de telefondan daha fazla. Telefonu kullandığımızdan daha çok fotoğraf görüyoruz her gün. Telefonu açıp bir iş görüşmesi de yapabiliyorsunuz, sevgiliye iltifat da edebiliyorsunuz; bir arkadaşınızla havadan sudan da konuşabiliyorsunuz, hayatınızın en dramatik konuşmasını da yapabiliyorsunuz. Bu konuşmalarınızın değerlendirilmesi, konuşmanın amacıyla sınırlıdır. Örneğin, iş başvurusu için yapılan bir telefon konuşmasında her ne sebepten olursa olsun, “Sen nasıl istersen bir tanem!” cümlesinin geçmesi, herkesi rahatsız eder ya da umarım ediyordur.
Bilindiği gibi fotoğrafta da durum pek farklı değil. Günlük koşturmalarımız arasında kılıktan kılığa girerek karşımıza çıkan fotoğraf, onu yaratının (çekenin) amacı ve niyetiyle sınırlanır. Bir fotoğrafı gördüğümüz zaman, sebebini hemen fark edemediğimiz etkilenmelerden sonra o fotoğrafı anlama-anlatma çabaları ancak fotoğrafı çekenin niyetinin/hedefinin bilinmesiyle, en azından araştırılmasıyla bir önem kazanır. Fotoğraf, onu çeken ve yayanın amacından bağımsız bir fotoğraf değerlendirmesiyle, olduğu iddia edilen, kuru kuru kompozisyon kuralları ile bizi baş başa bırakır ki böyle bir değerlendirmenin geleceği en parlak nokta, duymaktan bıktığım, “Işığın bol olsun” cümlesidir.
Fotoğrafın girdiği kılıklardan biri de “Belgesel Fotoğraf”tır. Doğrudan fotoğraf ana başlığının altında yer alan belgesel fotoğrafın ne olup olmadığını uzun uzun anlatmak, bu yazının amacını aşar; fakat belgesel fotoğraf projelerinin yayımlanması üzerine konuşacağımız için kısa bir belgesel fotoğraf tanımı yapmak zorundayız. “Belgesel fotoğraf, bir fotoğraflama tarzının, hayata ve fotoğrafın konusuna yaklaşımın adıdır. Genellikle konuyu derinlemesine ele alan, farklı yanlarıyla göstermeye çalışan fotoğrafçının, öznel algısını fotoğraf diliyle ifade etme pratiğidir.”[*] “Fotoğraf çekerken gördüğüm gerçeklik, fotoğraf olarak ortaya çıktığına göre mutlak gerçektir. Bir başkası aynı şeyi farklı görebilir ve gösterebilir. Dolayısıyla, önümüze çıkan her fotoğraf, onu çekenin görüşü ve gördüğünün görüntüsüdür. Nesnel bir kanıt değil, fotoğrafçının tanıklığının kanıtı olarak bir anlam ifade eder. Bu nedenle her fotoğraf gerçekliğin öznel algısının, fotoğrafçının kültürel, estetik, siyasi, etik varoluşlarıyla ortaya çıkan artistik ustalığıyla belirginleşen ifadedir.” [**]
Belgesel fotoğraflardan özellikle sosyal belgesel fotoğraflardan oluşan projelerin konuları daha çok toplumsal sıkıntılar, değişimler gibi önemli ve nazik konulardan oluştuğu için bu projelerin planlanmasından çekilmesine, sergilenmesinden yayımlanmasına, her aşamada başta fotoğrafçı olmak üzere herkesin dikkatli olması gerekmektedir. Bir ürün fotoğrafının yayımlanmasında dikkat edilen ürünün fiziksel özelliklerinin doğru yansıması iken, sosyal belgesel fotoğraflarda bu durum biraz daha karmaşıklaşır. Öncelikle fotoğrafların kahramanı insanlardır ve daha çok da zor durumda olan insanlardır. Ve fotoğrafçı, bu insanları bir güzel sanatlar ürünün plastik değerleri hâline getirmeden, özün anlaşılmasını sağlayacak kadrajlar yapacak anlar seçerek görüntüler oluşturur. Ve bunların hepsinden daha önce de fotoğrafçının, parçası olduğu süreci nasıl yorumlayacağına karar vermiş olması gerekmektedir. Tam burada Özcan Yurdalan’ın dediğini bir daha hatırlayalım: “Dolayısıyla, önümüze çıkan her fotoğraf, onu çekenin görüşü ve gördüğünün görüntüsüdür. Nesnel bir kanıt değil, fotoğrafçının tanıklığının kanıtı olarak bir anlam ifade eder.” Bu sebepten dolayı, sosyal belgesel fotoğraf projelerinin sergilenmesi, yayımlanması konusunda bağlamın doğru oluşturulması şarttır ve aynı zamanda da zordur. Türkiye’deki sergi salonlarının, fotoğraf yayımlayan dergilerin, internet sitelerinin, belgesel fotoğraf projeleri yayımlama pratiği çok az olduğu için; yayımlanan, sergilenen belgesel projeler, bağlamından kopartılarak birer güzel sanatlar nesnesi hâline getirilerek, “güzel”, “güzel değil” değerlendirmelerine mahkum edilerek sergileniyor ve yayımlanıyorlar. Kendi belgesel fotoğraf projelerimin sergilenmesi dâhil olmak üzere, belgesel fotoğraf projelerinin sergilenmesindeki bağlam sorununu başka yazıya bırakarak, daha çok dergi ve internet ortamında yayımlanması konusunda somut örneklerden yola çıkarak, birkaç eleştiri yapmak istiyorum.
İlk eleştiri, kendime ve dolayısıyla Kontrast dergisi editörlerine…
İki yazıdır yazının uzunluğunu bahane edip bu sayfada yayımlanan yazıya benim fotoğraflarımdan koymuyoruz. İyi ki koymuyoruz. Çünkü benim fotoğraflarım da daha çok belgesel fotoğraf disipliniyle oluşturulmuş fotoğraflardır ve benim konuya bakış açımı yansıtmaları için en az on tanesinin yan yana gelmesi gerekmektedir. Benim anlatmak istediklerimde tek fotoğrafın bir anlamı yok. Ben yazıyı süslesin diye bir fotoğrafımı bağlamından kopartıp yayımladığımda -yeni fark ettim ben de; ama bir dahaki sefere yapmayalım- arka sayfa güzeli gibi duruyorlar. Dolayısıyla, fotoğrafın içindeki insanı ve onun bana açtığı hikâyesini önemsizleştirmiş oluyoruz. Hikâyeyi yok edip güzelleme yapıyoruz. Ey okuyucu geç fark ettim. Affet olur mu?
Bu konuda ikinci örnek ve eleştiri, Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi’ne ve Bianet editörlerine. Mutlaka duymuşsunuzdur, Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi bir süredir Basın Fotoğrafçılığı Programı ve Belgesel Fotoğraf Programı adı altında yoğun programlı uzun soluklu bir atölye gerçekleştiriyor. Türkiye’de bir ilk olan bu programların öğrencilerinin gerçekleştirdiği projeler zaman zaman sergileniyor ve Fotoğraf Akademisi internet sitesinde yayımlanıyor. Yalnızca Akademi’nin fotoğraf sitesinde değil, Bianet.org sitesinde de yayımlayarak daha fazla insana ulaşması sağlanıyor.
Fotoğraf Akademisi’nin kendi sayfasında öğrenci projelerini yayımlarken gösterdiği özeni, maalesef Bianet.org sitesindeki yayında göremiyoruz. http://bianet.org/galeriler adresinden Galata Fotoğrafhanesi Fotoğraf Akademisi’nin (GFFA) Basın Fotoğrafçılığı ve Belgesel Fotoğraf Programı katılımcılarının 2009-2010 dönemi boyunca ürettikleri çalışmalardan bir kısmını seyredebiliyorsunuz. Çeşitli başlıklar altında gerçekleşmiş olan belgesel projelerin hiç birinde -birkaç kelimeden oluşan başlıkları saymazsak- konunun açıklaması, fotoğrafçı için ne anlam taşıdığı, fotoğrafçının meseleye nasıl baktığına dair herhangi bir yazı göremiyorsunuz. Bırakın bir yazıyı, basın fotoğrafçılığının olmazsa olmazlarından olan fotoğraf alt yazıları bile yok. Mesela Berkay Tezcan’ın “Politik bir mahallenin portresi” adlı çalışmasında (http://bianet.org/galeri/galata-fotografhanesinden-politik-bir-mahallenin-portresi?page=1) değil fotoğrafçının konuyu bakışını özetleyen bir yazı, mahallenin hangi mahalle olduğunu bile anlayamıyorsunuz. Fotoğraflarda bir alt yazı bile olmadığı için hangi zamandan bahsedildiğini bile tahmin edemiyorsunuz.
Bağlamı özetleyen ifadeler olmayınca, bianet.org’da yayımlanan tüm Fotoğraf Akademisi öğrenci işleri, sosyal meselelerin etrafında gezinen, hatta özünü yakalayan fotoğraflar iken, Bianet’teki yayımlanma-yayılma şekliyle ne amaçla çekildiği belli olmayan, fotoğrafçının anlatmak istediği hikâyeyi zayıflatan, zaman zaman da yok eden fotoğraflara dönüşmüşler ki bu hâlleriyle bu çalışmalara belgesel fotoğraf çalışmaları demek ne kadar doğru olur, tartışmamız lazım.
Ana akım medyaya karşı etkili bir alternatif oluşturmuş Bianet.org editörlerinin, diğer yayınlarına gösterdikleri özeni belgesel fotoğraf projelerinin yayımlanmasına da göstermesini diliyorum. Fotoğraf Akademisi yetkililerinin Bianet. org’da yayımladıkları belgesel projeleri de kendi sitelerindeki gibi fotoğrafların etkisini ortaya çıkaracak şekilde yayımlanmak konusunda ısrarcı olmalarını bekliyoruz.
Dipnotlar:
[*] Belgesel Fotoğraf ve Fotoröportaj, sayfa 49 Özcan Yurdalan
[**] Belgesel Fotoğraf ve Fotoröportaj, sayfa 51 Özcan Yurdalan
Altan BAL
Kontrast Sayı 21, Ocak-Şubat 2011