1980 yılında Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV-Fotoğraf bölümünden mezun olmuştur. 1983 yılında ise yine Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sinema-Tv-Fotoğraf bölümünde yüksek lisansını tamamlamıştır. Ayrıca Doçentlik ve Profesörlük ünvanlarını da Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden alan Simber Atay’ın Yüzeyler ve Düşünceler kitabı 2003 yılında yayımlanmıştır.
Buluntu fotoğraf ve kendine mal etme konusunu çalışanlardansınız. Sanatsal üretim olarak bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Öncelikle vernaküler fotoğraf, sınırsız bir buluntu nesne rezervi. Yanı sıra vernaküler fotoğraflardan yine çok sayıda ve çok ilginç tipolojiler oluşturmak mümkün. Vernaküler fotoğrafların ortak görsel yapı özellikleri, sanatsal olarak pseudo-vernaküler belgesel varyasyonlarına zaman zaman kaynaklık ediyor. Bu fotoğraflar, birer kültürel bellek verisi. Genel olarak vernaküler fotoğraflar birer analog artefakt özelliğine sahip. Vernaküler fotoğrafların psikolojik bir potansiyeli de var. Nostalji ve melânkoli bu psikolojinin iki temel bileşeni. Ayrıca bu fotoğrafların, çeken ve çekilen açısından çoğu kez işlevsel ve anonim olması, ilgili olarak metafizik anlam spekülâsyonlarına yol açabilir. Vernaküler fotoğraflardaki doğallık ve samimiyet, en natüralist vizyonu bile kıskandıracak nitelikte. Dolayısıyla vernaküler fotoğraf müthiş bir ilham kaynağı ve araştırma konusu.
Kendine mal etme ile de ilgileniyor ve konuyu manevi anlamda tartışıyorum. 2007- 2012 yıllarında, İzmir’de eski tütün depolarında fotoğraflar çekiyordum. Bazı fotoğrafları çekerken bazı sanatçıları düşünüyordum. O izlenimler, onlara aitmiş gibi geliyordu. Çalışırken varlıklarını yanı başımda hissettim. Sonradan o fotoğrafları bir araya getirdim ve sergiledim After Yves Klein, After Barbara Kruger, After Jeff Wall vb.gibi.
’After…’’ serisi, ilk kez, 2010 yılında, İzmir K2 Güncel Sanat Merkezi’nde, Değerli Arkadaşlarım, Güzin Tezel, Suzan Orhan, Nezaket Tekin, Ertuğ Balkan, Süleyman Duman ve benim, birlikte oluşturduğumuz ‘’Bellek Araştırmaları ve Eski Tütün Deposu’’ adlı sergimizde yer almıştı.
Buluntu fotoğrafın güncel sanatta ne denli anlam ve önem taşıdığını da biliyorum. Sıradan, rastlantısal, herhangi bir şeye bireysel bir anlam ve estetik bir bağlam kazandırma, her seferinde şaşırtıcı bir eylem.
Ama beni bir şey daha ilgilendiriyor o da vernaküler, buluntu, kendine mal etme vb. gibi unsur ve stratejilere ilişkin yerleşik sanıları sarsmak, böyle izlenimler yaratarak ve taklit ederek gerçeği yeniden kurgulamak! Formalist bir şaka belki!
‘’A Turkish Vernacular 1902-2002’’serisine gelince, bu, kişisel bir hikâye, gerçek-kurgu, vernaküler!
‘’A Turkish Vernacular 1902-2002’’, 2009 yılında, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Çetin Emeç Sanat Galerisi’nde, Değerli Arkadaşlarım, Erdal Kınacı, Güzin Tezel, Suzan Orhan, Nezaket Tekin ve benim, birlikte oluşturduğumuz ‘’İnsanlık Durumu’’ adlı sergimizde yer almıştı.
Üretim ve tüketim, yaratı ve kopya, hazır nesne ile orijinal iş arasındaki ayrımlara dikkat çeken postmodern sanat hakkında neler söylersiniz?
Sanat Tarihi’ne baktığımızda ve özellikle Romantizm ile Avangart Sanat’a odaklandığımızda, Post Modern Sanat’a ilişkin birçok ipucu yakalıyoruz. Dolayısıyla Post Modern Sanat, bir kültürel evrim sonucudur. Bu noktada Matei Calinescu’nun Modernliğin Beş Yüzü kitabındaki yorumunu aktarmak isterim, O’na göre: ‘’Postmodernizm, Modernizm’in bir yüzüdür’’ (2011:312). Yanı sıra geçmişe ait stil ve esprilerin güncellenmesi, çeşitlendirilmesi ve çoğaltılması, diğer bir ifade ile anakronizm, sanatsal ve kültürel serbestlik alanları oluşturuyor. Bu bağlamda, internetin ve dijital teknolojilerin rolü büyük; sanal olarak istediğimiz zaman kipinde varolabiliyoruz. Sizin deyiminizle, üretim ve tüketim, yaratı ve kopya, hazır nesne ile orijinal iş arasındaki ayrımları bir değer ya da tercih tartışması nedeni haline getirmenin artık pek bir önemi yok, bunlar yalnızca Post Modern yaratıcılık stratejilerinin ayrıntıları.
Bugünün sanat ortamını eski ile kıyasladığınızda fotoğrafın kullanımı ile ilgili görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Fotoğrafın, küresel olarak ne denli demokratik bir eylem ve veri olduğu, gerçek ve sanal dünyada her an kanıtlanıyor. Analog fotoğraf ile Dijital Fotoğraf arasındaki diyalektik, çok yaratıcı sonuçlara yol açıyor. Yanı sıra, 2000’li yılların başından bu yana vernaküler fotoğraf rezervleri kavramsal sanat için zengin bir ilham kaynağı haline geldi. Ayrıca, Fotoğraf Tarihi’ne mal olmuş hemen her vizyonu, her görsel deneyimi yeniden yorumlayabileceğimiz yazılımlar mevcut. Bir de yeniyi ve eskiyi karşılaştırmak anlamsız ve bunun iki nedeni var: ilki, Merhum Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in veciz ifadesiyle ‘’Dün dündür, bugün de bugün’’, ikincisi ise eski ve yeni, mutlak ayrımlar değildir yalnızca bir haline geliş akışkanlığının farklı aşamalarıdır.
Kavramsal olarak fotoğrafın kendi başına temsil ettikleri, çoğaltılabilir olması ve fotoğraf kültürü konusunda görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Temsil, zamana ve kültürel koşullara bağlı olarak değişken ve genel olarak görece bir durumdur. Bu fotoğraf için de geçerlidir. Fotoğrafın çoğaltılabilir olması temel bir niteliktir ama günümüzde örneğin, Daguerrotype gibi ilk aşamada tek bir görüntünün üretildiği tarihsel-analog bir teknik de günümüzde seçilebilmekte ya da salt nicelik bir yaratıcılık esprisi olarak tanımlanabilmektedir. Ayrıca ister istemez hepimiz, küresel fotoğraf kültürünün birer unsuruyuz. Ama yine de bu konularda net bir başlangıç istersek, Walter Benjamin’in Fotoğrafın Kısa Tarihçesi (1931) adlı yapıtına başvurabiliriz.
Sanatçı mı yoksa sanat eseri mi daha önemlidir?
Bu konuda bir tercih ya da soyutlama olanaksız görünüyor. Ancak yine de formalist bir anlayışın zamana karşı daha dayanıklı olduğunu sanıyorum. Bir de açık sözlü olmak gerekirse, kişiye gerek var mı? Fotoğrafları zaten onun aynasıdır! Bu noktada: ‘’Peki, yapıtlarının bütünü ya da büyük bölümü otoportre olan sanatçılar ne olacak?’’ diye sorduğunuzu duyar gibiyim! Yanıtım: Bir gülümseme emojisi!
Bize son dönem işlerinizden bahseder misiniz? Kendi işlerinizi nasıl tarif edersiniz?
‘’Önemsiz Şeyler’’ başlığı altında, Aralık 2015’de, Urla Fotoğraf Sanat Evi’nde, Şair ve Fotoğrafçı arkadaşımız Melih Elhan ile birlikte bir sergi açtık. Bu sergide yer alan fotoğraflarımı cep telefonu ile çektim ve işledim; ama her bir fotoğrafın Fotoğraf Tarihi’nden bir çağrışım ortamı olması için çalıştım. Genel olarak işlerimi rastlantısal olarak değerlendiriyorum. Ama genelde nostaljik iç mekânlarda çalışmaktan çok hoşlanıyorum.
Sanatın geleceği konusunda varsa fütürist düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Teknolojik evrim, sanatsal ve fotoğrafik yaratıcılık için daima yeni ufuklar açar. Böylece, hayal gücü için teknik kısıtlamalar her geçen gün azalmakta. Bu aynı zamanda klasik kültürümüz ve fotoğraf tarihi için de bir rejenerasyon olanağı. Tabii bu arada, tarih, politik bağlamda çarpıtılabilir ya da geçmiş sömürülebilir. Yine, dijital fotoğraf zanaatkârlığı, kitsch nitelikli fütürist üretimler yapabilir. Ama sonuçta seçim bize aittir, değil mi?
Auteur ve orjinalite kavramları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Roland Barthes, ‘’Auteur’ün’’ öldüğünü söylemişti (1968). Katılıyorum. Sherrie Levine da orijinalliği öldürmüştü(1981). Alkışlıyorum. Orijinaliteye gelince, post modern açıdan bunun ölçütü, artık yeni bir şey söyleme değil, yeni bir kurgu sergilemektir. Bir de orijinalite ve fotoğraf birlikte düşünüldüğünde daima Walter Benjamin’in Aura kavramını tartışarak işe başlamalıdır.
Devşirme (detournement) sanatı hakkında düşünceniz nedir?
Devşirme sanatı da bir diğer post modern yaratıcılık stratejisidir. Mevcut bir biçim, güncel bağlamlarda alıntılanarak değerlendirilir ve içerdiği mevcut enerji, yeni anlamlar kazanır. Ayrıca, bu, günümüzün metinlerarası ve disiplinlerarası mantığının somut bir dışavurumudur. Böylece sanatçılar, geçici de olsa amatör bir antropolog, etnolog, arkeolog, ikonograf, haritacı, arşivci ya da kütüphaneci gibi, bu disiplinlerin yöntem ve kaynaklarından yararlanmak durumundadır.
Söyleşi: Kontrast 2016