Ankara ile tanışmam 1947 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü (bugün Gazi Eğitim Fakültesi olarak görev yapan Mimar Kemalettin’in yaptığı klasik dönemin seçkin ana binası) sınavlarına girmek için geldiğimde oldu. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ortaöğretime öğretmen yetiştiren yegane öğretim yuvası idi. O yıllar da Beşevler, tarlalar içinde beş gecekondudan ibaret bir yerdi. Bahçelievler yeni imara açılmış inşaat halindeyken şehrin merkezi de Ulus ve Anafartalar Caddesiydi. Fen Fakültesi inşaat halinde, Beşevler -Ulus arası ise bomboş bir araziden ibaretti. Bahçelievler’e bir otobüs çalışıyordu. Bilet on beş kuruştu. Çok kere o parayı da çoğumuz bulamaz, aramızda denkleştirerek işi acele olanlara verirdik. Onu otobüsle gönderip kalanlar yürüyerek dönerdik.
Yenişehir, Kızılay henüz inşaat halinde idi. Ulus’ta Yeni Sinema ve Park Sineması vardı. En iyi filmleri Yeni Sinema getirdiğinden oraya giderdik. Okulumuz yatılı olduğu için cumartesi ve pazar izin günlerinde dışarı çıkar kapılar erken kapanacağı için de erkenden dönmek zorunda kalırdık.
Anıtkabir inşa halindeydi. Bazen biz de bir taş koymak için orada olurduk.
Öğretmen Okulu’nda fotoğrafla tanışmıştım lakin hevesim yarım kalmıştı. Gazi Eğitim Resim Bölümü’nde Fotoğraf Bölümü’nün de oluşu beni fazlasıyla sevindirmişti. Çünkü artık fotoğrafla iç içe olabilecektim. Hocamız, Türk sanat fotoğrafının öncülerinden Şinasi Barutçu’ydu. O günler için en önemli sıkıntı, okulda tek fotoğraf makinesinin oluşu ve kullanmak için hepimizin sıra beklemesiydi. Gün geçtikçe bir makine edinme ihtiyacını hissetmeye başladım.
Hocamızın fotoğraflarından etkilenerek, resim ve grafik çalışmalarından esinlendiğimiz estetik kaygılar içinde sanatsal çalışmalar yapma sevdasında idim. Bu arada Ankara’da fotoğraf stüdyoları ve amatör fotoğrafçıların işlerini yapanlarla ilgilenmeye başladım. 1950’li yıllarda Anafartalar Caddesi’nde Stüdyosu olan Osman Darcan’ın portre fotoğrafları farkediliyordu. O yıllarda Osman Darcan, Devlet Tiyatroları’nın fotoğraflarını çekiyordu. Ulus’ta hatırladığım Foto Spor, Foto Naim amatör işleri yapıyordu. Foto Naim, Şinasi Barutçu’nun da dostu idi. İyi baskılar yaptığını hatırlıyorum. 1960’lı yıllarda portreci olarak Kızılay İzmir Caddesi’nde Hakkı Tarık Tez dikkatimi çekerdi. Rahmetli Mustafa Türkyılmaz’la tanışmamda Kızılay’da Foto Albert’in vitrininde gösterime sunduğu artistik (sanatsal) fotoğraflarından dolayı olmuştu.
Fotoğrafçılar, film ve kart banyosunu aynı banyoda yapıyordu. Banyo malzemeleri tartılmadan, tahmini karıştırılarak hazırlanıyordu. Filmleri elde karanlık odada banyo küvetinde bir taraftan bir tarafa rulo yaparak ve sigara ile kontrol ederek yaparlardı. Tankta yıkama bilgileri yoktu. Film ve kağıt banyolarının ayrı olmasını ve film banyolarının derece ile ölçülerek mutlaka tankta yıkanması gerektiğini anlatmama ve bu işlem için gerekli formülleri vermeme rağmen fotoğrafçıların bunu böyle yapmadıklarını üzülerek görüyordum.
1951 yılında yedek subaylık için Ankara’daydım. Yedek subaylık 6 ay okul, 6 ay kıt’a hizmeti olarak bir yıldı. Okul, eski Gülhane Hastanesi’nin bulunduğu binalardı. O zamanlar bugün ki Konya Yolu’nun Ahlatlıbel’ e çıktığı yol yoktu. Bölge, “karanlık dere” dediğimiz, atış ve silah eğitimi yaptığımız ıssız bir vadi idi. Gölbaşı’na Dikmen üzerinden gidilirdi. Karanlık dere, 1970’ li yıllardan sonra gecekondulaştı, sonradan da tapu verilerek bugünkü bloklara boğuldu.
1952 yılında ayrıldığım Ankara’ya, Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi ve Öğretmen Okulu’nda yaptığım 7 yıl öğretmenlikten sonra, 1959 Kasım’ında, Ankara Erkek İlköğretmen Okulu’na atanmamla geri döndüm.
Ankara’nın başkent olduğu yıllarda, Kale ve Hamamönü çevresinde toplanan kent yayılmaya devam ediyordu. Kızılay, Yenişehir, Çankaya yapılaşmaya başlamış, çarşı Anafartalar’dan Kızılay’a kaymıştı.
Bu yıllarda resim çalışmalarım da vardı. Ama hayatımda fotoğraf artık ağırlık kazanıyordu. Şinasi Barutçu hocamızın kurduğu ilk fotoğraf derneği olan Türkiye Amatör Foto Kulübü’ne devam ediyor, fotoğraf sohbetleri yapıyorduk. Ayın fotoğrafını da, Kızılay’da bulvar üzerinde Milli Piyango İdaresi’nin vitrininde gösterime sunuyorduk. Bu dernek Şinasi Bey İstanbul’a nakledip gittikten sonra bir müddet daha devam etti, sonra da kapandı. O gün derneğe devam edenlerden bugünlere fotoğrafa adını yazdıran kimse de yok.
O yıllarda, cumhuriyetin kuruluşu ile başkent olan Ankara, 300 bin nüfusa göre planlanmıştı. Fakat bugün 4 milyona yaklaşan nüfusu ile 30 km çapında bir alana yayılmış durumda. Pek çok gelişmeye rağmen ne yazık ki, günü kurtarma ve rant hesapları ile daha şimdiden trafik sorunu ile içinden çıkılmaz hal almış durumda. Tek katlı Bahçelievler yıkılıp çok katlı apartmanlara dönüştürülmüş. Sokaklar caddeler, parkı olmayan evler yüzünden arabalarla dolmuş. Sokaklardan geçilmez olmuş. Dünyayı dolaşmış, önemli şehirleri görmüş biri olarak oraları Ankara ile hep mukayese etmişimdir. Maalesef uzun vadeli bir programla ele alınmayan Ankara, günü kurtarma politikaları ile rastgele gelişimini sürdürmekte.
Anıt olarak da Ankara Atatürk döneminde İtalyan ve Avusturyalı heykeltraşların yaptığı Güvenpark, Ulus ve Etnoğrafya müzesi önündeki Atatürk Anıtlarını çıkarırsak geçen uzun yıllarda Burhan Alkar’ın yaptığı Çankaya’da Seğmenler ve Atatürk Orman Çiftliği’ndeki Atatürk Anıtları dışında göze çarpan anıtı maalesef yoktur ve bunu Ankara için hep bir eksiklik olarak düşünmüşümdür. Mesela, bugün ki AKM’nin olduğu alanda Türk Tarihini kronolojik bir anlayışla heykeller ve animasyonlarla bir kültür parkı olarak canlandırmak ne kadar uygun ve güzel olurdu. Birçok ülkede örnekleri var.
Daha güzel bir Ankara için nice 90’lı yıllara diyelim…
Sıtkı FIRAT
Fotoğraf Sanatçısı
Kontrast Sayı 37, Eylül-Ekim 2013