İngiltere, 1967 / En Dikkate Değer Çalışması -Nowhere Boy -Fifty Shades of Grey -Crying Men / Stil -Kavramsal / Ayrıca Bkz. -Da Vinci -Henry Wallis -Francisco de Zurbaran -Annie Leibovitz -Diego Velázquez
Yaşamı ve sağlık sorunları da sanatı kadar ön planda olan sanatçı, aslında bir heykeltraş olmasına rağmen 90’ların başından itibaren fotoğraf, film ve sinemayla da ilgilenmeye başlamış; 16mm’lik ilk filmini 1993 yılında yapmıştır. Sanatçının fotoğraf çalışmaları da, Five Revolutionary Seconds (1995-2000)’de olduğu gibi diğer medya ortamlarıyla kesişmeler yaşar.
Five Revolutionary Seconds’de Taylor Wood, iç mekanlara yerleştirdiği panoramik kamerayla beş saniyelik pozlamalarla 360 derecelik görüntüler alır. Alışılmışın dışındaki bu boyutlar (21 x200), izleyiciye panoramik teknik sayesinde oluşan fotoğraf içindeki bölümlerin içinde gezinme, onları keşfetme şansı verir.
Medyayı ve çağdaş sanat temsil araçlarını çok iyi kullanan ve değerlendiren Sam Taylor Johnson (eski adıyla Wood), dini öğeler kadar, sanat tarihi içinden de “yeniden yorumlanan” eserler üretmiştir. That White Rush ve Sleep bunlardan sadece ikisidir.
Aslında bana göre sanatçı, fotoğraf üretiminde konu bazında sürekliliği sağlayamamış (Five Revolutionary Seconds gibi projeleri hariç), tek tek eser üretiminde ise çağdaş sanatın temel ilkelerinden olan fikir konusunda da diğer sanatçılar kadar başarılı olamamıştır. Tabi bunu, sanatçının sağlık sorunları ve sanatsal yaşamının kesintiye uğramasına da bağlayabiliriz.
Da Vinci’nin “Son Yemek”ini (Last Supper) yorumladığı Wrecked’da, masadaki diğer insanlar tarafından görünmeyen ve İsa Peygamberin yerini almış bir kadın mevcuttur.
Johnson’ın en etkili serilerinden biri de 1998- 2001 arasında ürettiği “Soliloquy” dır.
Bu seri yapısını Rönesans Predella(1) geleneğinden alır. Fotoğraflarda da bunu açıkça görebiliriz. Ön planda tek bir varlık (İsa, Meryem veya bir aziz…), alt planda ise ana paneldeki kişilerin hayatından kesitler bulunmaktadır. Bu güçlü renklerden oluşan fotoğraf serisinde alt plandaki fotoğraflar 360 derece panoramik kamera ile çekilmiştir.
Bu serinin ön planında genellikle sanat tarihinden alıntılar referanslanmıştır. Örneğin dizinin ilk fotoğrafında, sanatçının Ön-Raffaelocu ressam ve yazar Henry Wallis’ten (1830-1916) etkilendiği çok açıktır.
Sam Taylor’ın İspanyol ressam Fransico de Zurbaran’ın (The Lamb of God) Bağlı Kuzu resmini hatırlatan ve ondan esinlendiği fotoğrafı, kariyerinin ortasındaki çalışmalardan biridir. Fas’ta çekilen bu fotoğraf, sanatçının kanser tedavisi bittikten hemen sonra, arşivdeki yerinden ait olduğu yere çıkar.
Self Pieta’da da sanatçı, geleneksel klasik resim tarzında çoklukla kullanılan “pieta” yı canlandırmış ve fotoğrafta ana karakter (Meryem) kendisi olmuştur. Bu versiyonda, Mesihi Robert Downey Jr. canlandırmıştır. Bu fotoğrafın da Sam Taylor’ın hastalığının yarattığı duygulardan oluştuğunu söyleyebiliriz.
Bir diğer ilginç çalışması ise, ünlü Amerikalı fotoğrafçı Annie Leibovitz’in John Lennon’un öldürülmeden birkaç saat önce Yoko Ono ile birlikte çektiği fotoğraftan esinlendiği fotoğraftır. 1993 yılındaki bu fotoğrafta sanatçıya Henry Bond eşlik etmiştir. Bu fotoğraf için tam bir “pastiş” örneği diyebiliriz.
Günümüzde sıklıkla kullanılan “Tablo” fotoğraflar, özünde ya da içinde çoklukla geçmişe ait sanat çalışmalarından örnekler olan veya esinlenilen, refere edilerek üretilen fotoğraflardır. Sam Taylor’ın da başvurduğu methotlardan biri olan bu stil, zengin barok sitiliyle beraber sanatçının bazı serilerine (Soliloquy) bohem ve zarif bir karakter katmıştır.
1 – İtalyanca kürsü anlamına gelir ve resim sanatında, resmin altındaki süsleme banta bu isim verilir.
Alper Güldemet